Nasıl ettik de kültür ve sanat bağımlısı olduk?

Şenay Hanım, şu günlerde Bodrum'da.. İki parçalı, el kadar mayosunu giyip sanat için güneşleniyor.. Biz de medyadaki fotoğraflarına bakıp sanatını takdir ediyoruz.. Aklımız o sebepten "Kültürdü, sanattı.." gibi konulara gidip geliyor..

Haberin Devamı

Şenay Hanım'ın fotoğraflarına bakıyordum, oradan aklıma geldi.. Bizim ahalinin "kültür ve sanat bağımlısı" olması teee 1970'li yıllarda başlamıştır..

O vakit televizyon daha başlamamıştı.. Vatandaş radyodan yurttan sesler korosu dinleyerek gönlünü şenlendiriyordu.. Bazen de "beraber ve solo şarkılar.."

Hükümet adamları da ahalinin başını boş bırakmama siyaseti güttüğünden radyo yayınlarını sıkı sıkı denetlerdi.. Yarım saat türkü yayını varsa ardına mutlaka klasik müzik takarlardı..

Vatandaşın "dağdan odun getirek.. Ah hangisini beğenirek.." türküsünün ritmiyle dağılan kasları, radyonun hemen ardından yaptığı klasik müzik yüklemesi ile tekrar sıkılaşır taş gibi olurdu..

Üç beş türküye karşılık kırk beş dakikalık bir "Beethoven dinletisi.." bünyemize iyi gelirdi.. Sadece biraz kepek yapardı..

***

Gazetelerde de zırt pırt kültür ve sanat fotoğrafı çıkmazdı.. Haftada bir SES Mecmuası alacaksın da bir yıldız adayı tek parça mayo ile poz vermişse sanatına bakacaksın..

O yıllarda bugünkü kadar bol sanat neredeee?

İlk kültür ve sanat bombasını patlatan Hürriyet Gazetesi'dir.. Hemen Ertuğrul Özkök'ün günahını almayın.. Bay Ertuğrul o bomba patladığında öğrenciydi ve hiç şarap içmemişti..

Jacqueline'e tuzak
Bomba da şuydu..

Öldürülen ABD Başkanı Kennedy'nin dul karısı Jacqueline Hanım rahat durmaz bir kadındı.. Başı boşta kalınca tuttu, Yunanlıların çirkin ve kılıksız bir armatörü ile evlendi..

Armatör Onasis ona "yüz görümlülüğü" olarak Ege'de bir ada hediye etti..

Ada dedimse bizim Kardak taşlığı gibi el kadar bir çıkıntı değil.. Koskoca bir toprak parçası.. Adı da Akrep Adası..

İşte bu Jacqueline havalar ısındı mı kendini Akrep Adası'na atar gönlünce soyunur, giyinir, güneşlenir, çimerdi..

Gazetecilerin aklına "Gizlice gitsek.. Bu kadın çıplak güneşlenirken fotoğraflarını çeksek.." fikri düşmüş.. Denizden adaya sokulmuşlar.. Günlerce su içinde mevzilenip, Jacqueline Hanım'ın sanatını göstermesini beklemişler..

Sonunda başarmışlar.. Hürriyet dünyanın diline düşen o fotoğrafların yayın hakkını satın almış.. Bunu radyo ilanları ile gazete anonsları ile duyurdu..

***

"Jacqueline Kennedy'nin hiç görülmemiş fotoğrafları Hürriyet'te.." diyerek..

Vaaay! Sen misin bu ilânı veren? Bizim memlekette evli veya bekâr.. Ne kadar yiğit varsa zaptedilmez oldu..

Gazete diyelim ki fotoğrafları pazartesi günü basacak.. Ahali çarşambadan gazete bayileri önünde nöbete dikilmiş..

Taşrada durum daha da kötü.. Orada her yere günlük gazete gitmiyor.. Çoğu kazada ahali istasyona birikmiş gazete bekliyor..

Tren normal seyrüseferini yapamadığından hükümet adamları zor durumda..

