Müzikte Köyatası tarzı..

"Duygusal Hayatımızı Müzikle Destekleyelim Platformu" yeni bir üye kazandı.. Meriç Köyatası.. Ekonomi yazıları ile okurlarına yol gösteren arkadaşımız şimdi de onların ruhundaki "beslenme yetersizliğine el atıyor.. Artık ruhun damardan beslenmesi konusunda Kayahan tek tabanca değil.. Bundan böyle bir de Köyatası tarzı konuşulacak.. Tabii sayemde..

Haberin Devamı

Bugüne kadar gazeteci makûlesinin başka başka işlerle uğraşmasına hiç ses çıkarmadım..

Bu konuda çizgiden çıkan birinin durumu önüme getirildiğinde "Elleşmeyin.." derim.. "Elleşmeyin, bildiğini yapsın.."

Bu lafların ardına mutlaka şu cümleyi de eklerim:

"Kime ne zararı var?"

***

Adam karısı ile çocuğunu memlekete bırakıp gurbete çıkmış.. Taa Alamanyalar'a.. Beş
yıl hiç tatil yapmadan çalışmış..

Sonunda yeterince dünyalık yaptığına emin olup tatile gelmiş..

Niyeti geride bıraktıkları ile özlem gidermek.. Karısı ile oğlunu da alıp geri dönmek.. Baba evindeki bol akrabalı, bol coşkulu curcunadan sonra evine çekilmiş..

Oturmuş, evindeki yıllar sonra içeceği ilk kahveyi beklerken sedirin altından bir kafa çıkmış..

Adam dört yaşlarında bir başka oğlan çocuğu ile göz göze gelmiş.. Şaşırmış, bir mânâ verememiş..

Bunlar da kim?
Biraz sonra hanımı kahvesini getirmiş, kocasının eline verip dizi dibine oturmuş.. Adam fincanı tam ağzına götürüken masanın altından bir ses gelmiş..

Bakmış orada da iki yaşlarında bir çocuk.. Elinde bir çanak ile kaşık.. Ağzı yüzü yoğurt içinde:

İyice kuşkulanan adam dayanamayıp "Hanım bunlar kim?" diye sormuş..

"Senin çocukların.. Tanımadın mı?" cevabını alınca öfkelenmiş..

"Ben seni bir çocukla bırakıp gittim.. Beş senedir evde değildim.. Şimdi üç çocuk var orta yerde.. Bunun hesabını çabuk ver bana.."

Karısı gayet sakin büyük çocuğu göstermiş..

"Bu sen gittiğinde zaten vardı.."

Ardından divanın altından kafasını çıkarmış olanı göstermiş:

"Bu da karnımdaydı.."

Adam üçüncünün izahını bekliyor.. O andan itibaren karısında ses yok.. Beter öfkelenmiş.. "Ya bu? Ya bu?" deyip üçüncüyü gösterince o ana kadar kuyruğu dik tutan karısı boynunu bükmüş:

"O da masanın altında yoğurdunu yiyor işte.. Sana ne zararı var?"

***

Gazetecilerin ikinci bir uğraş edinmesine karşı "Elleşmeyin, kime ne zararı var?" politikamın bittiği yere geliyoruz..

Ekonomik konularda uzman gazeteci diye bilinen arkadaşımız Meriç Köyatası'nın kendine çalgılı, şarkılı albüm yapmasından itibaren artık kimseye "Elleşmeyin, kime ne zararı var?" diyemem..

Elleşirim.. Özellikle de müziği seçenlere..

Aman yol olur..
Korkum başarısızlık değil. Tam tersine, beni "başarı" korkutuyor..

Mazallah Meriç Köyatası'nın "Bu Şarkılar Denizden Çıktı.." albümü beş yüz bin satarsa (Ki satabilir.. Gayet başarılı..) bu meslektekileri nasıl zaptedersin?

Temsil, bir önceki risalemizde adını geçirmeyip "müzisyen gazeteciler" kategorisinde hakkını yediğim kardeşim Bekir Coşkun'u ele alalım.. Bay Bekir çok güzel kanun çalar.. (Hani diz üstüne yatırılıp, tırmalanan alet..)

