Kaderimizde elBulli’de yemek yemek de varmış

Haberin Devamı

Yılda iki milyon kişinin rezervasyon yaptırıp ancak beş altı bin kişinin yemek yiyebildiği elBulli’de karnımızı doyurduk..

Boru değil bu anlattıklarım.. elBulli dedikleri dünyanın bir numaralı lokantası.. Üstelik yemek niyetine önüne koydukları şeyleri teşhis edebilen müşteriyi dünyanın her tarafında “üstat gurme” muamelesi yapıyorlar..

Elin dolar milyarderleri burada bir yer buldu mu taa Japonya’dan Avustralya’dan, Latin Amerika’dan uçağa atlayıp İspanya’ya geliyor.. elBulli’de yemek yemek, sağken başının göğe değmesi demek..

elBulli’de lokantacılığın onuru olan üç Michelin Yıldızı var.. Michelin Yıldızı memleketimizde görülmüş bir şey değil.. Belki yemeği yaktıkları için dayak yiyen ev kadınları darbe etkisiyle arada bir görüyordur..

azetenin başına diktiğimden beri bana karşı giderek hırçınlaşan şahıs beni odasına çağırdı:

“Temmuzun sonuna doğru İspanya’ya gidiyorsun.. Haberin olsun..” dedi..

Yüzüne boş boş baktım, açıklamak zorunda kaldı:

“Dünyanın bir numaralı restoranı elBulli’de yemek yiyeceksin..”

Allah Allah!!

Beni mi cezalandırıyor? Yoksa oralara gitti de hesaba takıp canını sıktılar, lokantayı mı cezalandırıyor?

Bunlar normal şartlarda benimle şık mekânlarda bir arada bulunmaktan kaçınırlar.. Garsonlara “Abi..” diye seslenip, asaletlerine halel getirmemden korkarlar..

Şimdi, kendi ifadesiyle “Dünyanın bir numaralı restoranına” beni gönüllü olarak yolluyor..

Üstelik yemek parasından başka otel ve yol masrafımı çekip cebime bir de harcırah koyuyor..

Hani “gurme” dedikleri “yeme içme” esnafından olsam bu göreve bir mânâ vereceğim.. Bende o da yok..

Kediyle pazarlık eden farenin durumundayım.. Kedinin ikram ettiği peyniri görünce “Yol kısa, navlun çok.. Bunda bir hinoğlu hinlik var” demiş fare..

Bizde o feraset de yok.. Hâlâ boş bakıyoruz..

***


Nasıl belalı bir görev üstlendiysek.. Lokantanın adını doğru telaffuz edebilmemiz bir ayı buldu..

Yazılışı “elBulli..”

Baştaki “e” küçük harfle.. İçindeki “B” büyük harfle.. Dil bilgisinde böyle bir sözcük yazsan sınıfta çaktırırlar..

Okunuşuna dair tevatür de çok.. Kimi “El büyi..” diye okuyor.. Kimi “ebuli..” diye.. “El Büllük” diyeni bile çıktı.. Gurmeliğe merak salmış bir akademisyen arkadaş da “El Buji” diye tutturdu..

Sonra İspanyolca bilen birini bulduk.. O kelimeyi söktürmeye çalışırken başına dikildik.. Dil uzmanımız elindeki kâğıtta yazılı “elBulli” sözcününe baktı baktı..

Sonra başını kaldırdı.. Biz de nefesimizi tutmuş, ona bakıyoruz..

“El Bui..” dedi..

“Böyle okuyacaksınız ama (u) ile (i) harfi arasında belli belirsiz bir (y) sesi duyulacak..”

Tarifi alınca pratiğe başladık.. “el buyi.. el buy.. el biiyi..”

Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor.. Food and Beverage menajerim Çaycı Ahmet’in telaffuzuna Görsel Sanatlar Danışmanım Kemal Yıldırım itiraz ediyor..

Aytekin Hatipoğlu elinin altındaki yirmi kadar yabancı dilde sözlükten işin doğrusunu araştırıyor.. Herkes bir âlemde.. Gideceğimiz restoranın adı bile gazete içinde ideolojik bölünmelere sebep olacak neredeyse..

DERSİMİZ BU

Biz henüz lokantanın adı konusunda bir fikir birliğine varamamıştık ki masama bir de kitabı geldi..

Ben kitap diyorum ama siz hükümet meydanlarına dikilmiş Atatürk heykellerinden birinin kaidesi diye belleyin.. Öyle kalın bir şey..

