Arzın merkezi Dubai'ye zorunlu seyahat!

Yazarınızı süründürmeyi kafaya takmışlar.. Sürgün yeri olarak da Türklerin son zamanlarda dadandığı Dubai'yi seçmişler.. Niye mi? Belli değil.. Orasını keşfetmeyi yazarınıza bırakmışlar.. Çarşıdan, pazardan ne alırsan yarı fiyatına mı yoksa başka şeyler var mı? Artık orasını yazarınız keşfedecek..

Haberin Devamı

Yaratıcı danışmanım Zafer Mutlu'nun verdiği talimat çok açıktı.. "Şimdi rağbet Dubai'ye.. Gidiyorsun.. Gezip tozuyorsun.. Gördüklerini yazıyorsun.." Bu talimatı öğrenip de "Yaratıcı danışmanlık.." unvanının nereden çıktığını merak edeceklere not düşüyorum.. Otuz küsur yıllık ilişkimizde çıkardığı olaylar sayesinde bu unvanı ferah feza hak etmiştir.. "Dubai nereden çıktı? Oralara niye rağbet varmış.." diyecek oldum.. Lafı ağzıma tıkadı.. "Senin dünyadan haberin mi var? Kime rastlasam Dubai'yi anlatıyor.. Demek oralarda bir şey var ki millet akın akın gidiyor.."

Bilir.. Lokanta, otel, alışveriş mekânları, yeni turistik yerler söz konusu oldu mu herkesten önce bizimkinin haberi olur.. Zamanımızın Aşık Seyranisi gibidir.. O da öyleymiş.. Rağbet neyedir, bir bakışta bilirmiş.. Sazına vura vura cümle aleme duyururmuş.. Lakin Seyrani'de menfilik var.. O da kendi zamanının bir nevi sosyal demokratı işte.. Rahmetli ömrünü "Şahinin yerine geçti yarasa.. Baklava yerine geçti pırasa.. Şimdi rağbet deyyus ile terese.." diye diye tüketip gitti..

Muhteşem ikili
Zafer Mutlu'da menfilik yok.. Tam tersine, her türlü gelişmeyi coşku ile takip eder.. Onun başka bir türü de Ertuğrul Özkök'tür.. O da kafayı şaraba takmış.. Geceleri uyumak için yatağa girdiğinde şişe saydırarak uykusunu getirir.. Zaten bütün dünya bu ikiliyi öğrenmiş.. Yeni bir lokanta, otel açtılar mı Zafer Mutlu'ya haber veriyorlar.. Yeni bir şarap üretildiğinde de evvela Ertuğrul Özkök'e tattırıyorlar.. Birinden biri "Ihh.. Ihh! Olmamış.." dedi mi o maldan hayır gelmiyor.. Dubai tebligatını alınca fazla direnmedim.. Zafer Mutlu her şeyi organize ettirmiş.. Otel rezervasyonlarından yemek yiyeceğim yeni restoranlara kadar her şey programlanmış, listesi yapılmış.. Bu beni biraz burdu tabii.. Yanlış anlamış olmayayım ama bana biraz güvenmiyorlarmış gibi geldi.. Parayı elime vermiyorlar.. Buradan da belli ki "Ucuz bir otel bulurum, ekmek arası döner yerim, sonra da söyledikleri yerleri sanki görmüş gibi kafadan yazarım.. Böylece paradan tırtıklarım.." diye düşünmüşler.. Tedbiri önceden alıp "yaratıcılığımı.." bütün noktalardan tıkamışlar..

Barhanamızı yükledik, dedikleri gibi Emir Ateş'in uçağına binip akşamın sekizinde İstanbul'dan yola çıktık.. Üç saat yirmi dakikalık uçuştan sonra Dubai'ye indik.. Önceden tembihlemişlerdi.. Uçaktan çıkınca sağına soluna bak, seni sarı ceketli kızlar karşılayacak, diye.. "Tanır mıyım, niye karşılıyorlar?" diye diyecek olmuştum.. "Orasına karışma, seni bulduklarında kendini tanıt, dediklerini yap.." demişti.. Söylediğine göre kısmetime düşen sarı ceketli kız beni otelime kadar götürecekmiş.. Dubai'ye paketleniyoruz, elden teslim edileceğiz yani.. Nitekim dediği gibi oldu.. Uçağın yanaştığı körükten geçip de salona çıktığımızda bir sürü sarı ceketli kız bekliyordu.. Birbirinden güzel kızlar.. Hepsinin elinde karşılayacakları yolcunun adı yazılı birer tabela..

