Kürt baharına Öcalan damgası

Haberin Devamı

Dün Berlin’de Alman Uluslararası Güvenlik İlişkileri Enstitüsü ile Sabancı Üniversitesi’ne bağlı İstanbul Politikalar Merkezi birlikte “Türkiye ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika’da Temel Sorunlar” başlıklı bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi. Çoğu Türkiye ve Almanya’dan araştırmacılar, diplomatlar, akademisyenler, siyasetçiler ve gazeteciler bir gün boyunca Suriye, Mısır, Irak ve İran’daki gelişmeleri ve bunların Türkiye’ye etkilerini tartıştılar.

Ben de “Orta Doğu’da Kürt hareketi” başlıklı bir sunuş yaptım ve dünya çapındaki Kürt nüfusunun onda birini bile oluşturmayan Suriye Kürtlerinin bugün sadece genel olarak Kürtlerin değil aynı zamanda bölgenin kaderinde de ne kadar etkili olduklarını anlatmaya çalıştım.

Kürt baharı

Bölgemize uzun bir süre “Arap baharı” konsepti damgasını vurdu. Tunus, Libya, Mısır derken sıranın Suriye’ye gelmesini bekledik ancak bir yıl içinde film geri sarmaya başladı. Öncelikle Esad rejiminin kolay kolay pes etmeyeceği ortaya çıktı. Ardından Mısır’da Müslüman Kardeşler’den cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi askeri darbeyle devrildi; Tunus’ta yeni kurulmuş olan düzen sallandı...

Buna karşılık Kürtler Orta Doğu’nun yeni yükselen gücü olarak ortaya çıktı. Burada en belirleyici etken hiç kuşkusuz, Türkiye’de Abdullah Öcalan merkezli yeni bir çözüm sürecinin başlatılmış olmasıdır. Ancak şunu da unutmamalıyız: Eğer Suriye’de, Türkiye sınırına yakın bölgelerde PYD‘ye (Demokratik Birlik Partisi) bağlı Kürtler ellerinde Öcalan posterleriyle sokaklara dökülmeseydi hükümet bu süreci başlatmayabilirdi. Suriye Kürtlerinin “Rojava devrimi” dediği olay Ankara’nın Suriye üzerine hayallerinden vazgeçip gerçeklerle yüzleşmesinde tetikleyici rol oynadı.

Öcalan-Barzani ilişkisi

Bugün Kürtler, sayıca en kalabalık oldukları Türkiye ile en az oldukları Suriye’de ciddi anlamda inisiyatif alıyorlar. İran Kürtleri şu anda sakin ancak onlar içinde de en etkili gücün, Suriye’deki PYD gibi Öcalan/PKK çizgisindeki PJAK (Özgür Yaşam Partisi) olduğunu biliyoruz. Tam da böyle bir konjonktürde Başbakan Erdoğan’ın Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’yi Diyarbakır’a çağırmış olmasının ardında, Öcalan ve PKK’yı dengeleme niyeti olduğu açık. Peki bu ne kadar mümkün? Dün Berlin’deki toplantıda bu soru sorulunca, Kürtler için bir Diyarbakır, hatta İstanbul’un Erbil’den kat kat önemli olduğu, dolayısıyla tüm Kürtlerin liderliğinin Irak’a taşınmasının gerçekçi olmayacağı cevabını verdim. Buradan Barzani’nin (ve dolayısıyla Irak Kürtlerinin) de Öcalan çizgisine gelmek zorunda oldukları sonucu çıkarılmamalı.

Peki ne olabilir? Dört ayrı ülkeye bölünmüş olan Kürtleri nasıl bir geleceğin beklediği, onlar için en hayırlısının ne olacağı sorusuna şu ana kadar verilmiş yegâne elle tutulur cevap Öcalan tarafından geliştirilen “demokratik konfederalizm” önermesi. Ne küresel, ne bölgesel güçlerin, ne de PKK dışındaki Kürt siyasi aktörlerin bu konuda herhangi bir yol haritaları var veya var da öyle iyi saklıyorlar ki göremiyoruz.

Hâl böyle diye Kürtlerin “demokratik konfederalizm”e yazgılı oldukları sonucuna varmamız şart değil. Lakin diğer aktörlerin bu konudaki suskunlukları veya hazırlıksızlıkları nedeniyle Öcalan ve PKK’nın hareket alanı alabildiğine genişliyor.

DİĞER YENİ YAZILAR