Ne olursan ol, yine gel

Haberin Devamı


Mevlana Celaleddin-i Rumi... İnsan sevgisinin diğer adı... Onu anlamak için tasavvufa yakın durmak ve onu az da olsa bilmek gerekir. Tasavvuf, öğrenilecek bir şey midir, tartışılır.

Çünkü tasavvufta; farklı bir bakış açısı, bambaşka bir kabul ve sonsuz bir inançvardır. Bu sebeple insan kabulüne ve yaklaşmınına bu kadar yakın bir konu ancak yaşanarak ve hissedilerek bir yaşam biçimi haline gelebilir. Tasavvufa ne kadar yakın veya yatkın olduğumuzsa tasavvuf erbabının hayat hikayeleri, seçimleri ve doğrularını bilmekle mümkün. Bu sebeple de bu konularda yapılan araştırmaları çok seviyorum. Çok yakından bildiğimizi sandığımız bu ermiş kişilerin hiç bilemdiğimiz yönlerini öğreneceğimiz hikayelerden oluşan bu tür derlemeler sadece edebiyat alanında değil, onunla başlanatılı olan her alanda bize yol gösterecek niteliktedir. Idrıes Shah’ın derlediği Mevlana’dan Yüz Bilgelik Hikayesi adlı eser, Sufilik yolunda ilerleyenlerin yüzyıllar boyunca dinledikleri hikayelerden oluşuyor. Mevlana’nın insan sevgisi ve evrenselliğini anlatıyor. Mevlana, 30 Eylül 1207’de, Belh kentinde dünyaya gelmiş. Altı yaşındayken evin damına çıkarak oyunlar oynarmış. Bir gün arkadaşlarından biri ona diğer dama atlamayı teklif etmiş. Mevlana ise ona, böyle oyunlar kedi köpeklere yakışır. Bizim bu tür oyunlara harcayacağımız zamana yazık. Asıl yapmamaz gereken göklere çıkıp meleklerle tanışmaktır, diye cevap vermiş. Bu menkıbe, babası Bahaeddin Veled’in notlarından bugüne kadar ulaşan küçük bir ayrıntı. Henüz altı yaşında bir çocuğun o yaş için sürreel sayılabilecek bir istek peşinde koşması ve sıradan yaşamın dışına çıkmış olmasını çok net bir biçimde gözler önüne seriyor. Eserde Mevlana’nın daha küçücük bir çocukken uykularından tedirgin bir ruh hali içinde uyandığını, gördüğü rüyaların sıradan olmadığı, bütün bu özelliklerinin arkadaşlarını tedirgin ettiği de yazıyor. O yaşta bile, ermiş kişilere has bir şekilde üç dört günde bir ya da bazen haftada bir kez yemek yediği de notlara eklenmiş. Bu ayrıntıların gerçek olduğunu kabul edebiliriz ya da konuya rasyonel bir biçimde yaklaşarak anlatılanların hepsini reddebiliriz. Şunu unutmamak gerekir ki maneviyata ait tüm konular rasyonel yaklaşımdan çok, kişisel bakış açısıyla ilgilidir. Bu sebeple kitabı okurken hikayelere hep bu bakış açısıyla yaklaşmayı bilmek gerekiyor. Tasavvuf bilen, onu seven; insana ve insan sevgisine kafa yoran kişilerin okuduğunda kısa, basit ve öz hikaeyelerle karşılacağı ve uzun sonuçlara varacağı bir kitap... Hayata, yaradılan her şeyin yaradandan ötürü olduğuna inanarak , her şeyin ve harkesin iyi, doğru ve güzel olduğu gerçeğinden asla uzaklaşmadan, dünya üzerinde gördüğümüz her şeyin Tanrı’nın bir yansıması olduğu gerçeğinden yola çıkarak yaklaşmaktır tasavvuf...

Okunduğunda basit gibi görünen ama ardındaki gerçekle insanı saatlerce düşündürecek güce sahip bu yaşanmışlıkları okumak için, biraz Yunus, biraz Mevlana, biraz Sultan Veled bilmek gerekir. Edebiyat, ilahiyat fakültesinde okumuş ya da evren konusunda yazılan eserlerin sayfalarını karıştırmış olanlar, kitabı okuduklarında anlatılan küçük hikayelerden büyük sonuçlara varacaklardır.

Kaitabın yazarı da hayatı Doğu ile Batı arasında geçmiş, pek çok çevrelerce eleştirilmiş bir kişilik...Otuz yaşına kadar İngilitere’de yaşamış ve sufilikle hiç ilgisi olmayan, bu dünyanın içine girdikten sonra da yüzünü Doğu’ya dönmüş ve tüm araştırmalarını bu konularda yapmış biri...

DİĞER YENİ YAZILAR