Normale dönme belirtileri..

Okurun insafına sığındık, hasta babamızın başından ayrılamadık.. On dört günlük bir mecburi ara bizi işimizden de dış dünyadan da kopardı..

Haberin Devamı

Okurun insafına sığındık, hasta babamızın başından ayrılamadık.. On dört günlük bir mecburi ara bizi işimizden de dış dünyadan da kopardı..

Gerçi gazeteye "neden yazamadığımızı" anlatan bir yazı göndermişiz ama hallerimiz "bir kısım okur.." için inandırıcı olmamış..

"Hııımmmm!" demişler.. "Bunda bir iş var.."

İstanbul'dakilerle telefonda konuşuyorum.. Ufak tefek "Artık yazsan iyi olur.." imâsında bulunmasalar bile bana telefondan görmediğim yüzlerinde kaş göz oynuyormuş gibi geliyor..

***

Sonunda bize İstanbul yolu gözüktü.. Yol gözükmesine gözüktü ama ben hangi akla hizmeten karadan gelmeyi seçtim, bilemiyorum..

Bırak arabanı İzmir'de.. Atla uçağa.. Bir saatte gel.. Zaten özel havayolu şirketleri çıktıktan beri otobüs bileti daha pahalı kalıyor.. Ne diye kendine eziyet ediyorsun?

İlk adımda belâ..
Yola çıkalı on dakika oldu ki arabanın arkası fazla hoplamaya başladı.. İndim baktım, teker inmiş.. Jant yere yapışmasa bile iki tur daha atsa yapışacak..

Hemen bir benzin istasyonuna dalıp hava bastırdık.. Maksat bir lastikçi bulana kadar idare etmek.. Şansım var gibiydi.. Bir lastikçiden ötesini buldum..

Resmen tamirhane.. Arabaları havaya kaldıran sistemleri bile var.. Dört kalfa, üç de çırak çalışıyor.. Bir de kendine dido sakal bırakıp şekil yapmış patron..

Dükkânın yanına bir masa atmış.. Etrafında yağ tenekeleri içinde el kadar bir yeşillik.. Oturuşundan belli ki o yeşilliğe çardak muamelesi yapıyor..

"Teker patlamış.." dedim.. "Kolay.." dediler.. Ben patronun çardağında bir çay içene kadar hallederlermiş..

***

O bir dedi, ben iki çay içtim üst üste.. Çıraklardan biri patrona "Teker çıkmıyor.." diye seslendi.. Yanında dikilen kalfa da başını sallayarak onayladı..

Dükkânda kim varsa tekerin başına dikildik.. İki üç de müşteri var.. Onlar da geldi..

Dikilmek iyidir.. Hem bizim insanımızın adetidir.. Hayatında hiç motor görmeyen biri bile bir arıza çıktı mı gider o motorun başına dikilip uzun uzun bakar..

Allah'tan umut kesilmez, felsefesinin teknolojiye uyarlanmış halidir..

Sanki baktığında ustanın görmediğini görecek..

Herkesin baktığı tekere mal sahibi olarak benim bakmamam olmaz.. Mecburen ben de baktım.. Hatta niye çıkmıyor, diye biraz sert baktım.. Tekerin direndiği filan yok..

Sadece tekeri tutan beş contadan biri şifreliymiş.. Açmak için kullanılan kelebeğin başına o şifreli ağızlık takılınca açılırmış..

Arabanın kendisinde olması gereken bir aleti patron, dört kalfa, üç çırak, üç meraklı vatandaş ve bir de mal sahibi olarak ben, bulamıyoruz..

Bir dakikalık iş
Patron "Kelebek ağzını bulsak bir dakikalık iş.." diye konuşup tamirhanenin haysiyetini savunuyor ama boş!

Sekiz kişilik inceleme ekibinin sonuç aldığı tek şey stepnenin de patlak olduğunu keşfetmek oldu.. Biz tekere yeniden hava vurdurup yola çıktık.. B plânımız şu..

Yol üzerindeki her tamirhanede şifreli kelebeği arayacağız.. Arabanın muhtaç olduğu kuvvet ise benzin istasyonlarının hava pompasında mevcut..

Sonunda bir açıkgöz tamirci bizi kurtardı.. Bagaj kapağını kaldırdı.. Orada küçük bir cep varmış.. İhtiyacımız olan nesne oradaymış.. Hani bizim sekiz kişilik ekibin bulamadığı cep..

***

Susurluk-Bursa arasındaki kazadan dolayı yolun tıkanmasını atlayacağım.. Orada yaptığım tek şey yolun açılmasını beklemektense, köy yoluna sapıp şansını deneyen 34 plâkalı kurnazların peşine takılmaktı..

Takıldım.. Taa ikinci padişahımız Orhan Gazi zamanından kalma otuz kilometrelik yolu bir saatte geçerek Bursa asfaltına çıktım..

Başarmıştım.. Baktım ki tıkalı yolda bekleyenler de başarmış.. Meğer tıkalı yol on beş dakikada açılmış..

Çalıntı araba..
Öğleden önce yola çıkmışız.. Hava kararmış.. Ben hâlâ Yalova'ya geleceğim..

Orhangazi'ye altı kilometre kala hızla akan üç şeritli yolun içinden bir trafikçi çıktı.. El fenerini bana sallıyor.. Sağa çek diye.. Arkamızdan gelenler insaf etmese polisin aklına uyarken parça parça olacağız..

Zor bela sağa attım kendimi.. Ekip arabası yüz metre geride.. Geri geri yaklaştık.. Trafikçi müjdeyi verdi.. "Sağ farın yanmıyor.."

İndim baktım.. Hakikaten yanmıyor.. Ben çare düşünürken trafik polisi çareyi söyledi: "Ehliyet, ruhsat.."

Bu trafiğin sihirli sözcüğüdür.. "Ehliyet, ruhsat.." dedin mi trafik canavarının dizi titrer.. Tıkanmış yollar açılır.. Teknik sorunlar çözülür.. İstediklerini verdim.. Baktı.. Bir bakışta kusuru tespit etti..

Noter satışının tescil olması için verilen süreyi geçirdiğimden.. Trafik yasasının bilmem kaçıncı maddesinin E 2 bendine göre..

Demeye getiriyor ki "Araba çalıntı olabilir.."

***

Haklı.. Bende bu at hırsızı gibi surat olduktan sonra ruhsatın eksiğine fazlasına bakmaya gerek yok..

Yanımda oturan yeğenim Beran'ın kaçırılmış olduğundan şüphelenmediğine sevinmem lâzım.. Önce 41 milyon 250 bin lira far cezası yazdı.. Sonra "Arabada otur, bekle" dedi..

Bir saate yakın bekledim.. Yeğenim "Git konuş, ne oldu sor.." diyor.. Cesaret edemiyorum.. Bir kere "Arabaya el koymamız gerekiyor.." demişler.. Sonra ceza kesmişler..

El koyacaklarsa neden koymuyorlar? Ya benim sinirlerimi imtihan ediyorlarsa?

Sonunda memurlardan biri geldi.. "Kusura bakmayın.. Sorduk.. Cevabı teyit etmemiz zaman aldı.." deyip ehliyeti ruhsatı elime verdi.. Yeniden yola çıktık ki farı yapacak bir tamirci bulalım..

Orhangazi'de buldum.. Farı yaptırdım.. İstanbul'a 13,5 saat sonra, gece yarısı ulaştım.. Bu işler başıma Paris-Dakar Rallisi'nde gelse yanmıştım.. Demek yavaş yavaş normale dönüyorum..

DİĞER YENİ YAZILAR