Eski dillerimize taş koydum.. Yeni Türkçeye baş koydum..

İstanbul'un kırk bin küsur sokağının tabelasını (alınlıklarını) değiştirmek yetmez.. Ebelerin, bebelerin isminden girip yemek isimlerinden çıkmalı.. Eski Türkçede taş üstünde taş, dilimizin üzerinde Hasan Şaş kalmamalı.. (Burada kafiye tutturma ihtiyacı ortaya çıktı.. Anlayış bekliyorum..)

Haberin Devamı

Tövbeler olsun.. Yalanım varsa en arkadaki azı dişim kırılsın.. Bodrum'daki bostanıma kımıl zararlısı dadansın.. Benim Profesör Ahmet Ercan beyefendinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığına itirazım yok.. Aha buradan, şu mübarek Sevgililer Günü'nde yemin kasem ediyorum.. Adaylığı hakederse seçimde gidip kendisine oy vermezsem namerdim.. Hangi partiden aday olursa olsun fark etmez.. Oyum onadır.. Neden derseniz ben böyle bir adayı, böyle bir başkanı bundan sonra hiçbir yerde bulamam.. Profesör Ahmet Ercan, başkan olarak yapacakları ile söyleyecekleri ile benim her hafta bir yazımı kurtarır.. O konuşsun ben yazayım.. O çalsın ben oynayayım..

Öztürkçeleştire, öztürkçeleştire içinden çıkılmaz hale getirdiğimiz dilimize bir parmak da o atacak.. Allah ömür verirse Türkçemize Türkçe katacak.. Bu memleketin aydın kısmı ezelden beri kendine bir dil jargonu icat edip, öyle konuşmuştur.. Kalbinin kötülüğünden değil.. Köylü kısmı, kasabalısı ne dediklerini anlamasın, diye.. Aydın dili dedikleri askeriye paşalarının birbirine çektiği şifre gibi bir şeydir.. İki aydın karşılıklı dikilip konuşmaya durduklarında vatandaş istese de araya giremez.. Çünkü benim ahalimin günlük hayatta kullandığı, hatta kullanmayıp "Bu lafı da Ramazanda ederim.." diye sakladıkları kelimeler bu işe yetmez.. Aydın kişi, ahaliden birine "İçine düştüğün sarmal döngünün devinimleri senin için kader değildir.." diye akıl versin.. Benim vatandaşım derhal "Hakaret konuşma.. Hakaret konuşma.." diye karşılık verir.. İki de şahit bulursa dava bile açar.. Belli ki aydın kısmının kendi dili artık iyice deşifre olmuş.. Sızıntı var.. İki aydın konuşurken sivil, asker, başıbozuk vatandaşın zırt pırt araya girmesi belki de bundan.. Bunun da müsebbibi televizyonlardır.. Görüş alacağız diye okumuş takımından birini çağırdılar mı ahaliden de iki üç kişiyi stüdyoya getiriyorlar.. Aydınlarla ahaliden bazı tipler, karşı karşıya oturuyor, yüzgöz oluyorlar..

Bunun çaresi, aydınların kullandığı jargonu iyice inceltmektir.. Lisan bu.. Diline tiner sürerek inceltemezsin.. Yeni kelimeler icat edeceksin.. Lisana katacaksın.. Aydınlar kendi aralarında bu kelimelerle konuşacaklar.. Ahalinin bunu çözmesi en az on beş sene alacağından başlan rahat edecek.. Allah bin kere razı olsun Prof. Ahmet Ercan beyefendiden.. Bu işin çaresini akıl etmiş, hamlesini de başlatmış.. Benim dünkü risale onun icadı kelimelerle yazılmıştı.. Evren Paşa'nın konuşmaları kadar da iyi durdu.. Bugüne kadar boş boş oturan Türk Dil Kurumu'nun laf icatçıları okusun da yüzleri kızarsın..

Bazıları uymamış..
Yalnız bir iki teknik sorun var.. Ercan Bey Sözlüğü'ne göre herkesin bildiği Nükhet isminin karşılığı "Ağız kokusu" olarak gösterilmiş.. Sanırım ismi Nükhet olanlar buna itiraz eder.. Mesela "Şimdi huzurlarınızda Ağızkokusu Duru.." anonsu benim kulağıma hoş gelmiyor.. Sakıp sözcüğüne de "delik açan" karşılığı verilmiş.. Sakıp Bey televizyona çıktığında sunucu "Şimdi Delikaçan Sabancıyı dinleyelim.." derse, o saniye stüdyoyu terk eder.. Üstüne üstlük grubun reklamlarını çekip kanalın bütçesine gerçekten delik açar.. Ama politika sözcüğü yerine önerilen "sıvaka" sözcüğüne kimse itiraz edemez.. Kullanılırsa iyi olur.. Seçim zamanı bir köye gidildiğinde, köylü kısmı "Siz politikacılar hep böylesinizdir.." dediğinde itiraz edilebilir.. "Arkadaşlar, bizi yanlış bellemeyin.. Biz sizin bildiğiniz politikacılardan değiliz.. Sıvakacıyız.." derler.. Köylü kısmının aklı başına gelene kadar iki sandıktan arka arkaya çıkarlar..

Bildiğimiz mübarek Fatma isminin karşılığı da bir tuhaf.. "Sütten kesilmiş kadın.." diye kayda geçmiş.. Buyur bakalım.. Yakın silah arkadaşım Kemal Yıldırım'ın annesinin adı Fatma.. Daha sözlüğe girer girmez arıza buradan çıkıyor.. Kemal "Ne yani? Ben anamla telefonda konuşurken köyü arayacağım.. Sütten Kesilen Kadın'ı çağırın mı, diyeceğim?" diye itiraza başladı.. İki gündür "Belki annen için hayırlısı budur.." diyorum, ikna edemiyorum..

Bazen tutmuyor..
Gerçekten de bazı benzetmeler Kızılderili adı gibi duruyor.. Jülide: Dağınık saçlı kadın.. Harun: Huysuz at.. Kezban: Yalancı kadın.. Mevhibe: Vergi veren kadın.. Tutmaz.. Ünlü dilci Nurullah Ataç'ın etkin olduğu yıllarda hostesler için "gök konuklu avrat.." lafı icat edilmişti, tutmadı.. Kızılderililer bizden evvel bu tekniği denemişler.. Trene "Düz ovada koşan çuf-çuf.." demişler.. New York'taki meşhur özgürlük heykeline de "Göğün gö.ünü ısıtan kadın.." adını vermişler.. Onlarınki de tutmamış..

Ben yine de kendi payıma eski isimlere yeni anlamlar kazandırmak için ısrar edeceğim.. İsimlere yeni karşılıklar bulup Prof. Ercan'ın internet sitesine (ıyışkı) e-mail olarak (ıyışak) göndereceğim.. Daha olmazsa kağıda yazıp faks (ıykı) yollayacağım.. Şimdiden bazı isimlere karşılık buldum..

Zafer: Buyurgan göbek..
Tayfun: Et tutmaz yiğit..
Güngör: Güngör..
Okay: Laf anlamaz ormancı..
Haşmet: Aşka gelen..
Tuğçe: Çamur kadın..
İclâl: Bir gülen bir ağlayan kadın..
Serdar: Tutturgan göbek..
Bahadır: Soba borusu gibi yiğit..
Selahattin: Güzel insan..

DİĞER YENİ YAZILAR