Milletin anılarını neden ben saklıyorum?

“Zihinde fotoğraf makinesi gibi mekanik bir gözlemci yoktur. Her gözlem bir yaratıdır, her hatıra bir yeniden yaratıdır.” –Oliver Sacks, Mars’ta Bir Antropolog

İnsanlar ikiye ayrılır derler.

Bazıları gözlemlemeye, bazıları yaşamaya gelmiştir bu dünyaya.

Bazıları izleyicidir, bazıları oyuncu.

Hem oyuncu hem izleyici olmaya kalktığınızda ise sıradan bir insandan çok yorulur bünye.

Nekahat dönemi ister.

Mola ister.

Ben şurada durayım, sen orada biraz oyalan der.

Benim bünye de öyle bir bünye.

Ne izlemekten, ne de oynamaktan vazgeçemiyorum.

Ve bu bazen, bir tiyatro oyuncusunun, seyircinin arasına karışıp hikayeyi interaktif bir noktaya çekmesine benziyor.

Ben öyle yaşıyorum.

Yaşadıklarımdan geriye kelimeler kalıyor, cümleler kalıyor…

İnsanlar gidiyor.

İnsanlar unutuluyor.

Anlılar kalıyor.

Geçen hafta kar münasebetiyle eve hapsolduğum bir gün, evde sakladığım eski fotoğraf kutusunu karıştırdım.

Bir zamanlar yazarak profil çıkarmayı sevdiğim kadar insanların fotoğraflarını çekmeye de meraklıydım.

Şimdi hayatımda olmayan bir sürü suret çarptı gözüme.

Haberin Devamı

Bir sürü bölük pörçük anı…

Bir sürü hikaye.

Atmaya kıyamamışım.

O kadar çok şeyi attım ki evden üstelik…

Nedense o anılara kıyamamıştım.

Topladım bir sürü fotoğrafı.

Ben diyeyim 200, siz deyin 300 tane.

Aldım elime.

Çıktım yağan kara.

Çaktım çakmağı yakmaya başladım fotoğrafları.

Tam yolun ortasında.

Sonra durdum başında.

Bir sigara yaktım.

Geçip giden her şeyin arkasından el salladım.

Şimdi işler daha kolay sevgili dostlar…

Şimdi siliyorsun o fotoğrafları telefonundan, bilgisayarından, sosyal medyandan, kapanıyor konu.

Eskiden öyle değildi.

Eskiden birbirimizin hayatlarında, kağıt üzerinde iz bırakırdık en azından.

Şimdi o kadar bile etmiyor değerimiz.

Bu yüzden, hepimiz, adını koyamadığımız tuhaf bir boşluk, tamamlanmamışlık, yalnızlık duygusu içindeyiz.

Yaşadığımız hiçbir şey yeterince kayda geçmiyor sanki artık.

Geçip gidiyor.

Silinip gidiyor.

Eskisinden kolay unutuluyor.

Hatırası, hatırı kalmıyor.

Ve yine de şöyle düşündüm fotoğrafları yakmadan önce…

“Ama bunlar anı… Belki sahibi saklamak ister…”

Haberin Devamı

Hemen sonra cevap verdi kafamdaki ses…

“Aman canım! Bana ne milletin anılarından! Herkes kendi anılarına sahip çıksın… Derdi bana mı kaldı?”

Derdi size mi kaldı?

Unutun gitsin hatırlanmak için çaba sarf etmeyen, anılarına sahip çıkmayan insanları.

Ve kaybettiğiniz zamana üzülmeyin.

Onunla harcanmasa, başkasıyla harcanacaktı.

GEÇEN HAFTADAN KALAN 5 ŞEY

1- DRONING

Karaköy’ün yeni kulübü Drone’u sonunda ziyaret ettim. Cuma gecesi oldukça keyifli bir kalabalık, DJ Mono’nun müzikleri eşliğinde eğleniyordu. Bakın, ben kulüp müziği sevmem. Bir süre sonra başım dönmeye, sinirlerim gerilmeye başlar. Ancak o kadar iyi ve kaliteli bir set vardı ki, inanılmaz ama gerçek, dans ettim. Mekandaki kitlenin kalitesi de bence eğlenme biçimini oldukça etkiliyor. Sess’in deneyimli işletmesinin yeni mekanı Drone, bu konuda da oldukça başarılı. Ipçıs dım çıs, oturacak yer yok, kim kız bu yandaki acayip tipler, güvende miyiz acaba, kaygıları olmadan eğlenceye evet diyoruz. Ben dekorasyonu ve kulübün rahatlığını da beğendim. Germeden kasmadan, keyifle eğlenmek için bire bir. And so… It’s Droning time!

