Sabıka bir değil, iki değil.. Her yerde parmak izi var..

Haberin Devamı

Şifreli sınavlardan beri çok teleplümür işler oluyor.. Özellikle de emanetçi durumundaki zatın her gün bir bombası patlıyor.. Bugün şifreli sınav.. İTÜ’de şaibeli doktora sınavı.. Almanya’da tekmili birden araklanan makaleler.. Bir cinayetimiz eksik..

Üniversite sınavlarına giren lise mezunu sayısı bir milyon yedi yüz bin küsur..

Şövalyeleri Osmanlı’nın başına; milli takımı da zırt pırt bizim başımıza belâ olan Malta devletinin nüfusu ise üç yüz yetmiş bin kişi..

Eldeki rakamlara göre bu yıl üniversite sınavlarında “şifre kazığı” yiyen lise mezunlarımız düz bir hesapla beş Malta Adası doldurur..

Yani bu kadar insanı cıyak cıyak bağırtan bir olayı “Ben tatmin oldum, ver bir sigara..” diye geçiştiremezsin..

Hele ki ÖSYM’nin başına diktiğin muhterem şahsiyet için her gün yeni bir bomba patlarken..

***


Birinci bomba!

Haberi TV8 patlattı, tebrik ederim..

Habere göre bundan yirmi bir yıl önce “Teknik ve Tekstil Dergisi”nde “ÖSYM’nin başı” imzalı bir yazı dizisi başladı.. Dizi dokuz sayı devam etti..

Yazı dizisinin sonu geldiğinde ÖSYM’nin başı “Bu makalelerin yazımında Alman Profesör Peter Latzke’nin görüşlerinden yararlanılmıştır..” diye küçük bir not düştü..

Bu bir hataydı.. Çünkü Profesör Latzke’den yararlanma değil, yazdığı yazıları kökten araklama söz konusuydu.. Gerçi yirmi bir yıl öncenin internet düzeneği böyle yaygın değildi..

Bir şey yaptın mı görülmeyebiliyordu..

Ama bir yazının dibine isim koyarsan, arama motorları bunu dosyalar.. O ismi tıklayan birileri eninde sonunda senin o yazılardan nasıl yararlandığını keşfeder..

PARMAK İZLERİ

Alman Profesör Latzke’nin 1978 ve 1979 yıllarında Melliand Textilberichte’de yayınlanmış makaleleri kelimesi kelimesine tercüme edilmiş, altına ÖSYM’nin başı imzasını çakmıştı..

Nitekim Prof. Latzke bunu keşfedince üniversiteye “Soyuldum, fikirlerim çalındı..” diye başvurdu..

Üniversite yazıları inceledi.. Evet! Soygun gerçekti.. Lakin bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalan ÖSYM’nin başının geri adım atmaya niyeti yoktu..

Özür dileyeceğine “Ben Türk gençlerini bilgilendirme hakkımı kullandım..” diyordu..

Bu akademik itirazın, halk dilindeki karşılığı “De get laan! Git kralına şikâyet et..” şeklindeydi..

Onlar da gittiler kralına şikâyet ettiler..

ÖSYM’nın başı o sırada Alman Loughborough Üniversitesi’nde doktora yapıyordu.. Oraya durum bildirildi.. Gerçek görüldü..

İş ÖSYM’nin başının “sahtecilikten atılmasına kadar” dayanınca geri adım atıldı..

ÖSYM’nin başı, ister istemez “Kafam iyiydi, ne yaptığımı bilmiyordum..” mealinde bir özür yazısı yazdı.. Yani itiraf etti.. Olay şeklen kapandı..

İKİNCİ BOMBA

ÖSYM’nin başı, 2010 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nin (İTÜ) idarecilerindendi.. Üniversiteye bağlı Fen Bilimleri Enstitüsü’nün müdürüydü..

Enstitüye doktora öğrencileri alınacaktı, bunun için de sınav düzenlendi..

