Baydemir tutuklanırsa ne olur?

Haberin Devamı

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in “Bir hafta içinde tutuklanabilirim” sözleri acaba kimsede “Nerden çıkartıyor bunu!” şeklinde bir tepkiye yol açmış mıdır? Sanmıyorum. Çünkü 2009 yerel seçimleri öncesi başlayan ve dalga dalga süren KCK operasyonları sonucunda dün DTP, bugün BDP saflarında siyaset yapan çok sayıda kişi ve bu parti listelerinden seçilmiş belediye başkanı, meclis üyesi vb. tutuklandı. Yakınlarda hakkında bazı teknik takip görüntülerinin medyaya sızdırıldığı düşünülürse Baydemir’in de topun ağzında olması şaşırtıcı olmayacaktır.

İyi güzel de, sonra ne olacak? Diyarbakır seçmeni bir sonraki seçimde BDP (veya kapatılırsa yerine kurulacak parti) adayını değil de diyelim ki AKP adayını mı tercih edecek? Hatırılıyorum, 1994 yerel seçimlerinde PKK boykot kararı aldığında Güneydoğu’daki belediyelerin hatırı sayılır bir bölümü Refah Partisi’ne gitmişti. RP’den Diyarbakır Belediye Başkanı seçilmiş olan Dr. Ahmet Bilgin, epey başarılı bir performans göstermiş olmasına rağmen bir sonraki seçimde HADEP adayı Feridun Çelik karşısında kaybetmişti.

Çiller’li günler gibi

Son dönemde Kürt sorunu tartışmalarının KCK operasyonları ekseninde döndüğünü görüyoruz. Son derece doğal ve yararlı olan bu tartışmanın iki ucu var: Bir yanda 1990’lı yıllarda, özellikle Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde izlediği “topyekûn savaş” stratejisini bugünlere taşımak isteyenler, diğer yanda Kürt realitesiyle birlikte “Kürt siyasi hareketi realitesi”ni de ön plana çıkarıp sorunun barışçıl yöntemlerle kalıcı bir şekilde çözülmesini savunanlar.

İkinci grupta yer alan bir gözlemci olarak, birinci gruptakilerin en büyük eksiğinin Kürtlerde son yıllarda yaşanan değişim ve dönüşümü görmemek veya görmek istememek olduğu kanısındayım. Eğer görmüş olsalardı, her baskı politikasının Kürt siyasi hareketini daha da güçlendirdiğini görür, strateji ve taktiklerini ona göre geliştirirlerdi.

Benim gibi barışçıl yöntemleri savunanlar, şu an BDP saflarında siyaset yapan kişilerin belki de “konuşulabilir son kuşak” olduğunu görüyorlar. Yanılmıyorsam bu tespit, Kürt hareketi içindeki en makul isimlerden biri olan, bu özelliğine rağmen ilk KCK operasyonlarından birinde tutuklanan Fırat Anlı’ya ait. “Neden konuşulabilir son kuşak?” diye sorulacak olursa, günümüzde sokaklara dökülen Kürt çocukları ve gençlerin radikalizminin BDP ve hatta yer yer PKK’yı bile aştığının altını çizmek gerekir.

Türkiye’nin önündeki ikilem

Buradan tekrar Baydemir’e dönecek olursak, öncelikle onun, Kürt siyasi hareketi içinde Selahattin Demirtaş, Ayla Akat Ata gibi en sivrilen isimlerden biri olduğunun altını çizmemiz gerekir. Özel olarak Diyarbakır, genel olarak tüm Güneydoğu’da epey popüler olan Baydemir’in, meraklısının dikkatini çeken bir diğer özelliği İslami konulara olan hakimiyeti ve sık sık dini terminolojiye, gayet doğal bir tarzda başvurmasıdır. Nitekim Baydemir gibi İslamiyetle barışık isimler son dönemde Kürt siyasi hareketiyle dindar Kürtlerin arasındaki mesafenin kapanmasında epey rol oynadılar. Bazı çevrelerin Baydemir’i hedef almasında bu özelliğinin de etkili olduğunu rahatlıkla ileri sürebiliriz.

Şimdi Türkiye’nin önünde şöyle bir ikilem var: Kürt hareketi birikimli, becerikli, konuşulup tartışılabilir ve en önemlisi öngörülebilir kişiler tarafından mı, yoksa acemi, beceriksiz, ne zaman ne yapacağı belli olmayan kişiler tarafından mı yönetilirse Türkiye’nin hayrına olur?

Bu soruya şimdilik şöyle bir cevap vereyim: Baydemir gibi siyasetçilere Kürt hareketinden çok Türkiye’nin ihtiyacı var. Onların devre dışı bırakılması Kürt sorununun çözümünü kolaylaştırmaz, tam tersine zorlaştırır.

DİĞER YENİ YAZILAR