Vilayet ile kaza merkezleri arasında telgraflar işliyor.. Merkezden "İcabında jandarmaya görev verilsin.. Havaya ateş açarak azmış ahaliyi dağıtsın.." talimatı geliyor..

Tarihi bir gün
Ben o tarihte tıpkı Bay Ertuğrul gibi delikanlı çağımdayım.. (Ama daha iyi huylu..) Plânımı yapmışım..

Sabah erkenden kalkıp bir Hürriyet tedarik edeceğim.. Jacqueline Kennedy Hanım'ın sanat fotoğraflarını kâğıttan haremime mutlaka dahil edeceğim..

Plânın erken kalkma kısmını tutturduk..

Gelin görün ki sabahın köründe koştuğumuz bayilerin bir tanesinde bile Hürriyet kalmamış.. Gazeteyi millet şafaktan itibaren takip etmiş..

Bir tane koynuna sokabilen tenha bir yere savuşmuş..

Demek ki biz plânı yanlış yapmışız.. Bayiye koşacağımıza gazete dağıtım arabasının yolunu kesip gazeteleri yağmalamak lazımmış, bilemedik..

Bir buçuk milyon adet gazete bir iki saat içinde tükenmiş.. SEKA'nın gücü yetip Hürriyet'e fazla kâğıt verebilse üç milyon da satacak beş milyon da..

Her neyse.. Günün gerisini gazete aramayla geçirdik.. Sonunda bir yerde bulup Jacqueline Hanım'ın sanatçı hallerini gördük..

***

Fotoğraflarda durum şuydu..

Kadıncağız deniz kenarında ayakta dikilmiş.. Yan durmuş.. Önden denize doğru dikilmiş.. Poposunu denize vermiş.. Her türlü kültür ve sanat hali görülüyor..

Özellikle önden çekilmiş ve affedersiniz edep yerinin tabak gibi durduğu bir fotoğraf var ki Hürriyet'in o zamanki paşası onu neredeyse çeyrek sayfa basmış..

O vakitler her şey uluorta gösterilmezdi.. Edep yeri ve memişlerin üzerine siyah bant atmışlar..

İyi de what fayda? O saatten sonra kadına peştemal kuşatsalar nafile.. Ahalinin hayal gücünden kurtuluşu yok..

Yoldan çıktık
Jacqueline Hanım'ın fotoğrafları medyamıza yol oldu.. Bizim ahalinin "kültür ve sanat fotoğraflarına" olan düşkünlüğü bu sayede meydana çıktı..

Meydana çıkması bir yana gazetelerin tarihin kaydına geçen satış rakamlarıyla da belgelendi..

Ondan sonra Türkiye medyasını zaptedebilirsen zaptet..

Foto muhabirliği de şekil değiştirdi.. Haber fotoğrafçısı denilen olay öldü.. Yerlerini "sniper.." (snaypır) dediğimiz keskin nişancı tipi foto muhabirleri aldı..

Düğün, dernek, gala, davet..

Bu "sniper muhabirler" bir kenarda bekler, girene çıkana bakarlar.. Kurbanın iç çamaşırı giyip giymediğini taa üç beş yüz metreden tespit ederler..

Sanki gözlerinde sonar vardır..

Ayrıca bir kadın dekolte giymişse, eğilip kalktığında sanatı gözükecekse onu da çakar, ona göre konuşlanırlar.. Ellerindeki aletler de iki bin metreden adam vuran tüfek kadar etkili..

Ek yerini gösterdin mi bittin.. Ertesi gün selülitli sanatın memleketin gözü önündedir..

***

Bodrum'da mankenden Şenay Hanım'ın bu "sniper muhabirler"e hedef olması ilk değil.. Zaten bu işte de bir gariplik var.. Kurbanlar nöbetleşe gelip gidiyor..

Her hafta başka birinin kültür ve sanatı tartışılıyor..

Yarınki yazıda da bir eyyam bunun üzerinde duracağım..

DİĞER YENİ YAZILAR