Okumanın sonu yoktur..

Lafın aslı "öğrenmenin sonu" olacak ama biz cümleyi böyle çattık.. İkisinin de meali bir.. Öğrenmek sonu olmayan bir süreç ama bunu ne bakanlığa ne de ailene anlatabiliyorsun.. Bir diploma için sürekli sıkboğaz ediliyorsun..

Haberin Devamı

İlk ve orta dereceli okullarda yirmi beş sene okuduktan sonra SSK'dan öğrenci emeklisi olabilme imkânlarını araştıran ilk kişi benim..

Fikir, lise birinci sınıfta ikinci senemi idrak ettiğimde aklıma gelmişti.. Coğrafya dersindeydik..

Akıl sağlığı şehirde tartışma konusu haline gelen, ancak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yeterli bulunan kadın öğretmen tahtada Mısır'ı anlatıyordu..

Daha doğrusu Mısır'ı anlatmış da (biz farkında değiliz) ne öğrendiğimizi test etmeye çalışıyordu..

***

Eğer tahtaya kaldırdığı Şekerci Muzaffer, hocanın "Mısır hakkında ne biliyorsan anlat.." buyruğuna adam gibi karşılık verse öğrenebilecektik de..

Ancak bizim çıkıntı arkadaşımız sinirden et tutmamış hocanın gözüne baka baka "Suda kaynamış mısır mı patlamış mısır mı?" deyiverdi..

Çarşı o zaman karıştı..

Bizim sınıfta ortalık her daim karıştığından "25 senelik öğrencilik sonunda SSK'dan emekli olabilme mücadelesini" tam yapamadık.. O zamanın başbakanı Süleyman Bey'di..

O da bizim liselidir.. Fırsat bulup ona ulaşsak belki projeyle ilgilenebilirdi..

Helvalık diploma
Lise ikinci sınıfta üçüncü senemi okurken projemi yeniden canlandırdım..

Boru değil.. Lisenin ilk iki sınıfında beş seneyi tamamlamışım.. Bu süreyi devlet dairesinde geçirsen iki derece iki de kademe alırsın.. Bir de adamı "boş bir yer bulup" oraya şef diye dikerler..

Uzun okuma konusunda fikrimi bozan Kadir Hocam oldu..

"Oğlum bitir şu okulu da bir diploma al.. Helva filan sararsın.." dedi..

Eğitimci olarak o da haklıydı.. Çünkü benim ileri yaşta hâlâ öğrenci statüsü içinde görünmem okuldaki hiyerarşiyi sarsıyordu..

Ben öğretmenler odasına bir iş için girdiğimde okula yeni atanan genç öğretmenler ayağa kalkıyordu..

Liseyi bitirip gazetecilik mektebine gittiysem (Ankara'daki Fatma Hoca Yüksek Okulu) kendimden küçük öğretmenlerle "çarpık hiyerarşik ilişkiler içinde bulunmamak" gayretimdendir..

***

Süleyman Demirel'in altı yılda bitirdiği okulu biz on yılda bitirdik.. Sonuç? O da lise diploması aldı, biz de..

Bütün lise arkadaş grubu içinde benim "öğrencilikten SSK emekliliği projemi" ciddiye alan tek kişi Ünal Taşpınar oldu..

Okula girdiğinde sarışın, sevimli yüzlü el kadar bir çocuktu.. Okulu bitirdiğinde elli bir yaşındaydı.. Nereden bakarsan bak, kırk beş senelik bir öğrencilik kariyeri ki rekorlar kitabına girer..

Ruhun daralması
Aslında çoğumuzun uzun okuma potansiyeli vardı.. Ama sebat edemedik, yılgınlığa düşenler gidip diploma aldı.. Hayat denilen aptallığın içine daldı..

Çoğu bunalım geçirdi.. Erdil mesela.. İçimizde en kısa oydu.. Okula girdiğinde de bir kırk boyundaydı.. Üniversiteyi bitirip mimar olduğunda da bir kırk boyunda kaldı..

Hayatın ağır yükünü taşıyamadığından bunaldı, gidip arka arkaya üç banka soydu.. On iki sene yatıp çıktı.. Ruhu dinginleşti..

İzmir'den arkadaşım Altan arayıp da "Ankara'ya gidiyoruz.. Babamın kep giyme törenine.." dediği zaman şaşırmamam bundandır..

Altan'ın babası Yusuf Ziya Bey tam yetmiş beş yaşında..

Ankara Hukuk Fakültesi'ne 1955 yılında kayıt yaptırmış.. İyi.. Güzel güzel okusana? Hayır.. Fikrini bozup Saniye Hanım'la evlenmiş..

Tecrübesizlik işte.. Nikâh saati bir erkeğin hayatının zamanı gösterir.. Kadın için hayat o andan itibaren başlar..

Yusuf Ziya Bey'in biten sadece bağımsız hayatı olmamış, öğrenciliği de sona ermiş..

Eeee! Evleniyorsun bir de arka arkaya çocuk yapıyorsun.. Hem de beş çocuk.. Kızlarından bizim Altan da o beş çocuktan biri..

***

Sen daha iki dersi doğru dürüst veremeden çocukların okul çağı geliyor.. Ona yetiş, öbürüyle uğraş.. Eve ekmek götür.. O okul biter mi?

Nitekim bitmemiş.. Yusuf Ziya Bey öğrenciliğine mecburen ara vermiş, devlet dairesinde harita teknisyeni olarak çalışmaya başlamış..

Beş çocuğunu da üniversite diplomalı yapmış ki biri doktor, biri avukat, biri işletmeci, ikisi de öğretmen..

Yusuf Ziya Bey bir baba olarak bu durumla iftihar ediyor tabii.. Eğer kızı Altan'ı okey oynarken seyretseydi aynı duyguları yaşar mıydı bilmem..

YARIN: Elli senelik diplomanın esrarı..

DİĞER YENİ YAZILAR