Köşe yazarından garantili (..) bakımı

Haberin Devamı

Bildiğiniz “Gazeteci-Yazar” tarifinin devri bitti.. Artık köşe yazarıysan kendine yeni bir ek unvan bulacaksın.. “Tesisatçı-Yazar” mı olur, “Kaportacı-Yazar” mı orasını bilmem.. Eğer bulamazsan aç kalırsın..

Tezim şudur:

Gazeteye “Yıllık iznimin bir kısmını kullanacağımdan..” notunu koyup bir süreliğine ortadan kaybolan köşe yazarlarının çoğu ek iş yapıyor..

Teknik açıklaması:

Köşe yazarı esnafının “yıllık izninin”ne miktarda olduğu belli olmadığından ikinci bir işe bolca zaman ayrılabiliyor..

Köşe yazmak, ikinci bir işte çalışmayı engellemiyor..

Sebep?

Maaşlara bakıldığında köşe yazarı esnafının kısm-ı umumisi “açlık sınırının altında” kalıyor..

***

Söylerken içim parçalanıyor ama ben dilenen köşe yazarı bile gördüm..

Tamam.. Yeni Cami önünde mendil açmıyordu ama öyle yazılar yazıyordu ki hükümet adamlarından okuyanı varsa, biri bile gönül huzuru ile orucunu açamaz..

Sebep olan hükümet adamları sandıklarından bulsunlar..

ESKİ DEVELER..

Heeeyt yavrum heeyt!

Bir zamanlar bu mesleğin erbabı, maaşını dolar olarak alırdı.. Hem de doların dolar olduğu yıllarda..

Şimdi iki üç köşe yazarı bir araya geldi mi lafın ucu muhakkak o eski günlere geliyor..

“Ben şu kadar dolar maaş alıyordum, öbürü bu kadar dolar alırdı..” cümleleri havada uçuşuyor..

Yaşlıların deyişi ile “Eskiden develer hurma s....dı” muhabbeti başlıyor..

Ne günlerdi onlar..

Çankaya adamı Ahmet Necdet Sezer elinde Migros torbası alışverişten dönerken, köşe yazarı esnafının dört çekerli Jeep’leri Tekirdağ’a köfte almaya giderdi..

Dönerken de makam şoförleri E-6 yolunda dolarına yarış yaparlardı..

(Çok mu salladım ne?)

Ben, fitresini açlıktan kırılan Sudan’a ekonomik yardım niyetine yollayan köşe yazarlarını hatırlarım..

(Burası bana da bir tuhaf geldi..)

Gazete yönetimleri de köşe yazarlarını el üstünde tutardı..

Köşe yazarı o kadar kıymetliydi..

Bir gazete patronu, öbür gazeteye bir köşe yazarı verdi mi karşılığında en fanatiğinden üç spor yazarı, iyisinden dört muhabir, iki genel müdür yardımcısı, bir ekonomist bir de gurme alırdı..

(Artık kendimi tutamıyorum..)

Fazla gazetelerinden birini verip yerine köşe yazarı alan patronlar bile vardı.. (Biri bana vursun..)

Artık bir köşe yazarı veriyorsun.. Yanına plastik ibrik ile iki avuç mandal koymazsan hiçbir gazete sahibi almıyor..

Köşe yazarını, okunmuş gazete ile değiştiren bile var..

Piyasa öyle bir düştü ki köşe yazarı transferini sıradan bir tüketici meselesi haline getirdiler..

Yakında gazete eklerinde “Köşe yazarı transfer ederken nelere dikkat etmeli?” türünden uyarı yazıları çıkarsa hiç şaşmam..

***

O uyarı yazılarının içine de sıkılmadan yazarlar:

Köşe yazarını transfer ederken gözlerine bakın.. Gözleri bulanık, altı torbalıysa bayat fikirleri vardır..

Durup durup aynı şeyleri yazan köşe yazarının kafasını elinizle yoklayın..

Bıngıldak dediğimiz yere denk gelen tepe noktası beklemiş kavun gibi yumuşamışsa bunuyor demektir..

ÇARE ARANIYOR

Patronların kapısına dayanıp zam istemek de meseleyi halletmiyor..

Gazete sahipleri ile CEO’ları öyle talimli ki.. Hangisinin yanına para lafını açmaya gitsen anında “Battık, batıyoruz..” ağlaması başlar..

O kadar da acıklı ağlarlar ki..

Ağlaşırken kullandıkları cümleleri alt alta yazıp güfte niyetine erbabına verin..

Dr. Nevzat Atlığ yönetimindeki Türk Sanat Müziği korosu bile “Battık, batıyoruz..” şarkısını daha hicranlı icra edemez..

Dikkatimi çekti..

Gazetelerin kârları açıklandığı zaman ortada bir tek ağlayan bulamazsın.. Hepsi de sanki tesadüfmüş gibi aynı anda yurt dışına tatile giderler..

Köşe yazarını kaderi ile baş başa bırakırlar..

***

Günün sorusu:

Bir köşe yazarının, üstelik pembe kafa kâğıdı taşıyan nisa taifesinden köşe yazarının ek iş yapabilmek için “tesisatçılık kursuna” gitmesi kader midir?

Sonunda o da geldi başımıza..

Kadın yazarlarımızın en ünlülerinden biri “ek iş yapabilmek için” tesisatçılık kursuna yazıldı.. Elinde İngiliz anahtarı, cıvata sökeceğim diye yerlerde sürünüyor..

YENİ LÜGAT

Haberim yoktu, yani daha duymamıştım..

Yazılarını okuyordum ne var ki kullandığı teknik deyimlere bir mânâ veremiyordum..

“Bu ilişki su sızdırmaya başladı, belli ki contayı yenilemek lazım..”

Okuyunca “Hayda!” diyorsun..

“Böyle beraberliklerden kadınlara hayır gelmez.. Sifonu çekin, gitsin..”

Tövbe estağfurullah!

Meğer bu lafları yazıldığı tesisatçılık kursundan kapmış.. Eskiden gazetede yazısını yazdı mı çantayı kapıp dışarı fırlardı..

Doğruca pilates kursuna.. Vücudunun neresinde elli gram fazlalık hissediyorsa oraları eritmeye..

Şimdi yazı biter bitmez ofisten fırlıyor.. Bozuk tuvalet sifonunu tamir etmeyi öğreniyor.. Şofbenleri söküp takmayı belliyor.. Mutfakta borular tıkandığında tezgâhın altına yatıp yumruk kadar vidaları zorluyor..

Geçenlerde mağaza mağaza dolanmış.. Acaba Gucci’nin tesisat çantası var mı diye saatlerce aranmış..

***

Hayata tutunmak için gösterdiği azmi saygı ile karşılıyorum.. Endişem iki farklı işin arasında kalıp sapla samanı karıştırması..

Yakında köşesine yeni işiyle ilgili bir iki ilan tıkıştırırsa ona da şaşmam..

“Bozuk kombiler itinayla tamir edilir..”

“Köşe yazarından garantili kalorifer bakımı..”

“Arayın, su tesisatınızı elden geçirelim..”

Türkiye’de fikir hayatının geldiği yer burasıdır işte..

Çok şükür bugüne kadar ikinci bir işe ihtiyacım olmadı.. Yine de kendi başıma kaldığımda kafama takılmıyor değil..

Mersin taraflarına gidip koyun toplasam, diyorum.. Önümüz kurban.. Gazete okurunu etinden, sütünden, derisinden faydalandırsam..

Durun bakalım.. Hayırlısı ile sürgünden bir döneyim de..

DİĞER YENİ YAZILAR