Yarın, Meriç Köyatası'nın albümden kazandığı paraya gıpta edip Ertuğrul Özkök'ün karşısına dikilse:

"Ben yazarlığı bırakıyorum.. İstanbul Gelişim Orkestrası 'ndan teklif aldım.. Zaten bu maaş yetmiyordu.." derse ne olacak?

Bay Ertuğrul o saatten sonra oturup Fahrettin Aslan gibi pazarlık mı yapacak?

"Sen yazıları kesme.. Ben ayarlarım.. Hürriyet'in yemekhanesinde canlı müzik yaparsınız.. Oradan da ekstra alırsın.." mı diyecek?

Aynı şeyler bizim de başımıza gelebilir..

İclâl Aydın mesela.. Bizim gazetenin en güzel yazarı olmasından başka televizyondu, tiyatroydu, sinemaydı, reklamdı derken kendisini zor zaptediyoruz.. Yarın Bay Zafer'in karşısına dikilse:

"Ben Sezen Aksu'ya vokalist yazıldım, haydi bana müsaade.." dese..

***

Yol bir kere açıldı mı kesmenin mümkünü yok.. Tuğçe Baran kasnağına güveniyor, yakından biliyorum ki gönlünde dansözlük var..

Makale polisi Bay Aytekin bir gün "Nerde bu Tuğçe'nin yazısı, bulamıyorum.." diye bağıracak.. Yazı işlerinin öbür köşesinden Elif Ergu'nun cevabı yetişecek:

"Ekstrası var.. Nihat Özdemir'in düğününe çağırdılar.."

Buyur bakalım, buradan yak!

Kendimden söz etmek istemiyorum ama bize de teklif geliyor sağdan soldan.. Daha geçen gün özel bir TV kanalından aradılar.. Bir çocuk programında çiftlik hayvanlarından koro kurulmuş..

O korodaki bariton ineği seslendirmemi istediler.. Teklif edilen para zayıftı, bendeki meslek aşkı yüksekti.. Direndik..

Ben beğendim
Gelelim bir "müzik eleştirmeni" sıfatıyla Meriç Köyatası'nın albümüne.. Başından sonuna kadar dinledim.. Bay Meriç'in gerçekten güzel ve insanı içinden vuran bir sesi var.. Bilmiyordum.. Dinleyince beni etkiledi..

Özellikle albümde yer alan "Canı Sıkkın Bir Adam" adındaki dört numaralı balatta bu çok belirgin.. Sesteki lirizm, özellikle bu balatta tavan yapmış..

Albümün lirik etkisi bütün şarkılarda kendini hissettiriyor..

Şarkılar sahici.. Dinleyeni vuruyor.. Temsil, İzmir Yağmurları adı verilen sekiz numaralı baladı odamda dinlerken Kemal koşup şemsiyesini açtı..

Albümün alt yapısı da hayli kuvvetli..

Orkestradaki billurları iyi kullanmışlar.. Bana zilli maşanın ritmi biraz düşük gibi geldi.. Burası "çifte nara" adını verdiğimiz iki gözlü dümbelekle desteklense daha iyi olurdu..

***

Şarkı sözlerinin çok kısa ve anlaşılır olmasını da tuttum..

Bizim müzik sevenler uzun şarkı sözlerini akılda tutamazlar.. Nakarat kısımlarının yirmiyi otuzu bulması bundandır..

Albümde bu nokta dikkate alınmış..

Son balattan seçtiğim "Güneşin doğuşu.. Güneşin her batışı.. Gözlerini anlatır.. Deniz mavisi gözler.." dörtlüğünün kolaylığı gibi..

"Kaya topu at.. Ayşe sen tut.." tarzı bir anlama, kavrama kolaylığı getiriyor müşteriye..

Meslekte yarattığı tehlike bir yana iyi bir çalışma çıkarmış Meriç Köyatası.. Adeta çift sarılı köy yumurtası..

DİĞER YENİ YAZILAR