Sonuçlar açıklandığında bir de bakıldı ki kim yüksek puan almışsa elenmiş, kim düşük puan aldıysa “doktora öğrencisi” olarak kabul edilmiş..

İtirazlar üzerine bir komisyon kuruldu ve sınav kâğıtları incelemeye alındı.. O zaman görüldü ki her taraf ÖSYM’nin başı tarafından bırakılan parmak izleriyle dolu..

Sınav iptâl edildi..

ÖSYM’nın başının karıştırılmadığı yeni bir sınav yapılarak, haksızlık giderildi.. Hak sahipleri tatmin oldu..

Üçüncü bombayı baştan almak istemiyorum.. Bütün Türkiye öğrendi zaten.. ÖSYM’nin başının “yanlışlıkla şifre koymuşuz..” itirafıyla beraber..

Bu itirafın açılımı da şudur..

“Bankayı soymak gibi bir niyetim yoktu.. Kafam iyiydi.. Eve giriyorum diye bankaya girmişim..”

***


Hollywood yapımı bir polisiye filminin replikleridir.. Kasıt aranmasın..

“Çeteyi topluyoruz.. Yeniden bir araya geleceğiz..”

“Çok iyi.. İşimiz nedir?”

“Güzel bir banka işi.. Kasada otuz milyon dolar var..”

“Nasıl yapacağız?”

“Kusursuz bir plân hazırladım.. Plânı hazırladım.. Ancaaak..”

“Ancak ne?”

“Bize usta bir kasa açıcısı lazım.. Tek eksiğimiz bu..”

“Nereden bulacağız?”

“Bulduk bile.. Pierre Gilles.. Yalnız bekleyeceğiz.. Hapisten iki ay sonra çıkacak..”

SÜPER UYUM..

Aileleri ile birlikte her yıl en az dört milyon insanı ilgilendiren hayati bir sınavı kimlere emanet ediyoruz, sorusunun cevabı havada asılı duruyor..

Belli ki hükümet adamları da bu işe kafa patlatmış.. O mu olsun bu mu olsun derken, yeteneklerine ve potansiyeline bakıp şimdiki ÖSYM’nin başında karar kılınmış..

Adamda potansiyel var ama biraz özensiz.. Nereye el atsa oraya beş parmağının izlerini, o da yetmiyormuş gibi ayak izlerini bırakıyor..

Tek üstün yanı, yakalandıktan sonra direnişindeki kararlılık..

Bir de harika uyum yeteneği.. Sen hop oturup hop kalkarken, o sanki yere çakmağı düşmüş de arayıp bulmuş gibi tepki veriyor..

Şartlara uymak, ortama adapte olmak, anlamamazlıktan gelmek.. Bu da bir meziyettir..

***


Adam iş seyahatinden vakitsiz dönmüş, yatak odasına bir girmiş ki karısı başka bir adamla birlikte.. Yorganı çekip attıktan sonra silahını çıplak titreyen âşıklara doğrultmuş..

“Şimdi ikinizi de geberteceğim..”

Kadın soğukkanlı çıkmış.. “Dur bir dakika..” demiş adama..

“Üç yıldır oturduğumuz yeni evimizin peşinatını kim ödedi zannediyorsun.. İşte bu adam..”

“!”

“Kolejdeki çocuklarının parasını kim ödedi sanıyorsun.. İşte bu adam..”

“!!”

“Senin kazandığın mutfak masrafına mı yetiyor? Karnımızı onun desteği ile doyuruyoruz..”

“!!!”

“Altındaki BMW bile..”

Adam karısını “Tamam, tamam anladık..” mealindeki bir el işareti ile susturmuş.. Yere düşen yorganı kaldırıp, üzerlerine atmış..

“Aman diyeyim, üzerini iyi ört de üşümesin adamcağız..”

Uyum ve idrak konusunda bu hikâyenin neresindeyiz, onu da siz bulun..

DİĞER YENİ YAZILAR