Mısır şekerinin tadı.. Yedi belada var adı..

Haberin Devamı

İyi bir yazar okurunu ya sevindirecek ya keyfini kaçıracak.. Bizim ahali IQ’ya bağlı mutluluk şokunda olduğundan sevindirilmeye ihtiyacı yok.. Eh! Ne yapalım.. Biz de “keyfini kaçırma..” tarafına kuvvet verip, hizmetimizi yaparız..

Çok şükür geçtiğimiz bayram günlerinde “Şeker mi Ramazan mı?” tartışması çıkmadı..

Zaten bir mânâsı yoktu..

Asırlardır “Ramazan Bayramı..” diye bilinen bir zamanı durduk yerde “Şeker Bayramına..” çevirmek tek partili dönemin sivri aklından çıkma bir şeydi..

Sanki Anadolu’yu işgâl edenlerin elinden Şeker Fabrikalarımız kurtarılmış da onun hatırasına böyle bir isimlendirme yapılmış gibi..

Bu bayrama bir simge yakıştırmak ihtiyaç olsaydı, bin dört yüz sene önce “Hurma Bayramı” yaparlardı adını..

Neyse ki bu sene bayramın orijinal adı, diğer adına psikolojik üstünlük sağladı.. Sorun çıkmadı..

***


Uzun yıllardan beri ilk kez “Ramazan Bayramı”nın bu kadar keyifle kutlandığına tanık oluyorum..

“Hoş geldin Ramazan..” yazılı mahyalarla karşıladığımız on bir ayın sultanı gitti diye sevinmek bu kadar olur..

Sebebi mevsimdir..

Sabaha doğru niyetlen, akşamın sekizine kadar iftar saatini bekle.. Sevinmeleri normal..

Şekeri bayram ismi olarak kendi haline bıraktık ama nesnenin kendisine çok kuvvet verdik.. Baklavalar, revaniler, birbirinden ağır hamur tatlıları..

Market şekerlemeleri, pastane çikolataları..

Toplum olarak üç sene yetecek kadar şekeri bir bayramda stokladık..

“Yarasın..” diyemiyorum çünkü yaramayacağı besbelli..

“Gündüz yediğin hurmalar, gece dötünü tırmalar..” meseline uygun olarak yuttuğumuz şekerlerin acısı ileride çıkacak..

ŞEKERLİ MİSİN?

Şeker faydalı bir şey mi?

Çocuklar için “Şeker de yiyebilsinler..” temennili Hiroşima şiirini yazan Nâzım Hikmet yaşasaydı ne derdi acaba..

Veya o şiiri yaptığı güzel besteye güfte olarak seçen Zülfü Livaneli, şeker üzerine ne düşünüyor?

Bu zımbırtının bünyeye ne faydası var?

Tıp bilimine göre şeker beyni çalıştırıyor.. Beyin ve omurilik hücrelerinden başka tıbbın “Eritrosit..” dediği alyuvarlar da glikozla çalışıyor..

Ancak ihtiyacımız olan miktar küçük.. Kişiye günde sekiz kesme şekeri ölçüsü yetiyor..

“Dur hele.. İki porsiyon revani yiyeyim de gazetenin bulmacasını çözeyim..” dediniz mi işin sonu çatallı..

Çok tatlı yediği için daha akıllı olan görülmemiştir ama dişlerini kaybeden çok görülmüştür..

Haa! Söylemesi ayıptır, erkeklerin spermleri de kadının yumurtasına hamle ederken meyveden alınan früktozu şeker yakıtı gibi kullanıyor..

Çok meyve yediği için “süper erkek” olanı da görülmemiştir..

Zaten insan dediğimiz mahlûk ihtiyacı olan glikoz ile früktozu kendisi üretiyor..

Fazladan meyve ve sebzeden alınan, özellikle de hamur tatlılarının şerbeti ile bünyeye giren şeker oramızda buramızda hatıra olarak kalıyor..

