Gazete Vatan Logo

Yabancı barındırmayan üçüncü güç

Suriye’nin bir kesimine Türkiye’den açıkça askeri destek istendiğini belirten Başbakan Davutoğlu “Aynı kesimler geçmişte bu ılımlı muhalefete destek vermekle bizi suçluyorlardı. Şimdi Suriye halkını IŞİD’e karşı da rejime karşı da koruyacak bir güvenlik gücüne ihtiyaç var. Dolayısıyla bunun için sadece Türkiye, Amerika değil, bütün uluslararası toplum gereğini yapmalı. Aksi halde çok daha büyük risklerle karşı karşıya kalırız” dedi

Başbakan Ahmet Davutoğlu Malatya dönüşü Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan’ın sorularını yanıtladı.Türkiye’yi yangın yerine çeviren Kobane protestolarına ilişkin sağduyu mesajları hakim olmaya başlarken, bir yandan da ABD’li üst düzey yetkililerden IŞİD’e karşı Suriye’deki ılımlı muhalefetin eğitimi ve İncirlik’in kullanımı konusunda Türkiye ile anlaşmaya varıldığı yolunda açıklamalar geliyordu. Davutoğlu, sıcak gündeme ilişkin yönelttiğimiz sorulara şu yanıtları verdi:

‘Muhalefet eğitilmeli’

ABD’den yapılan açıklamada Türkiye’de Suriyeli muhaliflerin eğitilmesi konusunda bir anlaşmaya varıldığı söylendi. Son durum nedir?

Haberin Devamı

Amerika, Batı ülkeleri bugün geldiği noktaya 2 sene önce gelmiş ve ılımlı muhalefet desteklenmiş olsaydı bugün ne IŞİD’in kullanabileceği bir alan olurdu, ne de rejimin barbarca katliam yapabilecek gücü. Bizim kanaatimiz şu; Musul’da, Kuzey Irak’ta ve Irak’ın Sünni bölgelerinde IŞİD’i ancak halk engelleyebilir. IŞİD’i rejim üzerinden engellemeye kalkarsanız cazibesi artırılır. Sünniler alternatiften ümitlerini kestikleri için IŞİD’in safında yer alırlar. Önemli olan Suriye halkının IŞİD’e karşı mücadele etmesi. Sadece yabancı müdahaleye dayalı eylemler söz konusu olduğunda Amerikan karşıtlığı IŞİD’e yine güç devşiriyor. O zaman yapılması gereken, koalisyon önemlidir ve alandaki terör gruplarına ve rejime karşı bizce ortak tutum sergilemelidir ama esas itibarıyla muhalefet eğitilmelidir. Halepliler Halep’i, İdlibliler İdlib’i kurtarır. Sonra bunlar hep beraber yeni Suriye’yi kurarlar. Bizim çizgimiz belli.

İncirlik Üssü’nün kullanımı konusunda ABD’nin talebi nedir, anlaşmaya varıldı mı?

Haberin Devamı

O ayrı bir konu. Fiilen bir şekilde İncirlik’ten ortak yürüttüğümüz faaliyetler var eskiden beri Irak’a dönük olarak. Predatörler, keşif uçuşları devam eder. Ama kapsamlı bir harekatın zemini olarak herhangi bir ülkenin bu anlamda bir katkısı bekleniyorsa o anlamda da tutumumuzu söyledik. No fly zone (uçuşa yasak bölge) olmalı ve güvenli bölgeler ilan edilmeli. Bundan da koalisyona isteksizliğimiz çıkartılmasın. Güvenli bölgeyi, böyle bir kapsamda askeri harekat öncesinde ve sonrasında çok büyük bir göç dalgasının olacağını düşündüğümüz için istiyoruz. Mültecileri Suriye içinde koruyabilmek için güvenli bölge olmalı. Diyelim IŞİD zayıfladı, bu sefer rejim harekatı başlar ki hala bombalıyor. Bu sefer o Sünni kesimden kaçacak kitleler yine bizim sınırımıza gelecek. Batı ülkelerinden bazı açıklamalar yapılıyor. Hariçten gazel okumak kolay. Türkiye’nin yüzde 10’u kadar mülteci kabul et ondan sonra konuş. Kimi kastettiğimi anlarsınız. Konuşmaya hakları yok, kusura bakmasınlar.

Haberin Devamı

‘Üçüncü güç’

ABD Dışişleri Sözcü Yardımcısı kaynaklı açıklamada 2 bin ılımlı Suriye muhalefetinin Türkiye’deki bir üste eğitileceği, Amerikalı koordinatör subayların önümüzdeki hafta Türkiye’ye geleceği, Amerika’nın da lojistik destek sağlayacağı ifade ediliyor. Bu kadar somutlaştı mı?

