Ah şu dilim.. Salvador Dali’yi etti dilim dilim..

Haberin Devamı

Dünya çapındaki büyük sanatçıların tablolarını İstanbul’da görmek güzel de onları dil yanlışlıklarına kurban etmesek.. Yapılan resme bir isim verirlerken ne düşündüklerini anlasak.. Ha tablosunu bıçaklamışsın ha dil suikastı yapmışsın..

Salvador Dali, acayip bakışlara sahip, incecik sivri bıyıkları olan değişik bir adamdı..

Eğer Haymana civarındaki öz köylerden birinde yaşasa onu “Selamünaleyküm Pijjo!” diye selamlarlardı..

Resim yeteneği neyim de para etmezdi.. Hayatta gelebileceği yer Haymana’da tabelacı dükkânı açmak olurdu..

İspanya, dünya kültürünün gerçek bir parçası olduğundan Salvador Dali oldu.. Bütün aykırılığına, çılgınlıklarına rağmen dünya ona saygı duydu..

Kimse onu “Akıllı ol Dali..” diye tehdit etmedi..

Bu sıralamada bize düşen de sulu boya resimleri ve litografi denilen taş basmaları karşısında saf tutup, ağzımız açık seyretmekti..

Yazarınız da öyle yaptı..

***


Tophane-i Amire’nin sergi alanına girdiğinde ziyaretçileri her yüzünde Salvador Dali’nin bir resmini taşıyan koca bir küp (geometrik küpten söz ediyorum, turşu küpü gibi değil..) karşılıyor..

İçeri girenlerin bir kısmının derdi bunların önünde poz verip fotoğraf çektirmek.. Tabii burada küpün bu yüzeyinin biraz sağına kayacaksın..

Ortaya dikildin mi “Fotoğraf Çekmek Yasaktır” tabelası görülür..

Cep telefonu kullananlar hemen o fotoğrafı bir yerlere yollayıp, sosyalleşiyorlar.. Önümdeki iki kız çocuğu beceremedi galiba..

Biri “Tweet atıp paylaşamadım..” diyordu.. Sanki onun ne yaptığı dünyanın umurunda..

KÜLTÜR BAYANI

Dali ziyaretçileri arasında gençler, onların arasında da kızlar çoğunlukta..

Bir de orta yaş ve üzeri tayfa var.. Bunların yüzde doksanı kültür bayanı.. Suratlarında bir ciddiyet bir ciddiyet..

Öyle kasıyorlar ki kendilerini beden dilleriyle verdikleri mesaj şöyle:

“Ben resimden de Dali’den de anladığım için geldim.. Siz niye geldiniz ki?”

Resimlerin önlerindeki kuyruk katiyen ilerlemiyor.. Zaten salkım saçak bir kuyruk.. Bir resme bakan uzun uzun inceliyor onu..

Fotoğrafını çekiyor.. Altındaki plaketi kayda geçiyor..

Gerçek İstanbullu geni taşıyan kurnazlar ki biz buna “Sırtlan Geni” diyoruz, utanmazlığı ele alıp kaynak yapa yapa ilerliyorlar..

Geriye kalan takılıp kalmış.. Sanki resimleri seyretmeye gelen ziyaretçi değiller de “Değer Tespit Komisyonu” üyeleriler..

Dali’nin sivriltilmiş bıyıkları ve pörtletilmiş gözlerini saymazsanız, kimsenin sürrealizm hakkında bilgisi yok..

Aralarındaki konuşmalardan anlaşılıyor bu..

Birinci resmin altındaki plakette Türkçe olarak “Dada’nın Sürrealizmi” başlığı var.. Doğrusunun “Dada Sürrealizmi” olması gerekirken kayda böyle geçmiş..

O zaman da “Dada” sözcüğünden bir resim akımı olana “Dadaizm” anlaşılmıyor.. (Bedri Baykam’a sorun Dadaizm nedir?)

