İş falcılara düşerse don da ayağa düşer

Haberin Devamı

Yazarlık “ağız eskitme” işinin hokkalısıdır.. Dividin ucu, dilinin ucu sayılır.. Yaz, çiz, dur.. Yine uzayıp kısalmaz, eşek kuyruğu sayılırsın.. Olacakları söylemek de falcılık sayıldığından tepedeki başlığın tarifine biz de gireriz..

Adına “astrolog” dediğimiz modern dünyanın şamanları iş başında..

Miladi takvimin aralık ve ocak ayları, Hicri takvimin Recep, Şaban, Ramazan diye bildiğimiz mübarek aylarına denk düşer..

Eskiden medrese öğrencisi mollalar, bu aylar geldi mi “imamsız köyleri” hedefleyip “cer”e çıkarlardı..

Hatta üç dua ezberleyip, başına sarığı temsilen bir çaput saran için de bu aylar ekmek kazanmanın yoluydu..

“Cer toplama” dedikleri de zaten o..

Bulacaksın imamsız köyü.. İleri gelenleri ile pazarlık yapacaksın.. Ayda iki çuval un, biraz yağ, şu kadar kavurma, şu kadar da harçlık diye..

Anlaştıktan sonra Ramazan ayı boyunca köylünün başında durup, onlara namazını kıldıracaksın..

***


Eski yılın sonu. Yeni yılın başı.. Aralık ve ocak.. Bunlar da astroloji şamanlarının “cer toplama” ayları..

Lakin köylü milleti bu aylar gelip çattığında “astronomi şamanı” talep etmiyor..

O yüzden şamanlarımız gazeteler, dergiler, hatta televizyonlar arasında dolanıp cere çıkıyorlar..

Topladıkları cer de nakit para..

Temsil bizim Vatan Gazetesi.. Okurun kafasını belletmek için tuttuğu astroloğun mesaisine karşılık “Al sana iki şinik buğday, dört kıyye tereyağı, iki kıyye bal..” diye ödemiyor..

Maaş veriyor..

Cumhuriyetimizin imamları gibi cümlesi maaşlı.. O yüzden ne derlerse dinlemek zorundayız..

SURET-ÜL BEŞER

Bu “astrolog milletiyle” gazete üzerinden bir eyyam çekişmişliğim vardır..

Hatta bu iş kolunun tarifini kendi literatürüme “devrin şarlatanlığı” diye eklemiş, çok yakın akrabalarım, dostlarım dâhil müşterilerini de “devrin alıkları” ilân etmiştim..

Ettiğimle kaldım..

Baktım ki pozitif bilimin egemen olduğu bu çağda, bilim gelişip daha da ileri gittikçe bunların müşterisi azalmıyor, tersine artıyor..

Bilim ne kadar pozitifleşiyorsa, insanın ahmaklığı onun üç beş katı artıyor..

Yeni tanıştıkları birini tartmaya çalışanların akıllarına gelen ilk soru “burcu ne acaba?” oluyor..

Bu soruya ne zaman kulak misafiri olsam içimden “Davar burcu, senin gibi..” veya “Öküz burcu..” cevaplarını sessizce geçiriyorum.. Babamdan tembihliyim çünkü..

Atmış altı senelik doktor olarak yoğun bakım ile hasta yatağı arasında gidip gelirken bir meslektaşının kaba muamelesine maruz kalmıştı.. Gücüne gittiğinden, dönüp bana “Suret-ül beşer, tabiat-ül bakara..” demişti..

O kaba doktor, hazakatin cahil bıraktıklarından biri olduğu için anlamayıp bana “Ne diyor?” diye sormuştu.. Söylememiştim.. Ağrısı varmış, diye geçiştirmiştim..

Doktor çekip gittikten sonra babam “Bu benim terkibimdir” deyip mânâsını açıklamıştı..

“Görünüşü insan, tabiatı öküz..”

Ardından da tembihini dayatmıştı:

“Birine kızdığında söylersin ama mânâsını açıklama..”

Olur baba.. Bak! Lafına “Burcunuz nedir?”diye başlayanlara içimden saydırıyorum..

***


Bunların sayısı arttıkça aralarında bir çeşit “mesleki (!) dayanışma” peydah oldu..

Artık, arkanda güvendiğin biri olmadan ulu orta “astroloji bilim değildir..” diyemiyorsun..

Tıpkı “mastürbasyon olimpik bir spor değildir..” diyemediğin gibi..

Nasıl diyeceksin ki?

Yılı on iki aya bölüp, her birini Güneş Sistemi’ndeki bir gezegene bağlayacaksın.. Her birine birer isim verip, bunlar da burçtur diyeceksin..

Kendi yarattığın burçlara karakter özellikleri yükleyip, her birinden bağımsız birer format yaratacaksın.. Sonra kişiyi doğum tarihine göre kategorize edip soktuğun burcun formatına göre yorumlayacaksın..

HUBBLE SÜRPRİZİ

Bu kafanın hesabıyla dünya nüfusunu, yedi buçuk milyar insanı böl on iki burca..

Her biri “altı yüz yirmi beş” milyonluk aynı özellikte on iki çeşit insan.. On üçüncü özellik veya daha fazlası yok..

Yahu niye Güneş Sistemi etrafındaki on iki ay?

Bizim Güneş Sistemi’nin içinde kaynayıp gittiği Samanyolu Galaksisi’nin gezegen sayısı belli değil.. Kafada canlandırmak için milyarlar yetmiyor..

Bu galaksi içinde sadece dünyamızın özelliklerini taşıyan elli binden fazla gezegen olduğu hesaplanmış..

Kim mi hesaplamış? Astroloji şamanları değil elbet, astronomi bilginleri..

Bizim astrolog şamanları ise tepemize dikilen Güneş’in etrafında dolanan on iki gezegene takık..

Onun da fiyakası Hubble teleskopu sayesinde bozuldu.. İki yıl öncesiydi galiba..

Bir de açıkladılar ki.. Meğer Güneş Sistemi içinde on iki değil on üç gezegen varmış.. Haydaaa!

Kafalar karıştı.. daha yenilikçi olan “astroloji şamanları” hemen on üçüncü burcu yapılandırma işine girdiler.. Adını da “Yılan Burcu” koydular..

Şamanların “ortodoks kanadı” buna şiddetle karşı çıktı.. On üçüncü burçtan söz edenlerin astrologlarca aforoz edileceği kulaklara fısıldandı..

Zaten internete konuşlanmış astrolog tapınağında oturan bu âlemin papası Birinci Susan Miller de on üçüncü burca karşıydı..

On üçüncü gezegen ve onun temsil ettiği on üçüncü burç, tıpkı 1915 Vak’ası gibi “duyulmadık, bilinmedik” bir şey oldu..

***


Meydan da o günlerden beri; astrolojinin (yıldız falcılığının) bilim olduğunu iddia edenlere kaldı..

Bunların çoğu kadındır.. O çoğunluğun da büyük kısmı ev kadınıdır..

“Bilim” kavramından cümlesinin haberi yoktur..

Şu arada biri çıkar da “Benim fakülte diplomam var..” deyip bilim, ilim gördüğünü iddia ederse anlayın ki en budalaları da odur..

Allah bunların müşterilerine yeni yılda akıl fikir ihsan etsin, temennisiyle noktayı koyalım..

Anlamayan varsa, onlar için de özel olarak hazırlayıp yılın son iki gününe bıraktığım astroloji takvimini okusunlar..

Tam da zekâlarının hak ettiği performanstır.. Diyeceğimi dedim..

DİĞER YENİ YAZILAR