Şimdi bunlar daha rahat konuşulur hale geldi. Suriye’nin bir kesimine bizden açıkça askeri destek isteniyor. Aynı kesimler geçmişte bu ılımlı muhalefete destek vermekle bizi suçluyorlardı. Şimdi Suriye halkını IŞİD’e karşı da rejime karşı da koruyacak bir güvenlik gücüne ihtiyaç var. Dolayısıyla bunun için sadece Türkiye, Amerika değil, bütün uluslararası toplum gereğini yapmalı. Aksi halde çok daha büyük risklerle karşı karşıya kalırız.

Türkiye hangi seçenek üzerinde yoğunlaşıyor?

3 yol var. Ya uluslararası toplum kara gücü de dahil gidecek, hep beraber. Bu istenmiyorsa ya hava gücü ile bombalanacak bununla kesinlikle zor, herkes bunu biliyor. Ya da hava gücü ile sağlanacak bir üstünlüğe dayalı olarak alanda bir başka güç hakimiyet kuracak. Bu da ılımlı muhalefet. Yani burada IŞİD olmayacaksa rejim olacak. Rejim olursa IŞİD büyüyecek. Bunun çözümü; rejim ve IŞİD dışında Suriye halkını temsil eden ve Suriyelilerden oluşan, hiçbir yabancı savaşçı barındırmayan -bunun altını çizerek söylüyorum- bir üçüncü güç çıkacak. Bunun şu anda dördüncü bir alternatifi yok. Bu üçüncü güç Suriye’nin bütün kesimlerinden oluşması lazım. Suriye Ulusal Koalisyonu ve muhalefeti zaten bu özelliğe sahip. 3 yıl içinde kaybedilen 300 bin insan ve topraklarından uzaklaşan 4 milyon insan. Bedeli bu. Tek tek bizim dediğimiz yere geliniyor. İçeriden, dışarıdan bize saldıranlar vardı. Irak’ta da Suriye’de de dediğimize geliniyor. Çünkü biz alanda ne olup ne bitiğini az çok görüyor, doğru analiz yapıyoruz.

Haberin Devamı

‘Başka yol görmüyorum’

O zaman anlaşma oldu gibi gözüküyor. Bahsettiğiniz üçüncü olasılık çerçevesinde hava operasyonlarıyla alan açıp sonra oradan Suriyelilerin girmesi sağlanabilir mi?

Ben başka yol görmüyorum. Türkiye’ye bir rol biçiyorlar. Benim dediğim şey çok açık. Entegre bir strateji varsa, biz de o oyunun içindeysek her türlü katkıyı veririz. Altını çizerek söylüyorum tek bir bölgeye münhasır, tek boyutlu, sadece askeri ya da sadece siyasi değil, entegre bir stratejiye ihtiyaç var. Bizim için ise durum ne? Bizim için 4 ihtimalli bir şey var açıkçası. Bir; oturup atıl beklemek. Dünya da bir şey yapmasın biz de bir şey yapmayacağız. Bu hiçbir şeyi çözmez. İkincisi; onlar bir şey yapacak biz izleyeceğiz; Türkiye izleyici olamaz. Koalisyon bir takım operasyon yapsın Türkiye buna katılmasın. Bunu demek 3 sene sonra, 3 ay sonra Suriye ve Ortadoğu denkleminin dışında kalmak demek. Üçüncüsü onlar bir plan yapsın Türkiye bu planda yer alsın. Bu işten en fazla etkilenen ve en fazla etkileme kabiliyetine sahip olan bizsek başkalarının planının içinde onların istediği kadar bir rol üstlenmeyiz. Dördüncü olması gereken ne; Türkiye’nin kaygıları, öncelikleri, kapasitesi var. Türkiye de karşı taraflar da kendi görüşlerini masaya koyar, birlikte entegre bir strateji üzerinde anlaşılır. İşte o şu anda yürüyen müzakerelerin esası budur.

Bu süreci biraz daha uzatmanın yararlı olacağını düşünürlerse ne olur?

Daha vahim sonuçlar doğar. Biz tek başımıza kendi ulusal güvenliğimiz ile ilgili tedbir alırız. Suriye içindeki bir çatışmaya tek başına girmeyiz ama birisi bizi tehdit ederse Süleyman Şah veya başka şeyler üzerinden her türlü tedbiri almakta hiç tereddüt etmeyiz.

‘Satranç oynamayı biliriz’

Meselenin içeriye, çözüm sürecine dönük yansımaları?

