Mızıkçı!

Haberin Devamı

Yakan top, saklambaç, körebe, beştaş... Bilirsiniz, bunlar bizim çocukluğumuzun oyunları. Kızlar ip atlar, seksek oynar; erkekler topaç çevirir, misket oynar, maç yaparlardı. Hatta mahalle maçları filan olurdu. Büyük çekişmelere sahne olan bu maçlar, genellikle kavgayla biterdi. Mahalle maçlarının sonu, mahalle kavgalarına dönüşürdü... Akşamüzerleri oynanan bu oyunların tartışması yatana kadar devam ederdi. Bazen olaya büyükler de müdahil olur, böylelikle olay ailevi bir boyuta ulaşırdı...

Çok çekişmeli geçen bu oyunların birtakım kuralları vardı. Takım kurarken bile, her şey adilane olurdu. N’apardık, hatırlasanıza: ‘Aldım, verdim, ben seni yendim’ diyerek adımlar, kimin ayağı ötekinin ayağına basarsa eleman seçme önceliği onun olurdu. Kurallar baştan koyulur, herkes bu kurallara uyardı. Uymayanlara, kuralları değiştirenlere ‘mızıkçı’ denirdi. ‘Mızıkmak, mızıkçı olmak’ pek hoş karşılanan şeyler değildi. Uyumsuzluğun, kural tanımazlığın, başına buyruk olmanın göstergesi olarak kabul edilirdi. Mızıkçılar dışlanır, bir sonraki oyuna alınmazlar; daha doğrusu cezalandırılırdı. Taa ki düzelene kadar... Küçücük yaşta, hayatın daha başında, cahil ve toy kafalarımızla bile, oyun oynanırken kurallara uymanın erdem olduğunu ve buna uymanın gerekliliğini anlayabilmişiz.

***


1 milyon 840 bin gencimizin oynadığı bir oyun var ancak bu oyun, bizim oynadığımız oyunlar kadar eğlenceli ve zevkli değil. Ötekinde kavga bile olsa, yine de bir güzelliği ve saflığı vardı. Gençlerimizin girdiği bu oyun, acımasız ve kuralsız! Yılda bir iki kez yapılıyor ama kimse bu oyunu oynamayı pek istemiyor, hatta beklemiyor bile. Gelmesin istiyor çoğu genç. Oynanan oyunun adı: Komedi!

Bu oyunda kural yok, düzen yok, takan yok ama mızıkçı var. Oyunun sonuna gelmişiz, neredeyse oyun tamamlanıyor, mızıkçı çıkıyor ve diyor ki: ‘Ben, kuralları değiştirdim!’

***


1988 yılından beri bu işin içindeyim, 1974 yılından bu yana da bu sınavlar yapılıyor. İlk kez böyle bir uygulamayla karşılaşıyorum. Sınava 3 hafta kala sistem değişiyor. Yapılan bu değişiklik, öyle eften püften bir değişiklik de değil, bayağı okkalı bir değişiklik! Eğitim-öğretim ve ölçme-değerlendirmede temel bir prensip vardır: Yapılanların pedagojik formasyona uygun olması gerekir! Pedagoji bilimi, kendi altında farklı alanlara ayrılır. Bunlardan biri de ‘Eğitim Pedagojisi’dir.

Pedagojinin hizmet anlayışı, ‘eğitim sürecinde yapılan yanlışların düzeltilmesi’dir. Şimdi biri bana söylesin; yapılan bu AÖBP değişikliğinin pedagoji bilimiyle uzaktan yakından bir ilgisi var mı?

***


Evet, AÖBP‘ye karşıyız. Eminim ‘Çarşı’ da karşıdır ama ‘şimdi’ kaldırılmasına taraftar değiliz. Yeri ve zamanı son derece yanlış. Bu durum başarılı okulları, başarılı öğrencileri cezalandırmaktan başka bir işe yaramaz.

Sayın Bakan, Sayın YÖK Başkanı; n’olur bu işe bir el atın. Yapılan komedi, adama gülerler. Dünyanın neresinde görülmüş, sınava 3 hafta kala sistem değişikliği yapıldığı (biz hariç tabii)! Okullarda notlar teslim edildi, tam o aşamada bu karar çıktı. Ne tesadüf değil mi? ‘Yorgan gitti, kavga bitti’ misali... Akıllarınca notların yükseltilmesini önlediler. Aferin, kocaman bir aferin. Bunu başardınız, ama şimdilik, sadece bu yıllık! Ya seneye?

***


Geçtiğimiz cuma bir devlet okulundayım, müdürle bahçede oturuyoruz. Söz döndü dolaştı bu konuya geldi. Okul, İstanbul’un, hatta Türkiye’nin iyi okullarından biri... Müdürün ağzından çıkan şu cümle geldiğimiz noktayı çok güzel özetliyor: ‘Bileydik, notları şişirirdik.’

Alın size 4+4+4!

Sayın Milli Eğitim Bakanım,

Size çok önemli bir şey soracağım ve bunun yanıtını sabırsızlıkla bekleyeceğim. Şunu da belirteyim, bu sadece bir duyum. Sizden, bunun doğruluğunu veya yanlışlığını rica edeceğim. Sadece içim rahat etsin diye soruyorum: Bu değişikliği daha önceden bilen okullar, okul idarecileri var mıydı? Şayet varsa, bunlar çocukları mağdur olmasın diye Açıköğretim Lisesi’ne geçirdiler mi? Geçen yıl AÖL’ye nisan, mayıs ve haziran aylarında kaç çocuk kayıt olmuştu? Bu yıl, yine bu üç ayda kaç çocuk kaydoldu? Bunları bir öğrensek de içimiz rahat etse... Sonra biz de desek ki, ‘bu bir şehir efsanesiymiş!’

***


Yargı yolu açık, bu değişiklik yargıya gider. Yargı kararını bilemem ama bence yargıdan döner, dönene kadar da ‘hop oturup hop kalkarız.’ Bu işlerden sorumlu devlet kuruluşları arada bir beni ‘arama konferansları’na davet ederler. Hiç birine katılmam. Neden mi? Değişen bir şey olmuyor da ondan. ‘Neyi ararlar’ onu da anlamam. Bir de ‘komedi’ oyununun parçası olmak istemiyorum!

DİĞER YENİ YAZILAR