Faydası muhtemel hastalıkları tetiklemek..

(Bayramdan kalan tatlılarınızı çöpe döktürmek için azmettim..)

Şekeri yiyip, bünye denen teşkilata sabotaj yaptığımız yetmiyormuş gibi bir de “şeker sanayisinin..” attığı kazığı yiyoruz..

Menderes’in çoğalttığı şeker fabrikaları, üretimini pancara dayalı yapardı..

Şimdi şeker sanayicileri “daha ucuza gelsin” diye mısırdan üretilen şekeri kullanıyor..

***


Devasa süper marketlerin rafından neyi alırsan al, içinde “früktoz ile zenginleştirilmiş” mısır şurubu var..

Temeli pancar gibi bitki değil, mısır nişastası.. Gıda tüzüklerinde ayrım yapılmadığı için millet “Şeker şekerdir..” deyip yutuyor..

Özellikle de tatlıya düşkün kadınlarımız bu sayede güzelliklerine “kilo olarak” güzellik katıyorlar..

Çünkü mısır şekeri, pancardan üretilen şekerden yüzde kırk altı oranında fazla şişmanlatıcı..

Ayrıca göbek çevresini yağlandırmakta bir numaralı tetikleyici..

Önce popo yağlanıyor, sonra yük göbeğe biniyor..

Götürün baklavaları, hamur tatlılarını.. Uzaktan gören “Dötünde taşıyor sanki bohça.. Aha geliyor koca göbekli Hatça..” desinler..

SUSUN BAKALIM

Mısır şekeri şerbeti ile tatlandırılmış hamur tatlılarının, ıvır zıvırın sebep olduğu bir bela daha var ki onun adı da “karaciğer yağlanması..”

Ama ne yağlanma..

Oturup günde iki büyük rakı devirsen, karaciğerine baklavanın, revaninin, burmanın, şambabanın verdiği hasarı veremezsin..

Bu tür yağlanma da siroza sebep oluyor ama Atatürk’ümüzü öldüren siroz gibi değil..

Bu çeşidine “kriptojenik siroz” deniyormuş..

Amerika bu mısırın birinciye gelen meraklısı ülke olduğundan mısır şekerini kullanmada da fütursuz.. O yüzden “karaciğer kanseri” bu ülkede son yıllarda üç misli artmış..

Yut mısır şuruplarını, sonra otur sigaraya iftira at..

Peki bunca üniversite, bunca akademisyen uyuyor mu? Neden ahaliyi uyarmıyorlar?

Bu devir para devri..

Aydın Boysan’ın televizyon reklamında tatlı tatlı söylediği gibi “mangır” devri.. Sermaye dünyası her şeyin hâkimi..

Bir gerçeği çarpıtmak mı niyetin? İstediğin üniversiteden bu ihtiyacını görecek bir akademisyen bulabilirsin.. Hatta “ben yazayım, ben yazayım..” diye kapında tepinirler..

Yok mu namuslu olanları?

Yığınla var.. Onlar direnir.. “Etik..” olarak yazmayı, çizmeyi kabul etmezler.. Parayı yazanlar kapar..

“Etik takıntılı” akademisyen de evinde kös kös oturup karısının “Safiye’nin kocası dışarıya işler yapıyor, neler neler kazanıyor.. Sen otur kös tös kitap oku..” şeklindeki söylenmesini dinler..

***


Şuursuz ahalimizi, şeker konusunda bilinçlendirmeye devam edeceğim.. Bir cırmık yerim kalmışken şu “etik takıntısı..” üzerine de iki satır laf edeyim bari..

Düşünür Danie Crain vakti zamanında “Etik değerler, ayak takımından korunmak için güçlü elitlerin uydurduğu şeylerdir..” demiş..

Güçlü elitler dediği sermaye sahipleri.. Nedense “etik” lafı orta sınıfın, hatta fakir fukaranın dilinden düşmüyor..

DİĞER YENİ YAZILAR