17 Eylül’ün hatırlattığı hoyrat bir emekli albay!

Haberin Devamı

“Az yaşa çok yaşa, her albay olmaz paşa!” dedikleri gibi elbet her albay kötü değildir..

Hatta kötü tarifine girenlerin sayısı iyilerden çok azdır.. Ama Türkiye öyle birini gördü ki onun kabalığı, hoyratlığı hâlâ derinden hissediliyor.

Her yıl, eylül ayının ortalarına gelindiğinde “garip bir psikoloji” yaşarım..

Önce Türkiye Cumhuriyeti’nin 16 Eylül günü ipe giden iki bakanının kaderi aklıma gelir.. 17 Eylül’de ise Adnan Menderes’in dramı..

Biriktirdiği uyku haplarıyla kendi işini kendi görmek istediği için idamı bir gün sonrasına kalan Başbakan’ın hâlâ hissedilebilir durumdaki acısı içimi ayrı tırmalar..

O infazın öncesinde çekilen fotoğrafları idamdan birkaç gün sonra gazetelerde görmüştüm..

Elleri önden kelepçelendiği için, onları göbeğinde kavuşturmuş gibi duran perişan bir adam..

Dağınık saçları eliyle toplanmış, buruşuk pijamasının önünü kapamış, yarım yamalak yapılmış asker tıraşının izleri yüzünde, çıkardığı dilini doktorlara gösteriyor..

***


Sonradan öğreniyoruz..

İntihara teşebbüsünden sonra midesi yıkanmış, sözde tıraş edilmiş, takım elbisesi giydirilmiş Başbakan, iki askeri doktor tarafından muayene ediliyor..

Başbakan dilini kocaman çıkarmış gösteriyor.. Doktorlar eğilmiş bakıyorlar..

“Aaaa!” deyin lütfen..

O “Aaaa!” ne kadar iyi çıkarsa Başbakan o kadar sağlıklı kabul edilecek ve raporuna yazılacak..

“Sağlığı yerindedir, selben idamına bir mani yoktur..”

Başbakan, iki Balkan, bir Cihan Harbi görmüş.. Kurtuluş Savaşı yıllarını yaşamış.. Tek Parti’nin İstiklâl Mahkemeleri tarafından asılan onlarca insanın akıbetine tanık olmuş yani görmüş geçirmiş biri.. O odaya neden getirildiğini anlamaz mı?

KABA BİR ADAM

Nitekim doktorlardan biri ağzını açar mısınız, dilinizi çıkarır mısınız dediğinde çıkarmak istemiyor.. Dili dışarıda bir insan olarak görünmek istemiyor..

Dilini çıkarmak istemediğini söyleyip üstelememeleri için ricada bulunuyor.. Doktorlar kararlıdır..

“Beyefendi insanlar sağlığınızı merak ediyor, söylentileri önlemek için sadece bir fotoğraf çekeceğiz..”

Çaresiz razı olup dilini çıkarıyor.. Şak! Kamuoyunu tatmin (!) edecek tek karelik o ünlü fotoğraf tarihin sayfasında kendine ayrılan yene düştü bile..

Başbakan’ı akıbetini beklediği o koltukta kimbilir hangi düşüncelerle baş başa bırakan doktorlar, çıkardığı dile bir bakıştan sağlığının iyi olduğunu anlıyorlar..

Odadan çıkmadan önce “Sağlığınıza kavuşmuşsunuz, geçmiş olsun..” diyorlar..

Bir iki saate kadar asılacak bir adama “Geçmiş olsun..” temennisinden başka söyleyecek laf bulamadıkları, odadan kaçar gibi çıkmalarından belli..

Bunları, elli bir yıl önce yapılan infazların fotoğraflarını çeken emekli Astsubay İsmail Şenyüz’ün Derin Tarih dergisine verdiği röportajdan öğreniyoruz..