Yazarınız kadersiz..
En güzelinden başlayıp her birine ayrı ayrı seyirttim.. Tabelalarda adımı göremiyorum.. O değildi, bu değildi derken elinde "Mr. Duman" tabelasını taşıyan biriyle burun buruna geldim.. Gelmez olsaydım.. Sanki bilerek en çirkinini seçip bana yollamışlar.. Ulan nedir bu? Turistik göreve mi çıktık, bekârları ıslah programına mı alındık, belli değil. Mecburen kendimi tanıttım.. Kız cilveli cilveli pasaportumu istedi.. Kâğıtlarımı aldı.. Cilvesi filan beni hiç ırgalamıyor.. İki tahta kaşık bulup şıkır şıkır oynasa umurum olmaz.. Beni peşine takıp götürdü.. Bir ofis masasındaki görevliye pasaportumu ve evraklarımı gösterdi.. Pasaport kuyruğuna hiç girmeyip, sanki VIP yolcusu gibi, bütün kapılardan elimizi, kolumuzu sallayarak geçip; bagajların alınacağı yere geldik.. Bagajımızı aldık.. Kızın yedeğinde bekleyen hamal bavulumuzu dışarıya kadar taşıdı.. Dışarıda otelin gönderdiği beyaz bir otomobil bekliyordu. Otelden gönderdiklerini sonra anladım.. Sarı ceketli kız beni şoföre teslim etti.. İşini bitirdiğinden elimi sıkıp gitti..

Bu hizmet "Merhaba.." denilen bir servisin işiymiş.. Turisti kapıdan karşılıyorlar, VIP muamelesi yapıp standart prosedürden geçirmeden oteline kadar teslim ediyorlar.. Hizmetin karşılığı 75 dolar.. Bindiğim otomobil de VlP'lere lâyık bir şey çıktı.. Rolls-Royce.. Şoför yola koyulmadan önce serinlemem için elime buz gibi ıslak bir havlu verdi. Bir şişe de Evian suyu ikram etti.. Kucağıma bir demet gül koyup ondan sonra kontağı çevirdi..

Otele buyrun..
Gerçi "durduk yerde dingildeyen işgilli yüzük.." türünden biri değilim ama Allah insanın yüreğine kuşkuyu sokmasın.. "Bre aman bu nedir?" diye kıvrandırır.. Karşılama faslı neyse de.. Bu Rolls-Royce arabanın içinde işim ne? Kucağıma ne diye bir demet gül kondu? Gazetenin görevle gönderdiğini bilmesem "Meraklısına çattık" diyeceğim.. Ayrıca Rolls-Royce'a para ödeyecek miyim, onu da kestiremiyorum.. Ya adam "Buyur paşam geldik.. Taksimetre 700 dolar yazdı.." derse ne yaparım.. Oralarda hücceten ölürüm herhalde.. Bereket demedi.. Otele transfer ücreti de İstanbul'dan ödenmiş.. Rolls-Royce'un kirası 70 dolarmış.. Zaten taksi ile gelsen 50 dolar yazıyor.. Zenginlik bunları böyle azdırmış işte.. Otelin ana kapısına 200 metre uzaktaki bahçe girişine geldik.. Orada nizamiye gibi bir şey kurmuşlar.. Güvenlikçiler kimlik sorduktan sonra bıraktılar.. Demek ki otele çat kapı girilmiyor.. Lokantasından neyimden sebepleneceksen ille de orada kalacaksın.. Kapıya yöneldik.. Dubai'nin gururu yedi yıldızlı Burj Al Arab Oteli'nin yüz metrelik bir yelkene benzetilen ön cephesi bütün ihtişamı ile karşıdan görünüyordu..

* Yarın: Eğer burası otelse diğer beş yıldızlılar ne?

DİĞER YENİ YAZILAR