İktidar gazeteciyi bozar

ABD ne zamandır Irak'tan asker çekmeyi, hatta tamamıyla çekilmeyi konuşuyor. Savaş cephesinde Başkan George W. Bush, yardımcısı Dick Cheney ile sayıları ve etkileri giderek azalan birkaç yeni muhafazakâr (neo-con) yazardan başka kimse kalmadı gibi

Haberin Devamı

ABD ne zamandır Irak'tan asker çekmeyi, hatta tamamıyla çekilmeyi konuşuyor. Savaş cephesinde Başkan George W. Bush, yardımcısı Dick Cheney ile sayıları ve etkileri giderek azalan birkaç yeni muhafazakâr (neo-con) yazardan başka kimse kalmadı gibi. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld-ki Neo-conların en nefret ettiği isimdir-birdenbire, Irak'ın işgali kararının kendisine sorulmadan alındığını ifşa ediverdi. Dışişleri Bakanı Condeleezza Rice, savaş öncesi ve işgalin ilk yıllarında Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak hep yanında olduğu Bush'un günahlarından pay almamak için yoğun bir çaba içersinde. Önümüzdeki yıl yapılacak ara seçimler nedeniyle birçok Cumhuriyetçi Partili Kongre üyesi de çoktan "güvercin" kesilivermiş durumda.

Zaten Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları, Rumsfeld hariç, tepeden tırnağa yenilenmiş, neo-conların çoğu tasfiye edilmişti. Kimilerine göre gitme sırası, sağ kolu Lewis Libby'yi "Plamegate Skandalı" nedeniyle kaybeden Cheney'de. Aynı skandalın onun da başını yiyebileceğini düşünenlerin sayısı hayli fazla. Bütün bunlara, Bush'un yeniden içkiye başladığı ve Cheney ile ne zamandır görüşmediği gibi rivayetleri de ekleyin...

Kitle imha kadını
Bütün bu siyasi krizler, devletin tüm kademelerini saran yolsuzluk ve usulsüzlük silsilesiyle birlikte ve içice yaşanıyor. Amerika'daki çözülmeden, sistemin en önemli halkalarından olan medya da birinci derecede etkileniyor. Önce aldıkları yüklü paralar karşılığı Bush yönetiminin propagandasını yapan ünlü gazeteciler deşifre oldu ve dışlandı. Ardından CIA ajanı Valeri Plame'in isminin sızdırılması üzerine açılan soruşturmayla hükümet (hatta devlet) ile medya arasındaki "al gülüm ver gülüm" ilişkileri ortalığa saçıldı.

Başta kendini "özgürlük kahramanı" olarak lanse etmeye çalışan New York Times gazetesinin starı Judith Miller'in şahinin önde gideni olduğunu öğrendik. Saddam Hüseyin'in kitle imha silahları olduğu yalanını en etkili bir şekilde yayan isimlerden olan Miller'i, kendi gazetesinin yazarı Maureen Dowd "Kitle İmha Kadını" ilan etti. Miller artık Times'da yazmıyor...

Ne iyi abimizdin Woodward
Miller'in ipini çekenlerin başında, rakip gazete Washington Post geliyordu. Ama araştırmacı gazeteciliğin en büyük ismi ve Post'un starı Bob Woodward'un Plame'in adını ilk öğrenen gazeteci olduğu ve bunu iki yıldır patronundan bile gizlediği belli olunca işin rengi değişti. Woodward özür diledi, Genel Yayın Yönetmeni Leonard Downie, Post'un görüş sayfasını hazırlayan ekip ve gazetenin medya eleştirmeni Howard Kurtz da bunu kabul etti. Ama okuyucu affetmedi. Nihayet ombudsman Deborah Howell öldürücü darbeyi vurdu ve Woodward'un günahlarını peşpeşe sıraladı. O da pekala gidebilir.

Bizde yaprak kımıldamıyor
Evet, iktidar gazeteciyi bozuyor. Fakat Amerikan sistemi, Bush'la ya da Bush'suz kendini onarabilecek güç ve imkanlara sahip. Amerikan medyası da, içindeki bozuk unsurları ayıklayarak bu sürece ayak uydurmak derdinde.

Peki bizde durum ne? Bir anı:

1 Mart 2003 günü, NTV'nin canlı yayınında TBMM'nin İkinci Tezkere'yi reddetmesinden duyduğum memnuniyeti açıkça dile getirmiş ve bazı meslektaşlarımın hışmına uğramıştım. İçlerinden biri beni, "Şimdi seviniyorsun, ama yarın ekonomik kriz çıkar ve işinden olursan ne olacak?" diye uyarmıştı. O günden sonra o arkadaşımla, Ankara, Washington ve New York'ta defalarca karşılaştım. Her seferinde, kamuoyunu yanlış yönlendirmiş olduğu için köşesinden özür dilemesini istedim. Bildiğim kadarıyla böyle bir yazıyı henüz kaleme almadı.

DİĞER YENİ YAZILAR