Kariyerimi yıkan it..

Sinemada harika bir geleceğim olabilirdi.. Ben de Kadir abim gibi kendime ait bir "izm" kurabilirdim.. Kaş çatar, medyaya hareket çekerdim.. Kadınların geleceği iki dudağımın arasında olurdu.. Yıkıldı hayallerim..

Haberin Devamı

Bugüne kadar on tanesi gösterilmiş, iki tanesi de vizyona girmek için "ilahi bir işaret" bekleyen on iki filmim var..

On iki sinema filmi bu sektöre hiç bulaşmamış biri için çok kapsamlı gelebilir..

Ancak bana layık görülen roller ve oynattıkları süre hesaplandığında göründüğüm sahnelerin uzunluğu bir şarkı klibini ancak geçer..

Yani iki yüz sene sonra bir sinema meraklısı on beş dakikalık "Bay Selahattin'in sineması" konulu bir belgesel çekmeye kalkışsa benim görüntüleri slow motion (ağır çekim) oynatmak zorunda kalır..

***

Şansım döndü mü ne? Bu aralarda kafayı sinemaya takmış kim varsa beni arayıp bir şeyler teklif ediyor..

Gel senaryo yaz.. Gel dizi yaz.. Gel şu filmde oyna.. Gel Nicole Kidman'la aranı yapalım..

Bay Sinan Çetin beni arayıp da "Selooo! Şahane bir proje var.. Hemen gel.." dediğinde teklif yapmak için gecikmiş bir prodüktör heyecanı ile karşılaşmıştım..

SIKI PAZARLIK..
Bir profesyonel olarak iyi pazarlıkçı olduğumdan "Yemekte ne var?" diye sordum..

Balık varmış.. Salata varmış.. Karısı Rebeka (Küçük adı da Veronika) zeytinyağlı da yapmış..

İyi.. Ücret yüksek sayılır..

Çünkü son oynadığım Banka filmindeki rolüme karşılık topu topu yağda kırılmış iki yumurta ve birkaç bardak çay tahsil edebilmiştim..

Plato'ya gittiğimde herkes oradaydı.. Sinan'ın kendi takımı.. (Çoğunu kendisi de tanımaz) Kenan Akın, Mehmet Ali Erbil, Serdar Erener bizden bildikleriniz..

Kanal D'nin paşası İrfan Bey, genç yönetmenlerimizden Melda hanım hatta İbrahim Tatlıses'in menajeri Fırat Bey de hazirundandı..

Fırat Bey biraz keyifsizdi.. Bir halı saha maçında İbrahim Tatlıses'e bacak arası attığından dört ay maaşı kesilmiş diye rivayet dolaştı ama aslı var mı bilmem..

Söylemesi ayıptır, yemeğe müzisyen bile davet etmişler..

***

Kendisine bir şehir dar geldiğinden Münih ve Venedik'te yaşayan Sarkış Gazaryan adlı iri yarı, İstanbul Ermenisi bir kompozitör.. Geçtiğimiz aylarda Viyana Senfoni Orkestrası onun müziklerinden bir konser vermiş..

Sıkı sohbet ettik.. Bir sürü şey öğrettim ona.. "Müziğini icra eden orkestranın şefine dikkat et.. Şefin salladığı çomak uzun olmalı.." diye akıllar verdim.. Sebeplendi..

ŞUURLU KÖPEK..
Güzel, keyifli bir yemekti.. Masadaki hanımların hepsi güzeldi ve hiç birinde botoks olmadığından hepsinin gözü bir hizada duruyordu..

Üçüncü levrek balığını yiyordum ki.. Lafın burasında okurdan "çüüüş" yememek için bir açıklama yapayım.. Ev sahibi yemeği ucuza getirmek için çiftlik levreği almış..

Eh, onlar da istavritten biraz iyi.. Beni dört tanesi ancak doyuruyor..

Evet, üçüncü levreğin otopsisi henüz başlamıştı Yasemin Kozanoğlu geldi.. Yanında da bakır şansı renkte tüyleri olan orta boy köpeği..

