Mısır’ın demokratı olmaz! Haşlanmışı, patlamışı olur..

Haberin Devamı

Bütün “tek partiler” gibi kendisine “cumhuriyet süsü..” veren Mısır’da çarşı karıştığından beri bizim okumuşların gözü orada.. Olayların varacağı son duraktan kendileri için hikmetli bir ders bekliyorlar.. Ben de oturduğum yerden “daha çok beklersiniz” diyorum..

Mısır’ın benim ilgi alanıma girmesi eskidir..

İki cumhurbaşkanı, iki genelkurmay başkanı bir de beni yetiştiren tarihi Afyon Lisesi’ne yeni bir coğrafya hocası atanmıştı..

Okuldaki ilk dersinde de bizim sınıfa girmişti.. Kendini tanıttı, bir eyyam talebeyi tehdit etti.. Derken en son hangi dersi okuduğumuzu sordu..

“Mısır..” dedik..

Ne kadar okuyup ne kadar anladığımızı tespit için aramızdan birini seçip ayağa kaldırdı.. O tarihte yirmi bir yaşında olup hâlâ “son sınıfa geçme” umudunu keybetmemiş olan Yengeç Muzaffer’i seçmesi talihsizlikti..

“Anlat bakalım Mısır’ı..” talimatına Yengeç’in verdiği cevap bir klasiktir:

“Kaynamış mı olsun, patlamış mı olsun!”

***


Bu cevap sonrasında yaşananlar ise benim ilk “cinnet geçirme” tanıklığımdır..

Bir altmış boyunda, taş çatlasa kırk kilo çeken bir kadının cinnet geçirdiğinde nasıl gözünün karardığını, bir seksen yedilik Yengeç’i parçalamak için nasıl yerinden fırladığını o derste gördüm..

Yengeç’in tarihi cevabı bize iki şey öğretti:

Bir.. Yeni atanan coğrafya hocamız manyaktı..

İki.. “Mısır” sözcüğünün, ruh sağlığı bozuk olanlar üzerinde delirtici bir etkisi vardı..

O gündür bugündür “Mısır” dendi mi benim aklıma “çıngar” gelir..

TAHRİR MEYDANI

Tahrir Meydanı’na üşüşmek, Kahire ahalisinin kadim âdetidir.. Parasızlıktan bunaldılar mı bir vesile icat edip o meydana doluşurlar..

Artık öfkenin hedefi her kimse.. Onu tepelemeden evlerine girmezler..

Bir istisnası oldu.. Mısır ile Suriye birbirlerine el verip, üç milyon nüfuslu İsrail’in hakkından nasıl geleceklerini plânlamışlardı..

Ürdün’ün bacaksız kralı Hüseyin’i kendilerine uydurdular..

Öbür Arap liderleri kavgaya bizzat karışmadı ama onlar da Mısır lideri Nasır’ın başarısı için “gaza namazına” durdular..

Savaşın başlaması ile bitmesi bir oldu..

Amerika bunların niyetini Tel Aviv’in kulağına üfleyince havalanan İsrail uçakları önce Mısır hava gücünü daha yerdeyken vurdu..

Ardından da hareketlenen tankları bombalarıyla perişan etti.. Üç yüz uçak, bin küsur tank kaybeden Mısır bir anda silahsız kaldı..

Arap âleminin umudu Nasır da yenilgiden ar edip “İstifa edeceğim” diye tutturdu..

İşte o zaman birkaç milyon insan yine bu Tahrir Meydanı’na doluşup “Nasır bizi bırakma..” diye figan eti.. Rikkat kalpli Nasır da ahalinin bu ağlaşması üzerine istifadan vaz geçti..

Hüsnü Mübarek o zaman hava generaliydi..

“O baskından sağ kurtulmayı başardığı için” henüz hava mareşali yapılmamıştı..

Şimdi bizdeki hükümet adamlarının da muhaliflerinin de gözü bu Tahrir Meydanı’nda..