Memleketimizin gizli gurmelerinden reklamcı Bülent Korman kitabı vaktiyle satın almış, gazetemizin paşası Zafer Mutlu’ya hediye etmiş..

Kitap elBulli lokantasının üç beş yıl önceki yıllık faaliyetine dair..

Bana gönderilmesindeki murat, kitabı okuyup seyahate “dersime çalışmış olarak” çıkmamı sağlamak.. Bu nasıl bir zulümdür Allahım?

Ben on dokuz senelik tahsilim boyunca okuduklarımı üst üste koysam bu kitabın beşte birini doldurmaz..

Çare yok.. Kitabı masanın üzerinde tutacağız.. Biri içeriye girdiğinde okuyor gibi yapacağız..

Bu arada zırt pırt taze bilgi geliyor..

elBulli son üç yıldır arka arkaya dünyanın en iyi lokantası seçilmiş..

TIME dergisi buranın yaratıcısı ve şefi olan Ferran Adria’yı “dünyanın en etkili yüz adamı” listesine sokmuş..

İspanya’dan bu listeye girebilen tek kişiymiş..

Dikkat buyurun.. “Dünyanın en etkili yüz adamı” listesinde İspanya Kralı yok.. İspanya ligi gol kralı Eto’o da yok.. Sinemacı Almodovar yok.. Başbakan yok.. Bilim adamı yok.. Bankacı yok..

Sadece Ferran Adria var..

elBulli’de yemek yiyebilmek için yılda iki milyondan fazla başvuru yapılıyormuş.. Sadece beş altı bin kişi burada yemek yemeyi başarabiliyormuş..

Lokanta elli kişilik.. Üstelik yılın sadece altı ayı açık.. Diğer altı ayında şef Ferran Adria laboratuvarına kapanıp, bir sonraki yılın mönüsü için çalışma yapıyor..

Altı ay yüz seksen gün yapar.. Elli ile çarparsan dokuz bin kişinin yiyebilmesi lazım..

Gel gör ki Ferran Adria efendi bütün sandalyeleri satma derdinde değil.. Altı sandalyeli bir masayı iki kişiye verebiliyor..

Böyle olunca da elBulli’de yemek yiyebilenlerin sayısı beş altı bini zor buluyor..

***


Bu yıl yani 2009 için müşteri kabulü 16 Haziran’da başlamış.. 20 Aralık günü de son müşteriler ağırlandıktan sonra dükkân kapanacak..

Restoran bu hesaba göre toplam 188 gün çalışacak.. 21 Aralık’tan itibaren de 2010 yılı için rezervasyonlar kabul edilecek..

Şimdi ben böyle anlatıyorum ya! Benim okuyucum kafadan euro milyonları hesabı yapıyordur.. Bu ilgi ve itibara bakılırsa elBulli’nin para kırması lazım..

Ancak işin aslı böyle değil..

Dört beş yıl öncesine kadar burada öğle ve akşam olmak üzere iki kez yemek yeniyormuş.. Ferran Adria’nın kafasında nasıl bir rüzgâr estiyse öğle servisini kaldırmış..

Lokanta o günden beri zararda..

Müşteriye otuz beş, kırk ayrı yemek (buralara sonra geleceğiz..) sunuluyor ki buna “degüstasyon mönüsü” deniliyor, maliyeti 250 euro..

Kelle başına 230 euro alınıyor.. Zarar kelle başı eksi yirmi euro..

Öte yandan gelir başka yerden.. Pepsi’den Lavazza’ya kadar bir sürü uluslararası marka ile anlaşmaları var.. Paranın gözüne bu sayede vuruyor besbelli..

ÜÇ YILDIZLI

Ferran Adria aslen Katalan.. Lokantası elBulli’yi aslında bir Alman kurmuş.. “Bulli” de adamının bulldog cinsi köpeğinin adıymış..

Müşterinin ezilmesinin sebebinde o köpeğin geni var demek ki..

elBulli ilk “Michelin Yıldızı”nı o Alman sahibinin döneminde almış.. İşletme Ferran Adria’nın eline geçtikten sonra da ikinci Michelin yıldızını takmış apoletine..

Şimdi üç Michelin yıldızlı bir mekân lakin Ferran Adria’nın bu yıldızları iplediğini hiç sanmıyorum..

Bu “Michelin Yıldızı” lokantacı esnafının birinciye gelen onuru, merakıdır.. Bunun bir tanesini takabilen paranın gözüne gözüne vurur..

