Süreyya Sırrı Önder Bey’e ikinci mektup

Haberin Devamı

İşbu risale Meclis Darbeler Komisyonu’na sunulan “arıza” niteliğinde olup, dünkü risalenin devamıdır.. Eski başbakanımız Tansu Çiller’in masumiyetini ispat için kaleme alınmıştır..

Dosyasına iliştirilmesini arz ederim....

Sayın Süreyya Sırrı Önder,

Yüce Meclisimizin çatısı altında kurulan “İhtilâller ve Darbeler Üzerine Özel Sohbetler Komisyonu”nun muhterem üyesi..

Zatınıza saygım sonsuz olmakla birlikte hâllerinizden kuşkuluyum..

Daha evvel Raci Albayım’ı işkenceci olarak komisyonun karşısına dikip, sizi dövdüğüne pişman etmiştiniz..

O dayağın resmi bir görev olduğu idrakinden uzak olmanız komisyonunuzun o sorgulamasında kayıtlara geçmiştir..

Raci Albayım’ın sizin sorularınıza verdiği alakasız cevap ayrıca manidardır..

***


Raci Albayım’ın şahsınıza hitaben “Sen o zaman da kılıksızdın..” demesinden de anlaşılacağı gibi sizi işkence uygulamak amacıyla dövmemiş..

Bu memleketin okumuş bir genci olarak kılığınıza kıyafetinize dikkat etmeniz için bir ihtar dayağı atmış ki büyüklerimiz döver de sever de..

Bu olayı hatırlatmamdaki maksadım sizi karşınızdakilerle “empati kurmaya” davet etmektir..

Bunu başarabilirseniz Sayın Tansu Çiller’in mağduriyetini de anlamış olursunuz..

Dün de arz ettiğim gibi Sayın Çiller’in beyni farklı bir beyindir.. Beynin işlevlerini yerine getiren loplardan her biri kendi sorumluluğuna müdrik olmakla birlikte aralarında koordinasyon yoktur..

KADI KIZINDA DA..

Bu bir kusur değildir.. Beyninin akademik işlevi gören lobu mükemmel çalışmakta olduğu için kariyerinde profesörlüğe kadar yükselmiştir..

Kendini bilime vermiş başı önünde, okuluna gidip gelen bir genç kız olarak geçmişinde fazla sosyalleşemediğinden konuşma ve ifade yetisi siyaset için yeterli değildir..

Ekonomik konuları ve memleket meselelerini çok iyi düşünmesine rağmen, beynin sol yakasındaki konuşmayı sağlayan lobu yüzünden bunları dışa vuramamaktadır..

O zaman da ağzından çıkanların anlaşılması biraz zorlaşmaktadır..

Muhalefette bulunduğu yıllardaki bir olayını hatırlıyorum..

“Halisünasyon..” demeye çalışırken dili tutukluk yapan Sayın Çiller “Bu hükümet.. Hasilü.. Halusü.. Halası..” deyip bocalamıştı..

Ertesi gün mesleklerinin kaşarı olmuş bazı muhabirler “Sayın Çiller, bu hükümet için halisünasyon görüyor diyebilir miyiz?” sorusuyla kafa bulmuşlardı..

Samsun’da halka hitap ederken lafına “Merhaba Antalyalılar..” diye başlaması, Karadeniz’in bir ilinde konuşurken “Burayı Akdeniz’in incisi yapacağız..” sözünü vermesi bunlara örnektir..

Birinci örnekte; Samsun’da konuşurken aklı Antalya’nın bir meselesinde olduğundan bu duruma düştüğünü sanıyorum.. İkinci örneği ben de açıklayamıyorum..

Yine Samsun’da konuşurken altı ay önce büyükşehir yapılmış olan ilin ahalisine “Burasını büyükşehir yapacağız..” müjdesini vermesi ise onun verici, anaç karakterinden kaynaklanmaktadır..

***


“Merhaba serhat şehri Erzurum!” deyip burasını sınır şehri yapması..

“Hükümet ekonomiyi düzeltmek için ha bire becelleşiyor..” derken “cebelleşme” deyimine yeni bir yorum katması..

“Ey Beşiktaşlılar.. Nam-ı diğer Kara Kartarlar..” derken spor dünyasıyla yakınlaşmak istemesi..

Kendisine bilgi sızdıran eski bir istihbaratçı bürokrattan isim vermemek için “Sayın Köstebek..” diye söz etmesi..

Hepsinde iyi niyetlidir..

NİYETE BAKIN..

Sivas’ta Madımak Oteli’nde yanarak ölen otuz beş aydının arkasından yaptığı “Oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır..” açıklamasına gelince..

Olan olmuş otuz beş kişi zaten ölmüştür.. Yapacak bir şey kalmamıştır.. Önemli olan başka canların yanmamasıdır..

Nitekim Tansu Hanım “Oteli saran vatandaşlar..” derken ahaliyi hiç ayırım yapmadan kucakladığını göstermek istemiştir..

İnfaz edilen kişileri bahane ederek Sayın Tansu Çiller’in şahsına terör iması yapmak yanlıştır.. Terörle en çok savaşan odur..

Misal terörle mücadelesini anlatan Meclis’teki konuşmasından şu bölümü okuyalım:

“1920’lerden beri Atatürk’ün talimatıyla, en üst düzeydeki generalleri, bu doğrultudaki eğitim seferberliği ile Afgan ordusunu, Türkiye’de eğitmiş, 1960’lara kadar devam etmiş, 1960 ile 1990 arasında Rusya ve komünist etkisini görüyoruz Özbek olan general Dostum ile çevresini Türkiye iyi bilir, oradaki eğitim ama sonra, tekrar bu gelenek içinde devam etmiş..”

Burada ifadenin karmaşasına değil, düşünme hâlindeki beynin akıcılığına, zaptedilmez oluşuna bakmak lazım..

“Çeteleri bilmezdim, ben kendi hâlimde bir profesördüm..” derken samimiyetine inanıyorum..

Nitekim devrin İçişleri Bakanı kendisine “Efendim PKK bölgede vergi niyetine para topluyor..” bilgisini verdiğinde “Tamam tamam.. Sayın Atilla bununla siz ilgilenin..” deyip meseleyi devrin Maliye Bakanı İsmet Atilla’ya havale etmesi ruhen safiyetini gösterir..

***


Aşağıda delil olarak sunduğum bu metin Sayın Çiller tarafından Anıtkabir defterine bizzat yazılmıştır.. Cezai ehliyetsizlik konusunda şüpheye hiç yer bırakmamaktadır.. Dosyanıza eklemenizi arz ederim..

“Yüce önder, ulu ve büyük Atam. Doğru Yol Partisi’nin 14’üncü yılını idrak ediyoruz. (Metinde 14’ün üzeri karalanıp 15 yapılmış..)

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ve demokrasinin bekçileri olarak 16’ncı yılımızda huzurundayız.

Davamız yarım asırlık yani 65 yıllık davadır. Milliyetçilik ve çağdaşlık yolunda yarım asırdır yani kırk yıldır yürüyoruz. Bu ülkenin çimentosu olmanın sevinci içindeyiz.

Biz bu ülkenin çimentosuyuz. Bizimle tuğlaları yapıştıracaklar, duvarlar örecekler, binalar yapacaklar, içimize girecekler.

İlkelerinin ışığı altında partimizin 17’nci yılını kutluyor. Saygılar sunuyorum. Görüşmek üzere.”

Not: omisyon Başkanı Nimet Hanımefendi’ye selam ve saygılar..

DİĞER YENİ YAZILAR