İstiklâl Caddesi’nde bir baharı karşılama turu..

Haberin Devamı

Üç cemreyi ardı ardına düşürdük.. Sonuncusu iklim kayması yüzünden karlı günlere denk geldi, fark etmedik.. Berdel Acuz dedikleri kocakarı fırtınası günleri güneşli geçti, ardından yağmur bastırdı.. Nihayet bahar neş’eli yüzünü gösterdi bize..

İstanbul’un tepesine uydurmasyon bir kar yağdı.. Elinle sıyırıp toplasan, üç santim bile değildi..

Heyecan arayan medyanın gazına geldik.. Kendimize Kilimanjaro Dağı’nda trekking yaparken “tipiye yakalanıp mahsur kalmış” süsü verip eve kapandık..

Taa ki güneşi yeniden görene kadar..

Güneşin çıkması ile birlikte bütün İstanbul gezginleri kendilerini aynı anda sokağa atmış..

“Beyoğlu’na bir çıkayım hele..” dedim.. İstiklâl Caddesi’nin girişinden itibaren izdiham.. Bilet kuyruğuna girmiş gibi yürüyebiliyorsun..

Tepende gecenin siyahı, önünde insan kalabalığının kıyafetine zift gibi bulaşmış başka bir siyahlık..

Vatandaşın içini karartan her neyse o karaltı kıyafetlerine vurmuş..

***


Bir vakitler Mao’nun Çini’nde kadın erkek mavi renkte tek tip üniforma giyerdi.. Onun görüntüsü bile bizim ahalinin tercihinden renkliydi..

Hiç değilse mavinin bütün tonlarını görebiliyordun..

Siyah, koyu lacivert veya koyu kahverengi.. Bizimkilerin tercihi bu..

Eminönü vapurlarından biri iskeleye yanaşıp, yolcu boşaltırken bir bakın..

Sanki belediyenin vidanjörü bir foseptik çukurunu temizlemiş de yükünü boşaltıyor.. Vapurdan iskeleye yayılan siyah ağırlıklı bir insan akıntısı..

İstiklâl Caddesi’nin hâli de şu sıralar öyle.. Katran rengi bir akıntı iki yakadan gelip birbirine karışıyor..

YAS KIYAFETİ

Erkekler, Beşiktaş Çarşı’nın “Delikanlı adam renkli forma giymez..” sloganının hakkını giyim kuşamlarında veriyor, diyelim..

Peki ya kız çocukları? Onların derdi ne ki karalara bürünmeye bu kadar meraklılar? Kısmetleri çıkmıyor da onun yasını mı tutuyorlar?

Çözemedim efendi baba.. Bu iş hayata bakışla, ruhla ilgili galiba..

Bereket İstanbul’un o güzelim baharı bunlara uymuyor..

Yavaş yavaş renklerini açmaya hazırlanıyor..

“Toplu kıyafetlere..” bakıp baharın başında olduğumuzu katiyen bilemezsin..

Baharın geldiğini başka türlü nereden mi bileceksin? Gönül ya çiçektedir ya kuşun kanadında..

Nitekim karalara bağlanma hali milletin yüzündeki neş’eyi silememiş.. Her yer cıvıl cıvıl..

Sembolik tramvay, yoğun kalabalığı kollaya kollaya ilerliyor.. Arka kapıya yapışıp, kalabalığa oradan sarkan bir zibidi kendine “Cazcı Kardeşler” şekli yapmış..

Başında siyah fötr şapka, gözlerinde geceyi daha da karartan bir güneş gözlüğü.. Altında işporta işi, kenarları çizgili eşofman olmasa yutturacak yani..

Tramvaydan sarkıp, yanından geçtiği kızlardan ya makas alıyor ya saçlarını okşuyor.. Tabii kızların yanında erkek yoksa..

Arap turistlerde patlama var..

Dertleri ya alışveriş ya yeme içme üzerine.. Yola bakan tezgâhta Maraş dorndurması satan oğlan, başına topladığı Arap turistlerle kafa buluyor..