Dada bir şahısmış gibi anlaşılıyor.. Dali’nin sergisi üç ay sürse bizim Maliye “Kim lan bu Dada? Niye bizde kaydı yok?” deyip peşine düşerdi..

***


Her resmin altında adını taşıyan bir plaket var.. Üstte İngilizcesi, altında Türkçesi..

Hepsini kaydettim, bizim “Hanımefendi” sayesinde otopsisini yaptım..

“Hanımefendi” sergiyi benden önce gezdiğinden kulağıma kar suyunu peşin peşin kaçırmıştı..

“Gala’yla Akşam Yemekleri” bölümünü başlık olarak devasa bir panoya yerleştirdiklerinden haliyle hata da fiziki olarak büyüyor..

Dünkü risalede Gala’nın Salvador Dali’nin avradı olduğunu yazmıştım..

Bu bölümün başlığının çevirisinin de “Gala’nın Akşam Yemekleri” olması gerekiyordu..

Böyle olunca Dali her akşam bir galaya gitmiş, orada tıkınmış olarak anlaşılıyor..

GALA’YI YEDİLER

Yemekli resimler litografi denilen iki yüz yıllık bir taş baskı tekniği ile çoğaltılmış..

Bizim bu sergide gördüklerimizin hiçbiri orijinal resimler değildi yani.. Tamamı taşbaskıydı.. İzleyenlerin yüzde doksanı bunun farkında bile değildi..

Salvador Dali’nin bir merakı da aşçılık olduğundan oturup bir yemek kitabı yazmış..

“Les Diners de Gala” adıyla 1973’te basılan bu kitapta iki yıl önce litografilerini hazırladığı bu taş baskı resimleri kullanmış..

Tercüme hataları devam ediyor..

Dört adet dana bonfilenin iştah açtığı bir litografik resmi vardı mesela..

Adı aslında “Les Chairs Monarchiques..”

Çeviriyi kim yaptıysa yakıştırmasını da “Monarşik Ten” diye yapmış..

Salvador Dali bu resmine “Monarşik veya Asil Etler” adını verirken bir aristokrat sporu olan avda vurulan hayvanların etini kastediyor..

Bir de her işin ucuna “şehvet kulpu” takma merakımız var..

Orijinal adı “Nocturnal Cravings” olan resmi (Gece Kabaran İştah) yapacaklarına “Gece Yarısı Arzuları” olarak kayda geçmişler..

Shakespeare’in eserinden sinemaya uyarlanan meşhur Otello filmini ithal edip afişine “Arabın İntikamı” yazarak, oynatmamız gibi bir şey..

***


En eğlencelisi ile Fransızca orijinali “Les entres-plats sodomises..” adı verilen tablonun başına gelenler..

Salvador Dali bu benzetmeyi et yemekleri için kullanırmış.. Esprisi ile birlikte kelimesi kelimesine karşılığı “Fiili livataya uğramış ara sıcaklar” oluyor..

Sergide İngilizcesini “Access to Sodomisme..” yapmışlar..

Anladığıma göre “entres-plats..” deyimi ile Fransızca’nın “entree..” sözcükleri karışmış..

Günahsız tablonun adı “Sodomiye Giriş..” diye tesmiye edilmiş.. Tövbe estağfurullah!

Oğlancılığa yeni başlayanlar için hazırlanmış el kitabının adı gibi bir şey olmuş..

Mesai bitimi halk otobüsü gibiydi sergideki insan yoğunluğu.. O yüzden gezerken tadını pek çıkaramadım ama eve gelip de üzerine konuşunca daha eğlenceli oldu..

Salvador Dali yine gelsin İstanbul’a.. İtiş kakış da olsa tekrar izleyelim..

Önemli not: Yukarıda saydığım bu dil yanlışlarını dilbaz olduğumdan kendim keşfetmedim.. Dört dilde yetmişten fazla çevirisi olan “Hanımefendi”nin ağzından kerpetenle aldım..

DİĞER YENİ YAZILAR