Aphrodisias.. Türkiye’nin elindeki muazzam hazine!

Haberin Devamı

Aydın’dan Denizli’ye yol notları (2)

Atina’nın Akropol’ünü görenler eğer Aphrodisias’ı da ziyaret etmişlerse aradaki muazzam farkı bileceklerdir.. Akropol sanki Aphrodisias’ın artığından toparlanmış gibi kalıyor.. Yunanlılar başta bütün Avrupa bunun farkında.. Bizimkiler mi? “Aphrodisias” dendiğinde ne tepki verdiklerini çevrenizde test edin..

Nazilli’yi yirmi kilometre geçip Kuyucak’a varmadan önce sağa kıvrılıp Aphrodisias yoluna sapıyorsun..

Buradan itibaren kafanızdaki haritaya bir çizgi çekin, otuz sekiz kilometre daha yolunuz var demektir..

Sizi Aydın’dan getiren “Duble yol” artık gidişli gelişlidir.. Asfaltı mı, eh idare eder.. Fakat yolun kendisi sanki Cennet’in İrem Bahçeleri’nden geçiyor gibi..

Aferin hükümet adamlarına..

Aphrodisias diye bildikleri antik kent, kadim zamanlardan kalma dinsiz imansızların yaşadığı bir yer dememişler..

“Aphrodite’in kendisi de fahişelik zanaatı ile meşgûl değil miydi?” sorusunu kafalarına takmayıp, o tek gidiş gelişli yolu “duble” haline getirmek için kolları sıvamışlar..

On bin nüfuslu Karacasu’nun dibine kadar geldik.. Dağı taşı kaplayan yeşil örtü yüzünden koca beldeyi fark edemedik..

Öyle bir yeşillik hani..

***


Karacasu’dan öte Geyre beldesi var ki Aphrodisias aha o kendi halindeki yerleşme alanının ta dibinde..

Geyre’de yeniden “duble” statüsüne kavuşan yolun solunda devasa bir otopark, o devasalığa yakışmayan perişan bir kafeterya var..

Turist getiren tur otobüsleri, minibüsleri ve kendi başına takılan özel araçları bu otoparka buyur ediyorlar.. Herkes aracından inip kafeteryanın önünde toplaşıyor..

Arkalarına römork bağlı iki traktör beş altı dakikada bir geliyor.. Otopark görevlisi; yerli ve yabancı turistleri, bu römorklardan hangisi önce gelmişse ona bindirip Aphrodisias kazı alanına gönderiyor..

BENDEN BRAVO

Memleketin kimi bölgelerinde ahaliyi hiç alakadar etmeyen, kimi yerlerde ise ahalide hiç mevcut bulunmayan “kültürümüze sahip çıkan” kırmızı bıyıklı hükümet adamını bu vesileyle tebrik ederim..

Hiç değilse kazı alanına turist taşıyan bu traktör römorklarının içine oturma yeri yapıp, üzerini tente gibi bir şeyle örtmüşler..

Bu sayede traktörün arkasında davar, sığır veya tarım işçisi taşınmadığı anlaşılıyor..

Kazı alanı altı yüz metre uzakta bir gişe ile başlıyor.. Traktörlerin taşıdığı turistler bu gişenin önüne yıkılıyor.. Onlar da kelle başı sekiz lira ödeyip içeri giriyorlar..

Aphrodisias kültür macerası böyle başlıyor..

Hemen bir şükran notu koyayım..

Aphrodisias denilen bu yeri keşfeden zat, ünlü arkeologlarımızdan Profesör Dr. Kenan Erim’dir..

1927 doğumlu bu bilim adamı daha gençlik yıllarında burayı fark edip kazılara başlamış..

Bir yandan bilimsel çalışmalarını yürütürken diğer taraftan da uluslararası arenada lobisini yapıp Aphrodisias’ı dünyaya duyurmuş..

Ne yazık ki bu değeri 1990 yılında henüz altmış bir yaşındayken zamansız kaybetmişiz.. Mezarı ömrünün üçte ikisini verdiği antik harabelerin içinde..