Bakalım, orada birikenler Hüsnü Mübarek’in hakkından gelecek mi gelemeyecek mi merakıyla bekleşiyorlar..

Kahire’deki durum, hükümet adamlarına yani muvafıklara göre azgınlık alameti.. Muhalefete yani münafıklara göre de ahalinin onurlu direnişi..

***


Muhaliflerden bazılarının ortaya çıkıp “Bir ıslık da sen çal” diye akıl vermesi bir çeşit heves..

Üfürükçü muhalifler bizim ahaliden de böyle bir şecaat bekliyor.. Ben bile oturduğum yerden “acaba?” dedim..

Bekledim ki birileri üfürük çalsın..

Çıt çıkmadı.. Üç gündür duyduğum tek üfürük bizim yeğenin ağzından çıkan oldu.. O da Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah 2” filminin müziğine takılmış..

Şarkının “Al kızını koy çuvala, salla salla vur duvara..” sözlerini üfürükle çalıp duruyor.. Bu da muhaliflik sayılmaz.. Bekârlık halidir..

SONUÇ BELLİ..

Gidişattan besbelli ki Amerika’nın canını acıtmayacak bir formül bulunduğunda Hüsnü Mübarek çekip gidecek.. Peki sonra ne olacak?

Demokrasi mi gelecek?

Bence o koltukta en az yirmi sene daha kıpraşmadan oturacak biri bulunacak.. Sürü, gönlüne göre bir çobana emanet edilecek..

Mısır kurulduğundan beri yirmi dört saat demokrasi görmemiş bir ülkedir.. Çok şükür bizim bu konuda bir talimimiz var..

Neresinden bakarsan bak 1965 ile 1969 arası yıllar demokrasiyi yaşamışız..

Belki kısa.. Belki kimseyi doyurmadı ama hatıraları hâlâ canlıdır bizde..

Mısır’da o da yok..

Kavalalı Mehmet Ali, taaa Balkanlar’dan ayakları çıplak beş parasız gelmişti Mısır’a.. Fetbazlığı ile koca ülkeyi Osmanlı’dan kopardı..

Kafasına göre bir emirlik kurdu..

İki üç kuşak sonra “Hıdivlik” denilen bu düzen yeniden yüzünü Osmanlı’ya çevirdi.. Ayrılmış gibiydi ama ayrı değildi..

Mısır hıdivliğinden bağımsız krallık çıkana kadar bize gelen tek muhalefet, pehlivanlık üzerinedir..

Mısır hıdivleri, güreşe meraklı Sultan Aziz’in saray pehlivanlarını sırt üstü yatar görebilmek için pehlivan devşirirlerdi..

Krallık kendi halindeydi..

Nasır 1952’de Kral’ın hakkından gelince ilk ciddi muhalefeti gördük.. Bizim oradaki büyükelçiyi sepetlediler.. Sebep, kendini Osmanlı Valisi zannetmesi..

Mısır’ı da hıdivlik..

Menderes hükümeti bu muameleyi içine sindirdi..

***


Geçmişi niye mi didikledim?

Aradaki bir farkın altını çizmek için.. Oranın ahalisi de “sürü cumhuriyeti” düzenine razı ama arada bir ayaklanıp, sesini çıkarma refleksi var..

Yirmi yıl önce bir ekmek zammını aşırı bulup yine çarşıyı karıştırmışlardı..

Bizde ise sivil veya başıbozuk olarak memleket büyüklerine asi olmak hali yoktur.. Çoban çomağını nereye doğru dürterse biz topluca oraya doğru seyirtiriz..

Uzun lafın kısası..

Ne Mısır’ın Tahrir Meydanı’ndan çıkacak bir demokratik rejimi bekleyin ne de bizim ahaliden o meydana dökülenlerin benzeri bir cevvaliyet..

Biz dizimize, maçımıza bakarız.. Muhalefet de kendi işine baksın..

DİĞER YENİ YAZILAR