İnfazdan önceki kırk sekiz saat, yarım saate sığdırılan infaz.. Koca koca kitapları dolduracak kadar hazin bir hikâyedir.. İnsanlığın hafızası bunu kolay kolay silmez..

Onun için her yıl eylül ayı geldiğinde bu anlattıklarım bir yerlerde tekrarlanacaktır..

Ama unutulan başka bir hoyratlık, sertlik, mânâsız kabalık manzumesi vardır ki tamamı Yassıada Komutanı’nın açıklanamaz kimliğinden kaynaklanmaktadır..

***


Sıradan bir albayken, emeklilik için gün sayıp “ikramiye ile ev alıp alamayacağını” hesaplarken kader onu aniden Yassıada’ya komutan olarak savurur..

Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, onlarca bakanın, yüzlerce milletvekili ve üst düzey bürokratın “mahkûm” olarak getirildiği Ada’nın iradesi tartışılmaz komutanı olarak..

Bir milletvekilinin suratında aniden patlayan tokat, diğerinin baldırına sallanan bir tekme, bolca küfür ve hakaret..

Komutanın tavrını gören genç ve heyecanlı teğmenler için “sebebsiz şiddet” gerekçesi olur..

BELGESİ KENDİSİ

O komutanın bizzat kaleme aldığı bir hatıratı var..

İhtilâlden birkaç yıl sonra Cem Yayınları (Hâlâ faal mi bilmem) tarafından basılmıştı..

Dört yüz sayfalık kitabın adı, aklımda doğru kaldıysa “Bir İhtilâl Yargılanıyor..” gibi bir şeydi..

Yassıada’da yapılan zulüm bir miktar dillendirilmiş, kimi gazetelerde Yassıada mahkûmlarının anıları çıkmaya başlamış, en çok da kendisi suçlandığı için, kendini mağdur hisseden emekli albay da kitabında savunma yapıyor..

“Bir İhtilâl Yargılanıyor..” başlığının doğru okunuşu “Bir ihtilâli yargılamak sizin ne haddinize?”

Yıllar sonra o “savunma” kitabını okuduğumda insanlığımdan utanmıştım..

Kabanın kabası, izansızın izansızı bir adam avcuna düşmüş zavallı bir adamın kendisine nasıl saygılı davrandığını o sayfalarda büyük bir zevkle anlatıyor, böylece kendi öneminin altını çiziyordu..

İstiklâl Mahkemeleri’ni aratmayan o Yüce Divan soytarılığını artık herkes biliyor.. Daha başından sonu belli olan bir mahkeme..

Ve Yassıada’nın mağrur, kaba komutanı ölümüne günbegün yaklaşan Başbakan’ı parmağında oynatıp, görevinin son günlerinin tadını çıkarıyor..

***


Ailesi Başbakan’ı görmeye gelmiştir.. Eşi ve üç oğlu Başbakan’ı komutanın odasında beklerler..

Fotoğraf da çektirirler.. Komutan makam masasında gururla oturmaktadır..

Perişan görünümlü Başbakan ve onu birkaç dakika fazla görebilmek için her şeye katlanmaya razı ailesi de çevresindedir..

Ölüme çeyrek kala, bir yıldan fazladır görmediği eşi ve çocukları ile birkaç dakika baş başa kalamayan Başbakan’a yaptığı bu muameleyi, büyük eserinde (!) “benzersiz bir şefkat sahnesi..” olarak anlatmasına laf bulamıyorum..

O Başbakan çocuklarına gözlerden uzak sarılamadan, eşinin elini gözlerden uzak son kez tutamadan asıldı..

Onu ezmeyi marifet hâlinde takdim eden komutanın kaba söylemi, hoyrat ifadesi ve acımasızlığı ise “siyasetin ağzından” gazete manşetlerinde her gün karşımıza çıkıyor..

Ölümsüz olan Yassıada Komutanı’nın üslubuymuş meğer..

DİĞER YENİ YAZILAR