Aslında göbeğini kim kaşıyor?

Haberin Devamı

Dün sizlere olağanüstü ilginç bir kitap önermiştim: Ateş İlyas Başsoy’un “AKP Neden Kazanır? CHP Neden Kaybeder?” adlı kitabını, pekala “CHP nasıl kazanır? AKP nasıl kaybeder?” sorularının yanıtlarını aramak için de okuyabilirsiniz. Başsoy, 2009 yerel seçimlerinde Antalya’da CHP adayı Prof. Mustafa Akaydın’ın zaferle sonuçlanan kampanyasını yürüten ekibin başı. Kitabın ilk bölümünde, CHP’lilerle çalışmayı nasıl “başardığını” ve kampanyanın adım adım gelişimini hayli akıcı, esprili ve lafını esirgemez bir şekilde anlatıyor. Dolayısıyla Başsoy’un reklamcılıktan önca mizah yazarlığı yapmış olduğunu öğrendiğinizde şaşırmıyorsunuz.

Kitabın ikinci bölümündeyse Antalya referansıyla CHP’nin genel seçim kampanyasına talip olan Başsoy ve ekibinin, ana muhalefet partisinin kemikleşmiş yapısını nasıl aşamadığını ayrıntılarıyla öğreniyor ve açıkçası hiç şaşırmıyoruz.

Çalışan kazanıyor

Bu kitap, büyük ölçüde yazarının üslubu nedeniyle, bir dizi polemiğe yol açmaya aday. Fakat biz bunları bir kenara bırakıp Başsoy’un neyi can damarından yakalamış olduğunu tartışalım.

Kitabı okurken aklıma, 1994 yerel seçimleri sonrası Şahin Alpay’ın benimle yapmış olduğu bir mülakat geldi. Şahin Abi o mülakatın başlığına son derece isabetli bir şekilde, benim “Refah çalıştı, hak etti, kazandı” sözlerimi çıkartmıştı. O sözler, RP’nin o muazzam seçim zaferini kabullenmek istemeyen kesimlerin bahanelerinin, suçlamalarının karalamalarının vb. tamamen uydurma olduğunu gösteriyordu.

Fakat bu anlayış halen varlığını sürdürüyor. 1995 genel seçimlerinde yine RP’nin, 2002’den itibarense AKP’nin yaşadığı seçim zaferlerinin tümüne gölge düşürme gayretlerine tanık olduk, daha da olacağa benzeriz. Çünkü bu partiler karşısında kronik olarak kaybedenler, bu ülkenin asıl ve tek sahibi olarak kendilerini görüyor ve onların hükümet olmalarını, kendi haklarının gaspedilmesi olarak göstermeye çalışıyorlar.

Kısır döngüyü kırmak

Başsoy ve ekibi bu kısır döngüyü kırdıkları için Antalya’da başarılı olmuşa benziyorlar. Yani gasp edilmiş bir hakkı geri alma gibi saçma ve nafile bir stratejiye kapılıp AKP’ye karşı tamamen reaksiyoner ve dolayısıyla öfke dolu bir kampanya yürütmemişler. Örneğin Prof. Akaydın ilk ziyaretini, kazanacağına kesin gözüyle bakılan rakibi, AKP’li Belediye Başkanı Menderes Türel’e yapmış; billboardlardan AKP Lideri’ne “Başbakanım kızma, mutlu ol” diye seslenmiş ve kendisine slogan olarak Özalvari “Yaparsa Hoca yapar”ı benimsemiş. Zaten kampanyada da yine Özalvari “mega projeler” öne çıkarılmış.

Kuşkusuz birçok kişi, “çatışma” yerine “istikrar”ı temel alan; ideolojik konulara hiç ama hiç girmeyip sadece projelere yaslanan böylesi bir kampanyayı “solcu” değil “sağcı” bulabilir. Ama Antalya örneği, CHP’nin kemikleşmiş tabanının dışına açılmasının, kerametleri kendilerinden menkul bazı sağcı, ulusalcı vb. isimleri transfer etmekle değil söylemini yeniden düzenlemesiyle mümkün olabildiğini bizlere gösteriyor.

100 numaralı adam

Malum her seçimin ardından, RP, FP, AKP gibi partilere oy verenleri “göbek kaşımak”la, “aptal olmak”la suçlamak moda oldu. Tam da bu noktada Başsoy’un kitapta bir CHP yöneticisinden “göbeğini kaşıyan adam” olarak söz etmesinin son derece manidar olduğunu düşünüyorum. Yani belli bir oy yüzdesini, dolayısıyla kendi milletvekilliğini garantiye alıp daha fazlasını elde etmek yerine tembelliği seçenlerin, yenilginin ardından kazananı ve ona kazandıranları suçlaması artık kabak tadı vermiş durumda.

Son bir not: Başsoy kitabında, Mustafa Akaydın’ın seçildikten hemen sonra tarzını değiştirdiğini, vaatlerini yerine getirmek için ciddi adımlar atmadığını ve atacağa da benzemediğini yazıyor. Bu da benim aklıma Kemal Sunal’ın “100 Numaralı Adam” filmini getirdi. O filmde bir raslantı sonucu reklam yıldızı olan Şaban’ın, kendi üzerinden pazarlanan ürünlerin çürük çıkması üzerine yaşadığı çelişki ve isyanı anlatılır...

DİĞER YENİ YAZILAR