Arap Baharı’nın kalbi Tunus’ta atıyor

Haberin Devamı

Benim de dahil olduğum çok kişi Arap baharının Tunus’tan başlamasına şaşırmıştı ancak bu Gül için sürpriz olmamış. Gül, “Tunus petrol zengini olmadığı için güçlü ve dinamik orta sınıfa sahip. Devrim de esas olarak onların eseri” dedi

4 Ekim 1996 günü Refahyol hükümetinin başbakanı Necmettin Erbakan, işadamı ve gazetecilerin de dahil olduğu kalabalık bir heyetle Afrika gezisinin startını verdi. Akşam inilen Kahire’de küçük çaplı bir bayrak ve karşılama skandalı bizleri bekliyordu. Mısır’ın tek hakimi olan Hüsnü Mübarek’in bu ziyarete “kerhen” onay vermiş olduğu iddiaları ertesi günkü yavan ve tatsız görüşmeyle doğrulandı. Zaten Mübarek’in daha önceki Türkiye ziyaretinde Erbakan’la buluşması da sorunlu geçmişti. Erbakan kendisini “Müslüman Kardeşler’e kötü davranmayın. Onları tanırım, iyi insanlardır” diye uyarınca Mübarek “Çok seviyorsanız hepsini size yollayalım” karşılığını vermişti.

Bir sonraki durak Libya’ydı. Fakat o tarihte uluslararası uçuş yasağı olduğu için önce Tunus’a uçmak, ardından karayoluyla Libya’ya ulaşmak gerekiyordu. Bu nedenle Dışişleri Bakanlığı Tunus’u da resmi ziyaret kapsamına almak istemiş ama bu ülkenin tek adamı Zeynel Abidin Bin Ali, Erbakan’ı kabul etmek istemeyince sadece transit geçiş için Cerbe Adası kullanılmıştı.Arap Baharı’nın kalbi Tunus’ta atıyor

Libya’da yaşananlarsa herkesin malumu: 6 Ekim akşamı çöl ortasındaki bir çadırda gazsetecilerin önünde Libya diktatörü Muammer Kaddafi peşpeşe sıraladığı eleştiri, öğüt, hakaret vb. ile belki de cumhuriyet tarihimizin en büyük diplomatik skandalının yaşanmasına neden olmuştu.

Her şey kökten değişti

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Tunus’a uçarken o günler aklıma geldi. O tarihte Devlet Bakanı olan Gül’ün, Kaddafi’nin o inanılmaz sözleri üzerine çadırı nasıl sessiz sedasız terk etmiş olduğunu hâlâ dün gibi hatırlarım. Ama yaklaşık 16 yılda çok ama çok şey değişti, hatta tepetaklak oldu. Sırayla gidelim: Mübarek kafes içinde yargılanıyor, ülkenin yönetiminde başta Mü slüman Kardeşler olmak üzere İslamcıların ağırlığı çok açık.

Bin Ali çoktan ülkesinden kaçıp kapağı Suudi Arabistan’a attı bile. Ve Tunus’taki seçimlerden Erbakan’ın yakın dostu Raşid El Gannuşi’nin lideri olduğu Ennahda partisi birinci çıktı. Tabii en talihsizi bizzat vatandaşları tarafından linç edilen Kaddafi oldu. Libya’da da İslamcıların önde gelen siyasi güçlerden biri olduğunu biliyoruz.

Ya Türkiye? Erbakan bir yıl önce hayatını kaybetti ama onun öürencileri yaklaşık 10 yıldır ülkeyi tek başlarına yönetiyorlar; Mübarek, Bin Ali gibi isimlerin pek sevdiği askeri büyük ölçüde etkisizleştirip siyasetin dışına ittiler ve Mısır, Tunus, Libya gibi ülkelere de, en azından buralardaki İslami hareketler ilham kaynağı oluyorlar.

Gannuşi faktörü

Uçakta Gül ile Tunus üzerine uzun uzun sohbet etme imkanımız oldu. Benim de dahil olduğum çok kişi Arap baharının Tunus’tan başlamasına şaşırmıştı ancak bu durum Gül için hiç de sürpriz olmamış. “Tunus petrol zengini olmadığı için çok güçlü ve dinamik bir orta sınıfa sahip. Devrim de esas olarak onların eseri” diyen Gül, Tunus’un Arap Baharı’nın etkisindeki tüm ülkeler için örnek oluşturduğunun altını çizdi.

28 Şubat döneminde İngiltere’de sürgünde yaşayan Gannuşi’nin Erbakan’ı ziyaretinin ve kıldığı namazın bile bazı gazetelerin birinci sayfasında “irtica kanıtı” olarak kullanılmış olduğunu hatırlatan Gül sözlerini şöyle sürdürdü: “Halbuki benim de yakından tanıdığım Gannuşi çağdaş yaşam tarzıyla İslam’ı bağdaştırma gayreti içindeki bir filozoftur. Demokrasi, kadın gibi zor meseleleri cesaretle tartışmış, bu yüzden çile çekmiş, yıllarca sürgünde yaşamış biridir.”

Ben de İslami hareketler üzerine çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra Gannuşi’nin adıyla ve eserleriyle tanışmıştım. İslamcıların ezici bir çoğunluğunun demokrasiyi “beşeri ideoloji” diye damgalayıp karşılarına aldığı bir dönemde demokrasiyi Müslüman toplumların kurtuluşu için bir tür “olmazsa olmaz” şeklinde tarif eden Gannuşi belki yalnızdı ancak geçen süre zarfında birçok İslamcı da onunla aynı çizgide buluştu.

Bugün Tunus’ta ilginç bir bir arada yaşama deneyimine tanık oluyoruz. Nahda ile Cumhuriyetçi Kongre Partisi ile Ettakatol’un oluşturduğu üçlü koalisyon hükümetinin başında Nahda Genel Sekreteri Hamadi El-Cibali yer alıyor. Ettakatol lideri Mustafa Bin Cafer kurucu meclis başkanlığını üstlenirken, cumhurbaşkanlık makamında, Gannuşi’nin yakın arkadaşlarından, sol kimliğe sahip insan hakları savunucusu ve Cumhuriyetçi Kongre Partisi lideri Munsif Merzuki oturuyor. Gannuşi ise parti liderliğine ek olarak devlette herhangi bir makama talip olmamamakta ısrarlı. Enerjisini büyük ölçüde, “İslam’ın demokrasi ve modernizm ile çatışma içinde olmadığını vurgulama” iddiasının taşıyacak olan yeni anayasa çalışmalarına hasretmiş durumda.

Tunus gerçekten çok önemli çünkü eğer Tunus başarılı olursa bu diğer İslam ülkeleri için de olumlu bir örnek olacaktır. Olmazsa tam tersi bir durum yaşanır. Şimdilik burada keselim ve bugünkü Gül-Gannuşi buluşmasından gözlemleri de içerecek şekilde Tunus konuşmayı yarın sürdürelim.

‘Rejim zulumle olmaz’

YASEMİN Devrimi ardından Tunus’a Cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyareti gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kartaca Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki tarafından resmi törenle karşılandı. ’Yasemin Devrimi’nden bu yana Türkiye’nin Tunus’a yakın ilgi gösterdiğini, yanında bulunarak devrimi destekleyen ilk ülkelerden olduğunu söyleyen Gül, “Bugün Suriye’de olup bitenler karşısında duyarsız kalması mümkün değil. Hiçbir rejim zulümle, diktatörlükle baki olamaz. Bugünkü çağda, Akdeniz’in kıyısında bu mümkün değil. Suriye’deki bu baskıcı rejimin devam etmesi mümkün değil.”

DİĞER YENİ YAZILAR