'Âbdest almakla temizlik tamam olmaz'

Yunus Emrenin hocası Bektaşilik tarikatinin Piri Hacı Bektaş-i Veli diyor ki; "İçinde kötü huyları olan insanın, makbul insan olması mümkün olmaz..."

Haberin Devamı

Hacı Bektâş-ı Velî (645-738=1209-1270) üzerinde doktora tezi yapmış olan merhum arkadaşımız Prof. Dr. Esad Coşan'a göre Hacı Bektâş, Hz. Pey gamber'in torunlarındandır. Nişâpur'da doğmuştur. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olmamakla birlikte genellikle kaynaklarda 1209-1270 yılları verilmektedir. 63 yıl yaşamıştır. Hacı Muharrem Efendi ve M. Zeki Pakalın'a göre H. 645'te doğmuş, 738'de vefat etmiş, 93 yıl yaşamıştır (Makamat-i Ezkâr-ı İlâhiyye, s. 62).

Hacı Bektâş-ı Velî'nin anası Şeyh Ahmed Nişâbûrî'nin kızı Hatem Hatun'dur. Nesebi Hz. Peygamber'e kadar sıralanır. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü'nün yazan bu sıralamayı vermiş ise de bize göre karıştırmıştır. Annesi Şeyh Ahmed-i Nişâpûrî'nin kızı Hatem Hatun'dur. Kimine göre doğrudan doğruya, kimine göre de Lokmân-ı Perende vasıtasıyla Ahmed Yesevî'nin mürididir. Ya Ahmed Yesevî'nin veya Lokman-ı Perende'nin emriyle Anadolu'ya geldi. Amasya, Kayseri, Sivas gibi şehirleri dolaştıktan sonra Kırşehir yakınında bulunan Karahöyük'e yerleşti. Kendisinin Yeniçeri Ocağı'nı kurduğu yaygın ise de bu doğru değildir. Çünkü o, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 29 yıl önce ölmüştür.

Hacı Bektâş-ı Velînin, Ahmed Yesevî ile kesin ilgisi vardır. Ahmed Yesevî de Abdu'l-Hâlik Ğucduvânî gibi Yusuf Hemedânî Hazretleri'nin halifelerindendir. Bilindiği üzere Bahâu'd-dîn Nakşibend Hazretleri de Seyyid Emîr Külâl'in halifesi olmakla beraber Abdu'l-Hâlik Ğucduvânî'nin ruhaniyyetinden feyz almış, Emîr Külâl'in tersine, tarikatta Ğucduvânî gibi hafi (gizli) zikri usul edinmiş. Bu bakımdan Bektaşiliğin, Nakşibendi tarikatı ile akrabalığı vardır.

"Tiryâku'l-Mecîd"de Hacı Bektâş'ın, Ahmed Yesevî'ye bağlı olduğu söyleniyor ama Yesevî'nin vefat tarihiyle Hacı Bektâş'ın vefat tarihi arasında bir isim eksiktir. Bunun Lokmân-ı Perende olduğu söyleniyor fakat hakkında kesin bilgi yoktur.

İki Yunus Emre var
Yunus Emre, Hacı Bektâş'ın, (Taptuk Emre vasıtasıyla) talebesidir. Ancak Türk tarihinde iki büyük Yunus Emre vardır. Birisi Bursa'lı Yunus Emre, diğeri asıl büyük Yunus Emre. Meşhur, "Sol cennetin ırmakları akar Allah deyû deyû" İlâhisi Bursa'lı Yunus Emre'ye aittir. Asıl büyük Yunus Emre bu değildir. Asıl Yunus Emre, Hacı Bektâş'ın çağında, Niğde'ye bağlı Sivrihisar'da yaşamış, Hacı Bektâş'a gidip gelmiştir.

Hacı Bektâş'ın, bu Yunus Emre üzerindeki etkisi açıktır. Sanki Yunus, Hacı Bektâş'ın "Makalât'ını şiire dökmüştür aynı temaları işlemiştir.

Bu Yunus Emre dört kapıdan, kırk makamdan, üçyüz altmış menzilden, vücut şehrinden söz eder. Bunlar Makalât'ın konulandır.

Esad Coşan merhuma göre (bu yargısını, ikimiz de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde asistanken kendisi bana da bizzat söylemişti): "Yunus ne ise Hacı Bektâş da odur; Hacı Bektâş ne ise Yunus da odur. Mevlânâ ne ise Yunus da odur; Yunus ne ise Mevlânâ da odur. Hacı Bektâş neyse Mevlânâ da odur. Hepsi aynı ekolün insanlarıdır." (Prof. Dr. Esad
Coşan, Hacı Bektâş-ı Velî, s. 37-42, İstanbul, 1995).

Bektaşîlik, Hacı Bektâş-ı Velî'nin düşünce ve görüşlerini temel alan Balım Sultan (ö. 1516] tarafından kurulmuş, büyük şehirlerde değil, Anadolu'nun ortasında, ıssız bir köyde doğmuştur. Ulemanın gözünden uzak kaldığı gibi şehirlilerden çok köylüler ve yerliler arasında yayılmış, hatta çoğu zaman göze bile çarpmamıştır. Ancak tamamen kurulup dal budak saldıktan sonra varlığı anlaşılmıştır. Daha sonra tarikat, özellikle Anadolu'da yayılmıştır. Bu yayılmada Bektaşîliğin, Yeniçeri Ocağı ile ilgisinin de etkisi vardır. Bundan dolayı Osmanlı Devleti, 1826'da Yeniçeri Ocağı'm kaldırırken Bektaşîliği de yasaklamak zorunda kalmıştır.

Bektaşîliğe göre merkez tekke, Hacıbektaş'taki tekkedir. Dünyada bütün Bektâşüer buraya bağlıdır. Balım Sultan (öl. 922/1516), tarikatın ikinci piri sayılır. Hacı Bektâş'taki dergâhta her yıl anma merasimleri yapılır. Zamanla Bektaşîliğe, batini düşünceler sızmış, bazı Bektaşîlik mensuplarında dini kuralları hafife alma, içki gibi şeyler, adeta tarikatın özelliği gibi görülmüş, bu yüzden tarikat üzerinde doğan kuşkulan bertaraf etmek için, Bektâşüer, özellikle 1826'dan sonra kendilerini savunma zorunluluğunu hissetmiş, hak bir tarikat olduklarını sık sık yinelemiş, tarikat geleneğinde yer alan bazı kaidelerin olmadığını, bunların iftira olduğunu yazmışlardır. Bu tarihten sonra Bektaşîlikle ilgili olarak yazılan kitapları ihtiyatla okumak gerekir. Zamanla Osmanlı idaresi, Bektaşi tekkelerinin yeniden açılmasına göz yummuşsa da resmi bir izin talebi, Meclis-i Meşâyih'çe reddedilmiştir. Bektâşüer, Yeniçerilerin kaldırılışından sonra iz kaybetmek için kendilerine Tarîk-ı Nazenin adını vermişlerdir. (Dr. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 283, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1985)

Bektâşîler gizliliğe çok önem verirler. Düşüncelerini anlatırken birtakım işaretler ve simgeler kullanırlar. Bundan dolayı tarihte meşhur olan Bâtınilerle ilgileri vardır. M. Zeki Pakalın'a göre, "tarikatlarda bulunan seyr-ü sülük Bektâşîlik'te yoktur. İnâbe ve ikrar ile âyîn-i Cem vardır." (Osmanlı Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü: 1/196)

Hiç ilgisi yoktur
Fakat Pakalın'ın bu yargısı, konu üzerinde daha ciddi araştırması bulunan merhum Prof. Dr. Esat Coşan'ın bulgularına aykırıdır. Herhalde Pakalın, Bektaşîliğin son dönemlerde aldığı biçimi kastetmektedir.

Yoksa Ahmed Yesevî usulünde yetişmiş ve irşâd için Anadolu'ya gelmiş bulunan bir tarikat pirinde seyr-ü sülük olmaz mı? Daha sonra Bektaşîliğe girmiş bulunan şaraplı, içkili ayinlerin, asıl tarikatın kurucusu Hacı Bektâş ile hiç ilgisinin bulunmadığı, bilimsel araştırmalar sonunda ortaya çıkmıştır.

İşte sevgili Esat Coşan arkadaşımız, "Hacı Bektâş-ı Velî" adlı eserinde Hacı Bektâş'ın Makalât'ından alıntılar yaparak onun, dinin temel öğretilerine olan bağlılığını gözler önüne sermiştir. Hacı Bektâş-ı Velî diyor ki: "Bir insanın dışarıdan abdest almasıyla temizliği tamam olmaz. İçinde kötü huylar kaldı mı, kötü huylu olması dolayısıyla, makbul bir insan olması mümkün olmaz!

Bu neye benzer?.. Bir şişenin içinde içki olsa, bu içki şişesini götürsen, deryanın kenarında on yıl dışını yıkasan, yine temiz olmaz, yine murdardır."

DİĞER YENİ YAZILAR