İkinci yıldız o lokantasın sahibini başka âlemlere götürür.. Üçüncü yıldız ise olayın fenafillah mertebesidir.. Adamın başı göğe değer..

Lokantanın şefinin sırtında kanatlar çıkar..

Üç Michelin Yıldızı sahibi oldun mu bil ki lokantacılık işinde askeriyenin orgeneral paşasının da üzerinde bir şey oldun..

Bizim memlekette henüz Michelin Yıldızı sahibi bir restoran yok.. Ne köftemize ne dolmamıza ne de mantımıza bayılıp böyle bir yıldızı bize layık gören çıkmamış..

Lüks restoranlarımız var şükür ama Michelin Yıldızı olmadıktan sonra kaç para? O yüzdendir ki bizde lüks lokanta sahipleri hırçındır..

Michelin Yıldızı tedarik edememiş olmanın acısını müşteriden hesap olarak çıkarırlar..

Temsil, bizde şık mekânların birinde bir yemek yersin.. Öyle bir hesap dayarlar ki lokantayı terk ederken “Michelin Yıldızları” adamın gözünde çakar..

“Michelin Yıldızı görmedim..” diyemezsin..

HAYDİ YOLA..

23 Temmuz sabahı İstanbul’dan uçakla hareket edip Barcelona’ya gitmek üzere yola çıktık..

Çıktık, diyorum çünkü yanımda iki çift var.. Zafer Mutlu’nun incelikle tedarik edip yanıma sponsor olarak kattığı iki çift..

Rezervasyon için başvuran Zafer Mutlu.. Rezervasyon beş kişilik..

O iki çift de Selahattin Duman’ın sponsorluğu karşılığında elBulli’de yemek yiyebilme şerefi ile ödüllendirilenler..

İki sponsor da gurmeliğe hevesli..

Hevesleri vücutlarından belli oluyor.. XXL (Extra extra large) tişörtlere ancak sığıyorlar, yanaklarından kan damlıyor..

elBulli’de yemek yiyeceğiz, diye heyecan içindeler.. Uzay mekiği ile Ay’a ilk gidenler bile bu kadar heyecan yapmamıştır..

Ben daha sakinim.. Gastronomi portföyümdeki bir numaralı mekânın Sultanahmet Köftecisi olduğunu kimse anlamıyor..

Ruhumla, bedenimle elBulli’nin hakkını vermeye hazırım.. Orada Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmekte iddialıyım..

Yola çıkmadan önce bir de İspanyolca “Abi beri bak..” demeyi öğrenseydim, daha iyi olacaktı..

Garsonlarla iletişim açısından eksiğim kalmayacaktı.. Barcelona’ya bu duygularla indim.. Ertesi gün Rosas kasabasına hareket edeceğiz..

Burası Barcelona’dan 125 kilometre uzaklıkta bir sahil kasabası.. Onun da on kilometre ötesinde Salvador Dali’nin köyü var..

elBulli ise Rosas’ın on iki kilometre uzağında.. Bakalım burada neler göreceğiz?

Kafamda “elBulli’yi Allah’ın defterinden sildiği bir coğrafyada niye kurmuşlar?” sorusu var..

Bir akşam yemeği için on beş saat uçarak gelen Japon müşteriye zulüm olsun diye mi?

Lİquorİce nİtro-dragon lokumu..

Başlığa bakılırsa ejderha likörü.. 2003 yılının mönüsünden seçtim.. Şekil de sıvı değil.. Lokum gibi bir şey.. Ağzına atıyorsun.. Çiğnemeden öylece tutuyorsun.. Dumanını burnundan çıkarıp tadını kendine saklıyorsun.. Bu lokum tipi likörün dumanı mabattan çıkanı da var ama hem pahalı hem de görsel olarak sakıncalı olduğundan uygulanmıyor..

Vanilyalı hoş geldiniz içkisi

Bunu ben içmedim.. elBulli’nin 2004 yılı mönüsünü anlatan beş yüz küsur sayfalık kitabından aldım.. Adı “Vanilla Welcome..” Yani vanilyalı hoş geldin içkisi.. Veya çorbası.. Pipetle içilen kuzu pirzolası da olabilir.. Saçma geliyor değil mi? Ben buna benzer kuzu böbreği içtim, oradan biliyorum..

YARIN: İngilizlerin dünya çapındaki şefi soruyor: Ferran Adria aşçı ise biz neyiz? Biz aşçıysak Ferran Adria ne?

DİĞER YENİ YAZILAR