Profesör Kenan Bey ’in babası hukuk profesörlerimizden ve siyasi hayatımızın en az yirmi beş yılının baş rollerdeki figürlerinden Nihat Erim ’di..

Nihat Erim 1950 ile 1970 yılları arasında İsmet Paşa’nın en yakınlarındandı.. 27 Mayıs demokratik ihtilalinden sonra hükümet üyesi, 12 Mart demokratik darbesinden sonra da başbakan oldu..

Yıldızının söndüğü yıllarda gezinti yaparken uğradığı suikast sonucu öldürüldü..

***


Biz o yıllarda Erim soyadını hep siyaset sohbetlerinin içinde kullandık..

Arkeoloji profesörü oğlu Kenan Erim’in böyle muazzam bir iş için özel hayatını bile feda ettiğinden hiç haberimiz olmadı..

Zaten haberimiz olsaydı da zor inanırdık..

Öyle alışmıştı zihnimiz.. “Başbakan oğlu” dediğin “Ya bismillah!” deyip ticarete girer, köşeyi herkesten önce dönerdi..

Demek ki insanlık için uğraşan, bilim için hayat feda eden türü de varmış başbakan evlatlarının..

KADER ÇİZGİSİ

1958 yılı.. Devrin Başbakanı Menderes bir baraj bitirmiş, açılışı yapacak.. Medya leşkerleri de (O zaman adı matbuattı..) mecburen izleyecek..

Gerçi Menderes aklına estikçe esip gürleyen, önüne gelene sert yapan, fırçayı çeken asabi biri değildi.. Kostaklanarak yürümezdi..

Gayet kibar, gönül alıcı bir zattı.. Yine de “Ben filan tarihte Kemer Barajı’nı açıyorum..” dediğinde gitmemek olmazdı.. Çünkü gazete kâğıdı az bulunan bir şeydi, tahsisatı da hükümetin elindeydi..

Memleketin başka değerlerinden biri olan fotoğraf sanatçısı Ara Güler o günlerde Hayat Dergisi’nde çalışıyor.. Patronu zaten Menderes’in peşinden adam koşturmaya meraklı..

Ara Güler’e “Başvekil’i sen takip et..” diyor ve bu coğrafyaların kaderi değişiyor..

O zaman araba bolluğu yok.. Ara Güler’e Aydın Valisi bir araç verir.. Ancak hava kararmak üzeredir.. Ara Güler bir de şoför yola çıkarlar..

Karacasu yakınlarında kör karanlıkta yollarını kaybederler..

Şoför “Biliyorum” deyip arabayı sapa bir şoseye sokar.. Sonra bir daha çıkaramaz.. Uzaklarda bir ışık görüp, arabayla o yöne ilerlerler..

Gece yarısı Geyve köyünün kahvesine girerler..

***


Bakın kader ağını nasıl örüyor.. Ara Güler olacaksın.. Geç kalacaksın, yolda kaybolacaksın..

Şoför çok bilmişlik yapıp seni hayatta uğramayacağın bir köye götürecek..

Uyandığında bir bakacaksın ki gecelediğin köyün çevresinde dağ ova antik kalıntılarla dolu..

“Gömü bulmuş” gibi delirip onların fotoğrafını çekeceksin.. İstanbul’a döndüğünde o fotoğrafları Amerika’da ilişkin olan orta halli bir dergiye yollayacaksın..

(Türk matbuatı o vakitler de sanata alerjikti..)

Amerikan dergisi fotoğrafları sayfa sayfa basacak.. Onları Amerika’da genç bir arkeolog Kenan Erim görecek..

Bulduğu ilk uçağa atladığı gibi Türkiye’ye gelecek.. Ve Aphrodisias macerası böyle başlayacak..

Not: Bu konu beni çok sardı.. Kısmetse hafta içi devam ederiz.. Kültürümüz şey olur..

DİĞER YENİ YAZILAR