Joan Baez’le Müslüm Gürses aynı şarkıyı söyler mi?

Haberin Devamı

Bir sohbetimiz sırasında Ahmet Ertegün, müzik korsanlığından yakınmış ve “İnternetten müzik indiren bir bakan oğlu hapse atılırsa ancak o zaman bu iş biter” demişti.

Dün gazetedeki haberi okuyunca bu sözler aklıma geldi. Amerika’da internetten yasadışı müzik indiren bir üniversite öğrencisi 650 bin dolar ceza ödemeye mahkum edilmiş.

Demek ki yavaş yavaş bunun da sonu geliyor.

Bizim gibi hayatı müziği yasaklanarak ve yağmalanarak geçmiş besteciler için çok önemli değil ama genç kuşağı yakından ilgilendirir bu haber.

***


Telif hakları konusunda çok yazı yazdım ama her zaman bir yanlış anlaşılma tedirginliği duydum içimde.

Bazı okurların bu meseleyi, “Daha fazla kazanmamız lazım” iddiasına indirgemesinden çekindim.

Telif hakları kavgası dünyanın her köşesinde kutsal bir mücadeledir. Paradan çok daha önemli şeyler söz konusudur burada.

Kırk yıldır bestelerimin onun bunun elinde kalması, korsan kasetler aracılığıyla çoğaltılması beni para kaybından çok, hoyratlığı nedeniyle üzmüştür.

Evet, eğer bütün ünlü solistlerin söylediği ve milyonlarca satan besteler ve kasetlerimin geliri bana dönseydi, şu anda çok zengin bir adam olurdum.

Kalan Müzik yöneticisi Hasan Saltık geçenlerde televizyonda Türkiye’nin en çok korsanlanmış müzisyeni olarak beni işaret etti ve “En az yirmi milyon kasetinin çoğaltıldığı hesap ediliyor” dedi.

Ama inanın bana en yoksul yıllarımda bile bu durum beni üzmedi. Şimdi de hayatımı çalışarak kazanmaktan memnunum.

***


Geçen yıl bir televizyon, jüri üyesi olmam için çok ısrar etti. Ayda 120 milyar lira vermeyi teklif ettiler.

Düşünün, haftada bir kez iki saatliğine bir koltukta oturacaksınız ve ayda 120 milyar lira alacaksınız.

Benim müziğimden yıllar boyu kazanamadığım bir miktar bu.

Ama reddettim. Çünkü kendimi o koltukta otururken göremedim.

***


Bestelerim de Zeki Müren’den Müslüm Gürses’e, Kibariye’den İbrahim Tatlıses’e kadar Türkiye’deki her yorumcu tarafından okundu, kaydedildi. Bırakın telif hakkını eskiden bunlar için izin bile alınmazdı.

Bazı sevenlerim buna itiraz ettiler. Bu şarkıların toplumsal bir anlamı olduğunu, kayıtların bazılarında içeriğinden sıyrılarak sunulduğunu söylediler.

Ama ben öyle düşünmedim. Şarkılarımızın en geniş kitlelere yayılması, bu ülkenin mayasına, harcına karışması kötü bir şey değil diye düşündüm.

Joan Baez’le Müslüm Gürses’in aynı şarkıyı söylüyor oluşları beni rahatsız etmedi.

Aynı şekilde enstrümantal olarak reklamlarda kullanılması da...

Yaşar Kemal’in İnce Memed’i Hürriyet’te tefrika edildiği zaman kopan fırtınayı hatırlıyorum. Birçok kişi buna karşı çıkmıştı. Ama hayatında kitapevine girmeyen milyonlarca kişi de romanı gazeteden okumuştu.

Picasso’nun Guernica’sı, Haçaturyan’ın müziği, Lorca’nın dizeleri, Bunuel’in film kareleri reklamlarla ve TV programlarındaki kullanımlarıyla kitlelere iletiliyor.

Picasso markalı parfüm ve otomobil bile var.

Ne yapalım ki dünya böyle.

***


Birkaç yıl önce Sinan Çetin bana bir reklam filminde oynamam için büyük paralar teklif etmişti. “Sadece masada oturup çalışırken görüneceksin” diyordu. Ben de bunu yapamayacağımı belirtmiş, özür dilemiştim.

Ama bestelerimin fon müziği olarak kullanılması, tamamen tersi bir amaca hizmet etmediği sürece kötü bir şey değil diye düşünüyorum.

Sonuçta şarkılar bizim, her zaman bizim.

***


Yazıyı uzattım ama aklıma gelen güzel bir anıyı da eklemeden edemedim:

Leylim Ley’in fırtınaya dönüştüğü dönemde herkes bu şarkıyı kaydediyor, konserlerde, barlarda söylüyordu. O yıllarda sevgili dostum Müjdat Gezen şöyle demişti bana.

“Üzülme ama biraz önce sokakta Leylim Ley’le ayı oynattıklarını bile gördüm.”

Olaya değil sadece ayıya üzülmüştüm.

DİĞER YENİ YAZILAR