Aydın Menderes’in telefonu

Haberin Devamı

Hani derler ya ayının kırk türküsü varmış, kırkı da armut üstüneymiş; bendeniz de tam kırk yıldır “insana insan olarak bakma” ilkesini hatırlatmaya çalışırım.

Adının önüne hiçbir aidiyet sıfatı koymadan, milli, dini, etnik, ideolojik ayrımlar yapmadan, Türk-Kürt-Çerkez-Laz-Rum-Ermeni-Arap-Hristiyan-Müslüman-Yahudi-sağcı solcu vs. demeden, insana sadece insan olduğu için değer verilmesi gerektiğine inanırım.

Ne var ki; bir çocuğun rahatça anlayabileceği bu doğru düşünceyi, bir türlü kabul ettiremezsiniz.

Çünkü yetişkinlerin zihinleri önyargılarla, hurafelerle, düşmanlıklarla kirletilmiştir. Hayatı, sadece “biz ve onlar” gerginliğinden ibaret sanırlar. Kendilerini bir kampa kapatıp rahat eder, durmadan karşılarında buldukları ya da öyle sandıkları kamplara saldırırlar.

Aşiret töresidir bu.

***


Kendimi hiçbir zaman bir aşiret mensubu olarak göremediğim, insanı insan olarak algılamaya çalıştığım için önyargılı, at gözlüklü, kıt kavrayışlı pek çok çevrenin suçlamaları ile karşı karşıya kaldım.

Kendisine sağcı, solcu, dinci, laik vs. sıfatını yakıştıran ama temel özellikleri “fanatizm” olan birçok kişinin saldırılarını göğüslemekle geçti ömrüm. Mustafa Kemal’e bile “bir insan” olarak baktığımı kavrayamadılar.

Üstelik bunların bazıları samimiydi. Kamplaşma dışında düşünemedikleri için, beni önce kendi uygun buldukları kampa yerleştiriyor, sonra da kendi konumlarına uygun olarak savunuyor ya da saldırıyorlardı. Bir süre sonra da ister istemez bir şaşkınlık ortaya çıkıyordu. Çünkü bekledikleri şeyleri yapmıyor, kendi vicdanıma uygun bambaşka bir tavır belirliyordum.

Çünkü kafamı hiçbir partiye, görüşe, ideologa kiraya vermemiştim.

***


Bu tavrımı anlayan çok kişi oldu elbette. Bunlardan birisi de rahmetli Aydın Menderes’ti.

90’lı yılların başında bir fotoğraf görmüştüm. Menderes ailesi, babalarını yani Adnan Menderes’i ziyaret için Yassıada’ya gitmişti. Fotoğraf bir odada çekilmişti. Ortadaki tek koltukta Yassıada Komutanı

Albay Tarık Güryay oturuyor, aile de sanki kendi ailesiymiş gibi çevresine dizilmiş olarak görünüyordu.

Adnan Menderes ise zayıflamış, çökmüş, mahvolmuş haliyle arkada yarı eğik biçimde duruyor, yüzündeki ağladı ağlayacak ifadeyi saklamaya çalışıyordu.

Bu fotoğrafı gördüğümde yüreğime bir hançer saplandı. Faşizmin fotoğrafını gördüğümü düşündüm. Kaderin sillesini yemiş bir insanı acılı ailesinin yanında aşağılamak, ancak bu derece ağır bir faşizmin eseri olabilirdi.

Bu infialle oturup bir yazı yazdım, duygularımı anlattım.

Ertesi gün Aydın Menderes aradı. Yazı için teşekkür edecek sandım ama etmedi. Bunun yerine beni daha da onurlandıran başka bir şey söyledi.

“Ailemin yaşadığı acıyı, sanki bizden biriymişsiniz gibi çok doğru biçimde anlatmışsınız” dedi. “Ama bu yüzden şaşırdığımı ve size teşekkür etmek için aradığımı sanmayın. Biz sizi ve insan yüreği taşıdığınızı zaten biliyoruz. Bu yüzden yazınız hiç de sürpriz olmadı, şaşırtmadı, ancak çok duygulandırdı.”

Ona teşekkür ettim.

Kısa görüşmelerimizde, hep eşinin ve kendisinin dostluk duygularını hissettim.

Allah rahmet eylesin!

Ümran Hanım’a sabır dilerim.

DİĞER YENİ YAZILAR