Tezkereden bir gün önce öyle bir planlama yaptık ki, çözüm süreci ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkardık. Bu zamanlama ile HDP’ye şu mesajı verdik: Bu tezkereyi çıkararak ne içerideki ne dışarıdaki Kürtleri karşımıza almaya niyetimiz yok. Çözüm sürecini dakik şekilde işleteceğiz. Çözüm süreci kararını bir gün önce getirdiler, ‘bekleyin, yarın yapacağız’ dedim. Tezkere gece 12.00’de gitti, çözüm sürecini 17.00’de ilan ettik. Biz satranç oynamayı bilen insanlarız. Selahattin Demirtaş’a ‘Bak’ dedim ‘Yarın bizden Kobani’ye yardım isteyemezsiniz, eğer tezkereye hayır derseniz. Aynı gün Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz. Bakın kaç jest arka arkaya. Bir anlamda ‘meşru görüyorum seni’ diyoruz. Bu dediğimiz adamlar sicili temiz adamlar değil ki, PYD, Suriye halkının katliamına ortak olmuş bir örgüt. Şimdi sağda solda özgürlük kahramanı gibi konuşuyor. İnsani yardımın her türlüsünü gönderdik, Haseke’ye yardım için kapalı olan askeri kapıyı açtık Şenyurt’ta, onu da biliyorsun. Sonra sen bayramın üçüncü günü memlekete bayramı zehir ediyorsun. Bunun iyi niyetli bir tarafı var mı? Öldürülen insanların bir kısmı sırf sakallı diye öldürülüyor, IŞİD diye. Bunun ne farkı var katliamlardan?

‘İradeni görmek istiyorum’

Kobani protestoları sırasında yaşananları ve muhalefetin tavrını samimiyet testi olarak mı görüyorsunuz?

Ve bu arada mesajlar gönderiyoruz, ‘bunu heba etmeyin’ diye. Bütün bu jestin üzerine ‘Kobani düşerse çözüm süreci biter’ diyorlar. Çözüm sürecine sadece biz mi ihtiyaç hissediyoruz? Yani çözüm süreci bir şantaj unusuru mu bize karşı? Senin iradeni ben görmek istiyorum. Sorumsuzca ‘IŞİD’e yardım ediyorsun da, bunun sorumlusu Türkiye’dir de.’ Yani batıdaki bir takım Türkiye düşmanlarıyla aynı ağzı kullanıyor CHP ile HDP. Aynı Gezi’deki gibi bir koalisyonla karşı karşıyayız, orada da aynı üslup kullanıldı. Kılıçdaroğlu ‘Kobani için tezkere çıkart’ diyor. Peki ertesi gün Tel Abyad için mi çıkaracağım?

Olaylardan sonra çözüm süreci yara aldı mı ve siz aynı kesimlerle muhatap olarak çözüm sürecini devam ettirecek misiniz?

Samimiyetleri konusunda kuşkum çok arttı. Ben Başbakan olarak kabul edip izah etmişim, yetkilendirdiğimiz isimler konuşmuşlar, her türlü bir yol haritası üzerinde de mutabık kalınmış. Bir hafta önce çözüm sürecinin mekanizmasını ilan etmişiz. Hiçbir HDP’li, ‘hükümetin niyetinden, planından habersiziz’ diyemez. O zaman aklınıza birkaç şey geliyor. Demek ki ya bunların arasında bir grup çözüm sürecinden çok rahatsız ve çatışmaların sürmesini istiyor; çünkü burada rant var ve o şey içinde hepsi bir yere sürükleniyor. O zaman tabii sormak bizim hakkımız. Bunlara kim karar verecek, bu işi kim yönetecek? Ya da topluca bir şekilde Türkiye’ye şantaj yapılmak isteniyor; ‘şunu şunu yapmazsan çözüm sürecini bozarım, Kobani’de, Türkiye’de şunu yaparım’ diye. Ama bize şantaj sökmez. Biz Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızla ilgili düşüncelerimizi hayata geçirmeye devam ederiz sonra da vatandaşlarımızın kendileri ile bu yapılar arasında mesafe koymasını bekleriz.

HDP’nin İmralı’ya gidiş trafiğini gözden geçirmeniz veya oraya gidecek heyeti değiştirmeniz gibi bir planlamanız var mı?

Bundan sonra atılacak her adım, muhataplarımızın tavırlarına bağlı. Hiçbir şey karşılıksız değil. Önce tavırlarını ve hukuk düzenine saygıyı göreceğiz.

Polise yetki

Cumhurbaşkanı Erdoğan, askerin ve polisin bu tip olaylarda elini güçlendirebilecek bazı düzenlemelerin Meclis açıldıktan sonra gündeme geleceğini söyledi. Bu düzenlemenin çerçevesi nedir?