Haberin Devamı

2- KAPUSKALI FOTOĞRAF

Bu Kim Kardashian gacısının ilgi çekmek için yaptıkları yemin ediyorum, yurdum wanna-be’sine örnek. En son Paris’te otel odasında soyguna uğramış, bilmem kaç milyon dolarlık takısı çalınmıştı. Bir de kafasına silah dayamışlardı. O olaydan sonra sosyal medyaya ara veren Kim’in kocası Kanya West’de tımarhanelik olmuştu. İkisi, boşanma iddialarına rağmen sonunda toparlanıp geri döndü. Kim, sosyal medya hesabında kocası ve veletleriyle tuhaf filtreli fotoğraflar paylaştı arka arkaya. Ancak bence en dikkat çekici fotoğraf, Kanya West’in mutfakta kapuska yerken çekilmiş fotoğrafıydı. Sevgili Arzüm, ne biliyon yemeğin kapuska olup olmadığını diyen dostlara… Yemek kapuska mı bilemem ama parasını göstere göstere soyguna davet çıkaran Kim’in sonunda akıllanıp fakir ayağına yatmaya niyet ettiği ortada. Yersen!

3- DENİZ AKKAYA GÜZEL Mİ?

Ömrümüz son 20 senedir, Deniz Akkaya’nın estetik operasyonlarını konuşmakla geçiyor. Şimdi moda, sosyal medya üzerinden Deniz’e çirkin demek. Neymiş efendim, o kadar ameliyatı kim geçirse güzel olurmuş. Deniz Akkaya’yla özel bir hukukum, ahbaplığım yok. Ancak hatırlatmak isterim… Bu kadın, 90’ların top modellerindendi. Özel hayatını beğenirsiniz, beğenmezsiniz… Magazin programındaki tavrını doğru bulursunuz ya da bulmazsınız –ki ben doğru bulmayanlardanım- ama güzelliğini tartışamazsınız. Kadın 39 yaşında ve hala fit. Hala güzel. Diyeceksiniz ki, başlangıçta böyle değildi. Hanginiz başlangıçta böyleydiniz ki? Deniz, her kadının güzel olma hayalini besledi ortaya çıktığı günden beri. Ben sonuca bakarım. Kadın güzel mi? Güzel. Estetik operasyonlarını hiç inkar etti mi, ediyor mu? Hayır. Çok konuşmayınız. Geçiniz… Başka derdiniz?

Haberin Devamı

4- DOĞA RUTKAY’LA HER ŞEY BU MASADA

Sevgili Doğa ile yıllar evvel karlı bir kış günü tanışmıştık. Ve Doğa, bu sene yine karlı bir kış gününde, harika bir programa başladı. Bloomberg HT’de yayınlanan Her Şey Bu Masada, konuklarının ağzına lafı tıkmayan akışı, Doğa’nın samimi üslubu ve sanata geniş yer veren yelpazesiyle, bence şu an televizyonlarda tek ve örnek bir iş. Geçen hafta bir diğer sevdiğim arkadaşım Melisa Doğu’nun da oynadığı Nereye Gitti Bütün Çiçekler oyununun ekibiyle çektiği bölüme denk geldim. Muazzamdı. Bilmeyenler için, Doğa ve Melisa neredeyse bin yıldır kanka. Ve evet, birbirlerine çok benziyorlar. Doğa’nın programı hafta içi her akşam saat 20.00’da. Melisa’nın oyunu ise Mamart Tiyatro grubuyla geziyor. Oyunu detaylı biçimde izledikten sonra yazacağım. Merak edenler, gösterim mekanlarını ve tarihlerini Instagram/mamarttiyatro sayfasından takip edebilirler.

5- MECLİSTEN ÇALINAN 60 BİN LİRALIK MİKROFON

Mecliste geçtiğimiz hafta anayasa görüşmeleri sırasında büyük kavga çıktı. Milletvekilleri birbirine girdi. O beriki beni ısırdı dedi, öbürü filanca boğazımı sıktı dedi… Bildiğiniz mahallede çocuklar arasında geçen top kavgası sanırsınız. Neyse, olaylar sırasında nasıl becerdilerse kürsüyü sökmüşler. O arada da kürsüdeki 60 bin liralık mikrofonu biri hacılamış… Ay pardon! Anı olarak almış. Vekillerimizin birbirlerine kafa göz dalarken sergilediği bu civan mertliği, memleket meselelerini çözerken de sergilemelerini umut ederiz. Mesela gavurun teki, ülkemize lolo mu yaptı… Yürüsün gitsin önden biri dövsün gelsin. Tabiy… Siyaset ne içindir? Bugünler için. Kaba kuvvete devam genşler! Her şeyi aynen öyle çözersiniz… İnanıyom ben size… Kesin çözersiniz!

Hayırlı, mutlu, huzurlu, mümkünse aşklı meşkli haftalar.

Maillerinizi bekliyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR