“Veda” filminin gala gecesinden notlar!

Haberin Devamı

Gala geceleri keyiflidir.. Davetliysen o ortamda hem sosyalleşirsin hem de filmi para vermeden seyredersin.. Üstüne üstlük ikramdan nefsini köreltirsin.. Hele bir de televizyon kameralarının, fotoğraf makinelerinin kadrajına girebildiysen ne mutlu sana! İki gün daha şanın yürür..

İstanbul büyük şehir.. Bir ucundan diğer ucuna vaktiyle 194 kilometreydi, şimdi nerelere gitti bilmem..

Nüfusu on sekiz milyon mu, yirmi milyon mu yoksa on beş mi bunu da kimse bilmez..

Devletin tüm imkânları ile iki sayımda hesaplayamadığı şeyi ben nereden bileyim..

Bildiğim o ki İstanbul’da oturup da ha deyince eşi dostu görmek zordur..

Erenköy’den kalkıp Hadımköy’deki akrabaya hasret ziyareti yapmak maceradır..

O yüzden İstanbullular iki şeyi sever.. Cenaze törenlerini bir de film galalarını.. Zaman ayıramayıp da göremediğin kişilerin çoğunu oralarda bulabilirsin..

***


Haliç Kültür Merkezi’nin gösteri salonuna gitmek için arabayı park edeceksin, bir eyyam yürüyeceksin.. Yağmurlu havada bu yürüme işi “en gönüllü” davetliyi bile yıldırıyor..

Önümde yürüyen çift bezgin.. Erkek hızlanmak için vites değiştirmiş, kadın topuklu ayakkabıları yüzünden ikinci viteste.. Doğal olarak erkek söyleniyor..

Ben de kız arkadaşımla birlikte tam arkalarındayım..

Bizimki de yerden beş parmak yukarıya dikilmiş ayakkabılarının üzerinde.. Yürümede devir düşüklüğünü biz de yaşıyoruz..

Önümüzde tartışan çiftten erkeği fiştiklemek için “Bizim ordu büyük taarruzda bu kadar yürümemiştir.. Niye bu topukluları giydin?” diyorum..

Faydası oluyor.. Sinirinden karısına ters laf etmek istemeyen koca adımlarını sıklaştırıyor, eşiyle arasındaki farkı dört metreye çıkarıyor.. Oh olsun kadınlara!

KAÇAK OLDUK!

Girişten itibaren fuaye hıncahınç dolu..

Zülfü Livaneli’nin çok sevildiğini biliyorum, o yüzden katılımın bu kadar yüksek olması doğal ama benim hesap boş çıktı..

Milleti rahat rahat göreyim diye bir saat önceden geldim, yetmedi.. İçerisi adam almıyor..

Arkadaşım ile birlikte vestiyeri bulmamız on dakika sürdü.. Vestiyerden sonra birbirimizi bulmamız ise yirmi dakika..

Aylin Livaneli’ye rastladım o hengâmede.. “Baban nerede?” diye sordum, o da benim gibi naçar.. “Röportaj veriyor ama yerini bilmiyorum..” diyor..

Zülfü Livaneli’ye o kalabalıkta ulaşmak imkânsız.. Derdim “Merhaba..” deyip, yoklama defterine kaydımı düşürmek.. Onu da beceremiyorum..

Ertesi gün Livaneli ile asansörde karşılaşınca duyduğum ilk sözcük “Kaçak!” oluyor.. Gel anlat kaçmadığını..

Allahtan Ülker Livaneli ile Yaşar Kemal gibi kavi şahitlerim var..

Ayrıca yazlık komşularımın tamamına yakını burada.. Birbirimizi takım elbiseler, gece kıyafetleri içinde tanımamız biraz zor oluyor..

Bu tür galalarda filmin görüntü eziyetini ön sıradakiler çeker.. Ne kadar ağır abi, abla ve ağır misafir varsa “devletten gelme protokol refleksi” ile önlere oturtulur..

Yaşar Kemal ile eşi Ayşe Hanım mesela.. Temsili eyalet valiliği ile muhterem eşi görevi onlara düşmüş.. Filiz Akın ile Sönmez Köksal da protokolden darbeliler..

Türkan Şoray hakeza.. Filmi seyretmek için perdeye tırmanmak zorundalar..

***


Gecenin sorumluluğunu alan firmanın işi zordu.. Nitekim büfenin etrafındaki izdihama çare bulunamadı..

Salona girenler, beyaz gömlekli teşrifatçılara yerlerini soruyor onlar da ilerlerde bir yerlerde, elinde onca ziyaretçinin adının yazılı olduğu kâğıtlarla çırpınan bir kızı gösteriyorlardı..

“Arkadaş size yardımcı olacak..”

İyi de sizin işiniz ne? Yan yana dizilmişsiniz, frikik golü yememek için baraj mı kuruyorsunuz?

Davetli erkeklerin yaş ortalaması ellili rakamlarda olunca tuvalet de bir mesele..

Dört pisuvar var.. Beş yüz prostat gazisi..

Sırayı uzun bekliyorsun.. Ama sıran geldiğinde de rahatlamasına paha biçilmiyor..

Buradan da bir sosyal ölçü çıkar.. Bir erkek pisuvar başındayken, seks yapıyormuş gibi oluyorsa, o yiğidin umre zamanı gelmiş demektir..

ORTAM KEYİFLİ..

Akrabam Profesör Dr. Demir Budak ile kızı Esra yanımızda.. Filmi beraber seyrediyoruz.. İnci Budak bizden iki üç sıra önde..

Bir Kadın Bir Erkek’in başarılı yıldızı Emre Karayel’i de himayeme alıp şahsıma ait koltuklardan birine yerleştirmişim..

Demir Budak, filmde Atatürk’ün doktorlarından biri.. Atatürk’ün ölümüyle birlikte “Paşa yaversiz bir yere gidemez..” diyen intihara kararlı Salih Bozok’a teknik bilgiler veriyor..

İntihar danışmanı olmuş..

Demir Budak’a o sebepten sardırıyoruz.. Ayrıca tehdidim var şahsına.. “Ata’yı senin öldürdüğünü yazarım..” şeklinde pazarlığa açık bir tehdit..

Bunu da bir yemeğe bağlıyoruz.. Bendeki de ne karaktermiş ama?

“Sağlıklı Hayat” başlıklı yazılarından bildiğimiz Dr. Eser Alptekin iki sıra arkamda.. Eni ile boyu arasında on santim fark kalmış, sağlığı iyi yani..

“Yaşasın Hayatçı” doktorumuz Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nu ise salonda göremedim.. Sıkı tarih bilgisi olan eski turizm bakanlarından Bahattin Yücel ise tek partinin Tarih Kurumu müfettişi gibi, lafa karışmadan oturuyor..

***


Filmin sunumunu Kenan Işık yaptı.. Ardından Zülfü Livaneli, bu filmi niye yaptığını birkaç kısa cümle ile anlattı.. Kısa cümleleri sık sık alkışlarla kesildi..

“Veda” filmi Atatürk ile yaveri Salih Bozok’un altı yaşlarında başlayan arkadaşlığı üzerine bina edilmişti..

Zülfü Livaneli’nin de altını ısrarla çizdiği şey buydu.. O bir heykel değil insandı..

En çok da onun bu tarafını anlamakta zorlanıyorduk..

Filmi izleyenler Atatürk’ün perdeye yansıtılan insan yönünden çok etkilendi.. Alkışlarıyla belli etti..

Umuyorum bu çok emek verilen film hak ettiği ilgiyi gişe olarak da görür, başkalarına da böyle filmler yapma cesaretini verir..

Eline sağlık Zülfü Livaneli..

DİĞER YENİ YAZILAR