Avrupa izlenimleri

Haberin Devamı

Bugün “Hayata Dair”in yayınlanmasını durduruyorum çünkü zorlu bir Almanya, İsviçre Avusturya kitap okuma turundan döndüm ve gündemimiz yine beni meşgul etmeye başladı.

Ama bu turne sırasındaki bazı gözlemlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yirmiden fazla okuma, Alman basınıyla elliden fazla röportaj ve okumalarda karşılaşılan binlerce insan, bana bazı şeyler düşündürdü.

Kısaca şöyle:

Türk edebiyatının Frankfurt Kitap Fuarı’nda onur konuğu olması, elbette sevindirici.

Ama sanki her şey daha iyi yapılabilirdi hissine kapıldım.

***


Düşünün ki bu fuar neredeyse küçük bir şehir gibi ve çeşitli binalara yayılmış. Kimsenin kimseden haberi yok.

Türk yayınevleri 5 numaralı binada küçük standlarda yer almış. Bina diğerlerine göre daha az aydınlatılmış.

Doğrusu ben oraya iki kez uğradım, ortalıkta pek de yabancı görmedim.

***


Ama Türk basının ilgisi sadece bu binaya yönelmişti. Fuar boyunca Alman yayınevleri bölümündeki Klett Cotta standında bulunmak zorundaydım. Burada Alman basınıyla görüşmeler yapıldı, kokteyller verildi ama hiç Türk gazeteci görmedim.

***


Aynı şey fuarın ortasında Alman ZDF kanalının çekiminde ya da katıldığımız diğer Alman etkinliklerinde de söz konusu oldu.

Yani Türk basını, sadece Türk pavyonuyla ilgiliydi.

***


Buna karşılık halka açık olan cumartesi-pazar günleri Türk okurlar, bütün binaları doldurdu ve fuarın ziyaretçi sayısında bir rekor kırılmasına yol açtı.

***


Aynı şeyi bütün şehirlerdeki okumalarda gördüm. Artık ikinci ve üçüncü kuşak Türkler sanatla, edebiyatla yakından ilgileniyorlar. Bu da Almanların onlara saygı duymasına yol açıyor.

***


Opera binasındaki konserler ne yazık ki amacına ulaşmadı. Hele ikinci konserde hafızların çıkıp “Hz. Muhammet’e inanmayanlara tavsiyemiz, bir ip almaları ve eve gidip kendilerini bu iple asmaları. Hafiflerler” diye kaside okuması ve bunun Almanca’ya çevrilmesi hoş bir şey olmamış.

Birçok kişi konseri terk etmiş.

***


Konuşma ve röportajlarımda -ne kadar başarabildim bilmem ama- Türkiye’yle ilgili klişeleri yıkmaya gayret ettim. En önemli klişe, Türkiye’yi “Modern Batılı İstanbul ve karanlıklar içindeki feodal Anadolu” olarak görme yanlışı. Onlara, göçler sonunda İstanbul’un en tutucu şehirlerden biri haline geldiğini, modernlik bakımından mesela İzmir’le, Eskişehir’le ve Anadolu’daki birçok ille kıyaslanamayacağını söylemem şaşırtıcı oluyordu.

***


Ama klişeler bununla sınırlı değil. Avrupa basınındaki ve siyasetçilerindeki AKP sevdası inanılmayacak boyutlarda. Ne Deniz Feneri davasını duymuşlar, ne Şaban Dişli olayını, ne de işkencede can veren Çeber’i. Türkiye’de bile bu kadar fanatik AKP’li yok.

***


İşte birkaç cümleyle izlenimlerim bunlar.

DİĞER YENİ YAZILAR