Vay efendim.. Misafir köpeğin gelişiyle birlikte Rebeka'nın iki köpeği delirdi..

Rebeka'nın köpekleri de sosise benziyor ama ayakları daha uzun, gövde boyları da daha orantılı.. Biri Lucky diğeri Kongo.. İkisi de erkek..

Rebeka bunları hiç evden dışarı çıkarmaz.. Çünkü kocaman bahçeleri var..

O yüzden bu iki köpek de dünyayı bu evden ibaret sanırlar.. Başka köpek de görmediklerinden kendilerini insan zannediyorlar..

***

Bu iki köpek hayatlarında hiç dişi görmemişler.. O yüzden Kongo aseksüel sayılabilir lakin diğerinin yani Lucky'nin erkeklik şuuru çoktan uyanmış..

Nereden biliyorum derseniz Plato'da çalışan ne kadar kadın varsa gözleri hep onların üzerinde..

Diyelim ki bahçede Kongo ile birlikte neşeli neşeli hoplayıp zıplıyor.. O sırada personelden bir hanım misafirlere çay servisi yapmaya geliyor..

Lucky hemen oyunu kesip kadını izlemeye başlıyor.. Ama nasıl izleme? Haplanmış gibi.. Bir gözü kadına bakıyorsa, öbür göz kayıp gidiyor..

Kadın gidince de oyununa dönüyor..

VUKUAT ÇIKIYOR
Yasemin Kozanoğlu sofraya oturdu.. Acıkmış.. Önüne servis koydular.. İki roka yaprağı seçti.. Yanına da bir havuç koydu.. Üç adet orta boy mısır tanesini yanlarına yerleştirdi..

Yemeği bu..

Belli ki açık hava kızın iştahını açmış..

O sırada yanımda oturan yönetmen arkadaşım Şahin de bana yeni bir projeden söz ediyor..

Güzel güzel dinlerken gözüm bahçedeki köpeklere kaydı..

Yasemin'in köpeği ortada.. Kongo önünde onun yüzünü yalıyor..

Lucky de arkaya geçip iki ayakları üzerine dikilmiş.. Boyu yetmediği halde kalçalarını ileri geri sallıyor..

Yasemin'e "Senin köpeğin erkek miydi?" diye sordum.. Durumu bilmeyen Yasemin evet, dedi..

Tam "Haberin olsun, senin köpeğinin içinde bir dişi var.." diyecektim ki Yasemin'in çığlığı bahçeyi birbirine kattı..

"Hayıııır! Yirmi altı hayır.."

***

"Yirmi Altı" köpeğin adıymış.. İyi de Yirmi Altı'nın ne kabahati var.. Tecavüzcü ev sahibinin köpeği..

Yaklaşık yirmi konuğun ortak çabası ile Yirmi Altı'yı son anda kurtardık..

Daha doğrusu kurtardığımızı zannettik..

Ben hayatımda bu Lucky kadar ısrarcı bir tecavüzcü görmedim.. Yirmi Altı'ya bir saniye rahat vermedi.. Girişimlerini arka arkaya sürdürdü..

Biz tam konuşmanın kritik bir yerine geliyoruz.. "Hayır Yirmi Altı" çığlıkları ile mevzu bölünüyor..

Yasemin çaresiz köpeğini önüne aldı.. Hayvan arka ayakları üzerini dikilmiş sahibini yalıyor..

Bizim Lucky fırsat bu fırsattır, deyip arkasına geçiyor.. Uzun lafın kısası hiçbir projeyi konuşmak mümkün olmadı.. Pazartesi yeni bir filme başlıyorum ama mevzu nedir fikrim yok.. Belki de iyi bir geleceği kaçırdım.. O sapık Lucky'nin sayesinde..

Rebeka'ya not: Bu sapık Lucky ile saftorik erkek Kongo'yu aynı yerde yatırma.. Kulağıma geldiği kadarı ile olan olmuş ama.. Ne yapalım?. Zararın neresinden dönülürse..

DİĞER YENİ YAZILAR