Son güvenlik toplantısında konuştuğumuz konudur. Sayın Cumhurbaşkanımızı da haberdar ettim. Uygulamada ve yasal alanda zaaf noktaları nedir il il, ilçe ilçe çıkardık. Ona göre de birçok tedbir üzerine düşündük.

Kamu malına zarar verenlere daha ağır ceza uygulanması konuşuldu mu?

Tabii, bunların hepsi yapılacak. Herhangi bir Batı ülkesinde ya da Amerika gibi demokratik bir ülkede polise ne yetki tanınıyorsa o yetkiyi tanıyacağız. Özgürlükleriyle de sorumluluklarıyla da. Asker için de aynı şey geçerli. Jandarma bir anlamda toplumsal olayla da ilgili. Yanlış bir kanı var bazı kesimlerde. Sanki Avrupa’da bazı ülkelerin polise bu tür olaylarda tanıdığı yetki o kadar yüksek ki. İsterseniz Amerika’da bir polis size ehliyetinizi sormak için durdursun, elinizi direksiyondan şöyle bir oynatın bakalım ne oluyor.

Yaptırımların, cezaların artırılması mı söz konusu olacak?

Hem yaptırımlarda hem diğer alanlarda. Örneğin molotof kokteyli bir suçtur. Yargıda molotof kokteyli yerine patlayıcı madde gibi genel bir kavram kullanılsın ki hepsi içine girsin diye tercih ediliyor. Ama bir hakim onu başka türlü yorumlayıp serbest bırakıyor. Halbuki aynı molotofkokteyli şehir yanıyormuş gibi gösterilen o araba yangınlarını çıkartıyor.

Sorumlulardan tazmin yolunu kullanacak mısınız? Aileleler çocuklarını eyleme gönderiyorlar.

Şunu yaptık; uyuşturucu madde üzerinden biri ceza yerse, malının müsadere edilmesi. Çünkü onun artık uyuşturucudan kazanılan bir şey olduğu düşünülüyor. Bu tür durumlarda da düşünülebilir. Çünkü diğeri toplumsal olaylara katıldı, ispat edemezsen, bir kapıdan giriyor bir kapıdan çıkıyor. Bunların hepsine yasal çerçevede ne yapılabilir bakacağız.

“AYM’ye sormak hakkım”

TSK’nın 20 aydır beklediği bir düzenleme var. Askeri Ceza Kanunu’nda yapılacak değişiklikle terörle mücadelede askerlerin yasal güvenceye alınmasıyla ilgili. Bu konu bahsettiğiniz düzenleme kapsamında olacak mı?

Bunların hepsini bir arada düşünüyoruz, değerlendiriyoruz. Detay veremem ama sivil otorite tarafından zaten kullanılan yetkilerde bir değişiklik olmaz. Türkiye’de sivilleşmeden geri dönüş olmaz ama askerin ya da polisin kargaşaya veya teröre dönük olarak aldığı ve alması gerektiği tedbirlerin önündeki bazı engeller kaldırılır. Şimdi mesela Anayasa Mahkemesi’ne benim sorma hakkım var. 4 saat içinde yayını engelleme yetkisinin iptali kararı. Bana o kritik gecede gösterilen bir tweet’te diyor ki; ‘bu bir silahlı kalkışmadır, herkes silahı ile sokağa çıksın.’ HDP’nin tweet’i de bir suçtur. O gece hemen Ulaştırma Bakanımıza, ‘gerekli bütün girişimler yapılsın, 3 saat içinde bunu durduracaklar, durdurmazsa biz tedbir alırız’ dedim. Yani tweetin kendisi kararmadı durduğu yerde. Bu yaşam özgürlüğü alanına girebilir mi? Giremez.

Sözünü ettiğiniz düzenlemeler, ‘Ak Parti güvenlikçi politikalara döndü’ eleştirilerine yol açar mı?

11 Eylül’den sonra Amerika’nın aldığı tedbirlere göre bizim bu aldığımız tedbirler hiçbir şey değil. Şiddet üzerinden insanların yaşam özgürlüğünü, mülkiyet özgürlüğünü kısıtlayanları kısıtlayacağız. Özgürlükleri kısıtlamıyoruz. Silah alıp sokağa çıkmayı düşünmeyen birinin bunu bir özgürlük kısıtlaması olarak görmemesi lazım. Ama silahı alıp da başkalarının canına kasteden birini, evet onun özgürlüğünü kısıtlayacağız biraz. Kamu yararı için ve diğer insanların hayat hakkı için.