Hayatımızı değiştiren moda kavramlar

Haberin Devamı

Söz deyip geçmeyin; belki de her şey sözden ibaret.

Yunus Emre “Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı” derken yanılmıyordu elbette. Düşünün: Dünyada ne kadar çok savaş söz yüzünden çıkmış, ne kadar tatlı söz barışı getirmiştir.

Sözün gücüyle ilgili en önemli düşüncelerden birini 90’lı yıllarda Tiflis’te, Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze’den dinlemiştim. Sovyetler Birliği’nde Dışişleri Bakanlığı yapmış olan bu usta siyasetçi demişti ki:

“Bakın, imparatorluklar dört değişik modelle yıkılır. Bu modellerden ilki Roma’nın yaşadığıdır. Koskoca imparatorluk zaman içinde erir gider. İkinci model Britanya İmparatorluğu’dur. Planlanmış bir tasfiye söz konusudur. Üçüncü model Osmanlı’dır. Bir gece imparatorlukta yatar, ertesi sabah Cumhuriyet’te uyanırsınız. Dördüncü model ise Sovyetler Birliği’dir. Bir söz yüzünden yıkılan bir imparatorluktur bu. Bir gün glasnost (şeffaflık) sözü edilince, herkes sokağa çıktı, şeffaflık istedi ve ortada devlet falan kalmadı. Tabii bunu anlamak için Rus ruhunu da bilmek gerekir.”

***


Bence Şevardnadze haklı. Geçenlerde, fikirlerine çok değer verdiğim Necati Yağcı kardeşim de analitik mühendis mantığıyla, gündeme sokulan kavramların öneminden söz ediyordu.

Bir ülkede siyasi değişiklik yapılmak isteniyorsa, önce ona uygun kavramlar gündeme sokuluyor. Yeni bir terminoloji yaratılıyor ve herkes bu terminolojiyi kullanmaya başlıyor.

İsterseniz kendi kendimize soralım: Mesela; post-modern, pozitif ayrımcılık, empati, sivil itaatsizlik vs. gibi kavramları ne zamandan beri kullanıyoruz. Türkiye bunları bilir miydi? Nasıl öğrendi, kim öğretti?

Ne kadar yazarsanız yazın, kamuyounda bir kavramı yerleştirmenin çok zor olduğunu kendi deneylerimden biliyorum.

Mesela 90’lı yıllardan başlayarak yüzlerce kere “Zeitgeist” (Dönemin ruhu) kavramını yerleştirmeye çalıştım. Hiçbir şey olmadı. Sonra birden, yakın dönemde kavram gelip hoop diye gündeme oturuverdi. Herkes kullanır oldu.

Demek birilerinin üflemesi gerekiyormuş.

Bu örnekler ille de bir olumsuzluğa işaret etmiyor ama bütün iyi ve kutsal kavramlar gibi hangi amaçla kullanıldıkları çok önemli.

Din, milliyetçilik, vatan gibi kutsal kavramlar kullanılarak yüz milyonlarca insanın öldürüldüğünü, kahredici savaşlar çıkarıldığını, acı deneyler sonunda öğrendik.

Yeni kavramlar da eskileri gibi pek masum ama acaba onları hangi güçler, ne niyetle kullanıyorlar?

***


“Bağımzılık benim karakterimdir!” diyen Mustafa Kemal’in “hürriyet” kavramına karşı çıkacağı aklınıza gelir mi?

Gelmez herhalde ama bir gerçektir bu.

Mustafa Kemal çiçeği burnunda bir Osmanlı zabiti olarak, Selanik’teki İttihat Terakki Kongresi’nde yeni yeni moda olan (yapılan) “hürriyet” sözcüğüne karşı çıkmıştır.

Ona göre eğer “hürriyet” diye haykırılmaya devam edilirse Sırp, Bulgar, Yunan, Makedon, Arnavut; “Bana da hürriyet!” diyecektir ve bu kavram imparatorluğu yıkacaktır.

Öyle de oldu.

Osmanlı’da daha önce “hürriyet” “vatan” gibi kavramlar yoktu. Hatta 31 Mart vakasında, dile yeni giren bu sözleri kullanarak “Yaşasın Vatan!” diye bağıran okullu subayları, alaylı subaylar döverken “Niye yaşasın Vartan diye bir Ermeni’ye alkış tutuyorsunuz? Yaşasın padişahım desenize!” gerekçesine sığınmışlardır.

Unutmayın ki Fransız İhtilali “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik“ sözüyle başlamıştır, Rus ihtilali ise “Ekmek ve Barış” sloganıyla.

Acaba dilimize giren ve herkesin kullanmaya başladığı yeni kavramlar nasıl bir geleceği işaret ediyor? Dindar gençliği mi yoksa başka bir şeyi mi?

Merak ediyor insan.

DİĞER YENİ YAZILAR