Uzun pirinç dondurma kaşığına yapışık malını verir gibi uzatıp, olmadık cambazlıkla geri alıyor.. Arap çocukları bu sihri hayran hayran seyrediyor..

***


Orta Doğu’nun kargaşasından kaçıp gelen Araplar hallerinden memnun..

Kadınların çoğu kapalı.. Bazıları da kara çarşaflı..

Kocasının sandviç almasını beklerken geleni geçeni çarşafın yüzüne gelen parçasındaki iki parmaklık aralıktan seyreden genç Arap kadının gözü iki genç kızda..

Kızların da maşallahı var hani..

İkisi de manken kıvamında.. Permalı, daracık kotlu, elleri sigaralı..

Bu iki kızın seyrine duran çarşaflı Arap kadının aklından kim bilir neler geçiyor?

ZEVKSİZLİK BU

Belediye büyükleri; İstiklal Caddesi’ni bir baştan öte başa ışıkla donatmış.. Her otuz adımda bir tepenizde pankart gibi gerili bir ışık kuşağı var..

İstanbul Fashion Week 2011 etkinlikleri namına şan olsun, diye yapılmış.. Arka arkaya geldiklerinde o renk cümbüşü cadde boyunca uzayıp gidiyor..

Yeşili, sarısı, kırmızısı, mavisiyle zevksizlik kuşağını Pera’nın boynuna atkı gibi atmışlar..

Eline sarmışlar..

Türk tasarımcılarla çalışmaya düşünen bir yabancı yatırımcının fikir değiştirmesine bu ışıklı süsler yeter, adam fikrini o saat değiştirip ülkesine döner..

Kalabalık Galatasaray Sultanisi’ni geçtikten sonra Asmalımescit’e doğru biraz seyreliyor..

Yemeli içmeli mekânlar orada.. Yer bulup oturan bir eyyam kalkmıyor demek ki..

Cadde “bahşiş kovalayan” müzisyenlerle dolu.. Lise’nin biraz ilerisinde bir genç adam saksofonu ile olmayan dinleyicisine “blues” yapıyor..

Otuz kırk metre ötesinde ise cümbüş var.. En büyüğü on üç yaşında görünen kızlı oğlanlı Roman bebeleri kalabalığı kapmış..

Oğlanlardan ikisi darbukatör.. Biri “Bu fasulya yedi buçuk liraya..” türküsüne dolanmış, iki kıza göbek attırıyorlar.. Sanki gezici Sulukule timi Beyoğlu’na inmiş gibi..

O coşkunun on beş, yirmi metre ilerisinde ise inadına hüzün var.. Türbanlı müzisyenleri ilk kez görüyorum.. Yol kenarına oturup sırtlarını duvara vermişler..

Türbanı siyah olan sazının teline vurup şarkı söylüyor, diğeri elindeki mikrofonu ağzına tutuyor..

“Benim sadık yariiim kara topraktııır..”

***


Meşhur Mısır Apartmanı’nın ikinci katı canlı müzik yapılan bir eğlence yeri olmuş..

O güzelim binayı yeşil renkli bir ışık kuşağı ile süslemişler ki zevksizlikte cadde süslemesi ile yarışırlar.. İkinci katın açık penceresinden “Halimem..” türküsü dökülüyor caddeye..

Yirmili yaşlarda üç delikanlı da sırtları duvara yapışık, türküyü söyleyen kadının kalça kıvırmasını şehvetle seyrediyorlar..

Ne türküyü söyleyenin ne de onları seyredenlerin haberi var şair Mehmet Akif’in o apartmanda vefat ettiğinden..

Hatırlayınca hüzünlenip kalabalığa karışıyorum..

Yeni açılan Erdoğan Pasajı’nı gezmeye geldiğimi sonradan hatırlıyorum.. Onu da yarın anlatırım..

DİĞER YENİ YAZILAR