Çeçe sineği mi, tiroid mi?

Turizm Bakanı Koç gönderdiği açıklamanın sonunda beni "katkıda bulunmaya davet etmişti" hatırlayacaksınız

Haberin Devamı

Turizm Bakanı Koç gönderdiği açıklamanın sonunda beni "katkıda bulunmaya davet etmişti" hatırlayacaksınız.

Bugün (ve zaman zaman) bana son gelen konuyla ilgili okur mektuplarından yararlanarak "istek üzerine" birkaç soru soracağım...

"Bakanlık içinden" gönderilen bir mektupta bazıları aşina olduğum, bazılarını ise ilk kez duyduğum bilgiler verilmiş.

- "Aslında Bakan'ın kahvehane açılışında turizm ile ilgili yanlış demeçler vermesi sebepsiz değil. Etrafında turizmden anlayan bir tek bakanlık uzmanı kalmadı." (...)

- "Atilla Koç'un müsteşar yardımcılığına atadığı Ahmet Kara ise makamına oturur oturmaz odasına fıskiyeli bir havuz yaptırdı (yanlış okumadınız makam odasına...)"

- "Taşra teşkilatı ayak uydurmakta gecikmedi. Gazetelerde de okuduğunuz gibi Erzurum İl Kültür ve Turizm Müdürü de kendine çifte cami minaresi olan makam masası yaptırdı."

- "Bakanlık tamamen millî görüşçü müfettişlerin eline geçti. Yalnız merkezde değil, şu anda yurtdışında Kültür ve Turizm ataşeleri olarak Berlin, New York, Londra, Los Angeles, Zürih, Hollanda, Kopenhag, Kahire, Tel Aviv, Makedonya ve Malezya bürolarının tamanının başında müfettişler var. Teftiş ve soruşturma yapmaktan başka iş deneyimi olmayan, turizm konusunda hiçbir bilgisi olmadığı gibi doğru dürüst lisan bilmeyen müfettişlerin yurtdışında nasıl turizm tanıtımı yapacakları herkesin korkulu rüyası oldu."

Şimdi sorulara geçelim: Devletin yüz milyonlarca dolarının deneyimsiz bir müfettiş grubuna bırakıldığı doğru mu?

Turizm ataşeleri, özellikle lisan bilmeyenler yurtdışında ne gibi yararlı faaliyetler yapıyorlar?

Ve son soru: "Devletin malı deniz..." midir gerçekten?

Biz, bundan önceki bakanın kapatılmasını önerdiği, şu anda koltuktaki bakanın ise "Turizme karşı değilim", "Kültür'ü Turizm'e ezdirmem" gibi veciz sözler ettiği Turizm Bakanlığı' nın en önemli bakanlıklardan biri olduğuna inanıyoruz.

Türkiye'nin en büyük ve en çok geleceği olan gelir kaynaklarından biri turizm olduğuna göre böyle olmalı.

Bakan Koç "uyku" ile ilgili esprileri çok komik zannediyor. Oysa komik değil acı.

Bu sorulara da Bakanlık "aynı nazik üslupla" bir cevap verebilir mi lütfen?

Bir de şeyi merak ediyorum; acaba uyku sorunu musallat olan bir Çeçe sineğinden mi kaynaklanıyor yoksa ciddi bir tiroid rahatsızlığı mı söz konusudur?

"Küçücüğüm, her şeyim"!
Her yerde bunu ve onun diğer şarkılarını duyuyorum; takside, alışverişte, evde, kafede, restoranda...

Neden hep aynı şarkıları çalıyorlar?

İnsanlara huzur verdiği...

Sevgiyi, aşkı çok içten anlattığı...

İçimize sıcacık, hoş duygular saldığı için mi?

"Beraber uyansak
Bütün gün sarılsak
Bana yetmez...
O ana dünyaları değişmem...

Küçücüğüm her şeyim
N'olur çok uzaklara gitme
Gidersen öleceğim
Karanlığa döneceğim..."

Veya...

"Keşke oyunlar oynamasaydık
Üzülmeseydi şarkılar
Hâlâ sana yazılıyorlar
Hâlâ buram buram sen kokuyorlar..."

Yalnız 16/18/20 yaşındaki gençlerin değil her yaştan insanın ağzında onun, sözlerini de kendi yazdığı ve daha önce duyduklarımıza benzemeyen, özgün şarkıları... Hepsini hatırlamasak bile hatırlayabildiğimiz kadarı kafamızın içinde, dilimizin ucunda dönüp duruyor... Çünkü biz Yalın'ı ve şarkılarını seviyoruz.

İlk günden beri, "Gelip de bi tanem olmaya ne hakkın var" dediği günden beri seviyoruz onu.

Yalın çok kısa bir sürede "iddiasız iddia"sı ile "sessiz sedasız yalnızca müziğe olan aşkıyla" vurdu bizi. Fark ettirmeden, yumuşacık sanp sarmalayarak...

Çocuklar bayıldı,
genç kızlar sevdi,
kadınların annelik duyguları kabardı ona bakarken...

Belki de ona birden ısınıvermemizin nedeni, yeteneğinin yanında, hepimizin "özlemi"ydi. Kimseyle yarışmayan, kimseyi basamak yapmayan, polemiklere girmeyen, aşk dedikodularına, reklâma gerek duymayan bir gerçek sanatçı...

Onu ilk kez sesini duyduğum günden beri dikkatle izliyor ve takdir ediyorum.

Kenan Doğulu'yu, Serdar Ortaç'ı, Nazan Öncel'i takdir ettiğim gibi... Müziği, sanatı ciddiye alan, duyguları, yazıp söyledikleri şarkılarında içtenlikle yansıtan, hissettiren, "söylerken yaşayan" sanatçılar onlar.

Ve en önemlisi; hiç şımarmadılar. Hiç kopmadılar sevenlerinden... Oynamadılar. "Başka biri gibi" görünmeye çalışmadılar.

Yalın da öyle... Dikkat etmesi gereken şey "sonuna kadar değişmemek... Hep böyle kalmak" olmalı.

Kenan'dan sonra sahnede en çok izlemek istediğim sanatçı o. 3 Haziran akşamı Cemil Topuzlu'da konseri var.

Ya siz? Yoksa siz gitmiyor musunuz?

DİĞER YENİ YAZILAR