Onları izlemek zevk!

Yeni oyunlarının başladığını öğrenir öğrenmez yerimi ayırttım ve eğer her kahkaha gerçekten bir pirzolaya eşdeğerse, o akşam çok fazla kalori aldım...

Haberin Devamı

Yeni oyunlarının başladığını öğrenir öğrenmez yerimi ayırttım ve eğer her kahkaha gerçekten bir pirzolaya eşdeğerse, o akşam çok fazla kalori aldım...

Kendimi bildim bileli izlerim Gazanfer Özcan - Gönül Ülkü Tiyatrosu'nun oyunlarını. Hemen hemen hiçbirini kaçırmadım diyebilirim, benzersiz bir keyiftir onları birlikte izlemek...

Yılların getirdiği muhteşem uyumları, doğal oyunlarıyla büyülenir, zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız.

"Müsteşar Bey"de de öyle oldu. 1964 yılından beri Şehir Tiyatroları'nda oyuncu, yönetmen, (bu oyunu da yönetiyor) dramaturg olarak çalışan, yöneticilik de yapan deneyimli sanatçı Engin Gürmen ile, kendileri dışında tüm rolleri yeni genç sanatçıların paylaştığı Müsteşar Bey'in hikâyesi Büyükada'da bir otelde geçiyor. Vapurda görüp aşık olduğu genç kızı takibederek otele gelen çapkın ve nişanlı genç, kızla evlenebilmek için önüne gelene söylediği yalanlarla oteli arap saçına çeviriyor.

Oyunu zevkle izlerken bir yandan da Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü gibi iki tiyatro ustasının her türlü zorluğa karşın yılmadan sürdürdükleri sanat mücadelesini, genç sanatçılara verdikleri şansı ve gençlerin de tiyatroya ilgisinin, sevgisinin önemini düşündüm. Onların bu coşkusu, bu sevgisi ile televizyonun tiyatroyu öldürdüğüne inananlar haklı çıkmadılar. Tiyatroyu sanattan saymadığını söyleyen yazarlar mahçup oldular.

Türk tiyatrosu onlar ve aynı çabayı gösteren bir avuç insan tarafından ayakta tutuldu. Çok çok değerli sanatçılanmız var bizim. Sahnede var olan, yaşadığını yalnızca orada hisseden, orada nefes alanlar.

Ben onları çok seviyorum. Hepsine hayranlık duyuyorum ve ayakta alkışlama fırsatını da hiç kaçırmıyorum... Size de tavsiye ederim.

Dekolte kadınlar!
Köşe yazarları arasında tesettürle ilgili yazılarında kendilerinin de toplum değerlerine önem veren, muhafazakâr ailelerden geldiğini vurgulayanlar var. Haksız da değiller, tesettürün İsrarla topluma yayılmasını, kadının önce örtüye, sonra toplum hayatının dışında bir alana sokulmasını destekleyenlere karşı çıkarken sanki bunun alternatifi magazin programlarında gördüğünüz "çıplak kadınlar"mış gibi bir yanılgı çıkıyor ortaya.

Hayır, hiç de öyle değil. Kadının bir cinsel obje olarak görülmesi ve bazı kadınların da "kolay şöhret" için bedenini ve ilişkilerini teşhir yolunu seçmesi onaylanacak, beğenilecek bir durum değil. Sadece geri kalmış, iyi/kötü ayırımını yapamayan toplumlarda kendine alan bulan bir durum.

Türkiye'de kendini bilen, aklı başında insanların çoğu giyimi de, davranışlarını da en medeni ve kabul edilir düzeyde ayarlayabiliyor.

Tam bu noktada Ertuğrul Özkök'ün, Perşembe günü Paul Anka konserini anlatan yazısındaki "Başörtülü, türbanlı tek kadın yoktu. Hatta dekolte denebilecek elbiseler giymişlerdi. Ama herkes bu duygulu aile bağları sahnesinden etkilendi" cümlelerine değinmek istiyorum.

O gece "gözlemci gazeteci" olarak ben de salonu dikkatle inceledim (övünmek gibi olmasın detaylar hiç kaçmaz). Evet, Sayın Özkök'ün dediği gibi dekolte denebilecek tek tuk kıyafet vardı, bunların bir kısmı manken ve sanatçılardı. Ama kolsuz elbise giyenler de görülmekle birlikte çoğunluk koyu renkli, uzun kollu kıyafetleri tercih etmişti. Özellikle dikkatimi çektiği için vurgulamak istedim.

Aslında herkes kendi alanı içinde görgü ve toplum kurallarının dışına taşıp fazla abartmadan ne isterse onu giyer, buna karışılamaz. Ama "türban takmayan kadınlar dekolteyi tercih eder" gibi bir yanılgıya da kesinlikle düşmemek gerektiğine inanıyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR