Dinin özü Allah'a yalvarmaktır (3)

Din kimsenin tekelinde değildir. Yüce Allah, Kur'ân'ı anlaşılmak için indirdiğini vurgulamıştır. Peygamber (s.a.v.) de "Kur'ân'ın çevirisi okunamaz, onunla namaz kılınamaz" diye bir şey söylememiştir

Haberin Devamı

Din kimsenin tekelinde değildir. Yüce Allah, Kur'ân'ı anlaşılmak için indirdiğini vurgulamıştır. Peygamber (s.a.v.) de "Kur'ân'ın çevirisi okunamaz, onunla namaz kılınamaz" diye bir şey söylememiştir. Allah ve Elçisi'nden başka da hiç kimsenin din hakkında yasaklar koyup kaldırmaya hakkı yoktur. Allah her dili anlar. Onun için kalıp değil ruh, mana önemlidir. Kişi, Hakk'ın divanına durduğu zaman gönlünden ne dediğini bilmeli, bilinçli olarak ibadet etmelidir. Burada ilginç bir hikâye kaydedeceğim. Lise talebeliğim sırasında hocamız merhum Ömer Naîmî Efendigil'den dinlediğimiz olay şudur:

Cumhuriyet'ten önce Harput'un Çarsancak adlı kasabası, derebeylerin yönetimindeydi. İşte bu derebeylerden biri (galiba Mehmet Bey), Harput'un şair ve nüktedan alimlerinden Nusret Efendi'ye gelir. Kendisine, hiç kimsenin bilmediği etkili bir dua öğretmesini ister. Nusret Efendi de ona şu duayı öğretir:

Kimsenin bilmediği dua(!)
"Allahummec'alnî dubben kebîran fî cebelin'zîm" Mehmet Bey, dört yıl bu duayı okur. Bir gün evine, bizim Naîmî Bey'in babası, Harput'un ünlü alimlerinden müftü Kemal Efendi gelir. Cemaatle namaz kılarlar. Mehmet Bey, Müftü Kemal Efendi'ye kimsenin bilmediği dualar bildiğini işittirmek için namazın ardından ellerini kaldırıp, işitilecek biçimde, "Allahummec'alnî dubben kebîran fî cebelin'zîm" diye her zaman yaptığı duayı okur. Duayı duyan Kemal Efendi, Mehmet Bey'e o duayı bir daha okumamasını söyler. Mehmet Bey'in neden okumaması gerektiğini sorunca Müftü Efendi, "Sen, Allahım beni büyük bir dağda büyük bir ayı yap diyorsun."

Nusret Efendi'ye karşı öfkeyle dolan ve duasının kabul edilmediğine de şükreden Mehmet Bey silahını kaptığı gibi Harput'a gelir. Amacı Nusret Efendi'yi öldürmektir.

Gönülden kopan sözler
Durumu haber alan Nusret Efendi, herkesin saydığı Beyzade Efendi'ye sığınır. Beyzade, kendisini tehlikeli durumdan kurtarır. Mehmet Bey'e, "Canım, sen ne diye ondan dua soruyorsun? O bilmez, buna benzer bir dua var ama o bilmeyerek karıştırmış. Sana yanlış öğretmiş" deyip Mehmet Bey'i yatıştırır.

Bu, vuku bulmuş bir olaydır. Birçok mevlit törenlerinde o bağıra yırtıla dua edenlerin bazen o kadar ters, anlamsız Arapça ibareler tekrarladıklarına tanık olmuş ve hayretler içinde kalmışızdır ki... Ama halk bu adamların her söylediğine "âmîn"i basmaktadır. Bundan dolayı şekilden, kalıptan dinin özüne, ruhuna dönmeli, dualarımızı anladığımız dilde, içimizden geldiği biçimde ve kendimizi Allah'a vererek yapmalıyız. Dinin özü, kelime kalıplan değildir, gönülden kopan sözlerle Allah'a yalvarmaktır. İşte böyle gönülden Allah'a bağlanan bütün tevhîd dinlerinin adı "İslâm"dır.

DİĞER YENİ YAZILAR