Devrim yasaları keyfi mi?

Dün Türk Ceza Kanunu'nun "basınla ilgili maddeler" nedeniyle Haziran'a kadar bekletilmesinden istifade edilerek çocukların tıbbî deneylerde denek olarak kullanılmasına izin veren bir maddenin Kanun'a eklendiğini yazmıştım

Haberin Devamı

Dün Türk Ceza Kanunu'nun "basınla ilgili maddeler" nedeniyle Haziran'a kadar bekletilmesinden istifade edilerek çocukların tıbbî deneylerde denek olarak kullanılmasına izin veren bir maddenin Kanun'a eklendiğini yazmıştım. İtiraz edilecek tek madde bu değil...

Yeni Türk Ceza Kanunu'nda eksik kalan noktaların bulunduğunu, şimdi bunların yeniden düzeltilmesi gerekeceğini defalarca tekrarladık. Görüştüğüm hukukçu dostlarım çok önemli bir maddenin (222) gözden kaçtığını hatırlatıyorlar.

Bu madde "devrim yasalarına aykırı davrananlara öngörülen cezalar" ı içeriyor ve her nedense devrim yasaları arasında biri eksik yazılmış.

"Belirli kisvelerin giyilemeyeceği ni bildiren ifade yeni yasada yer almıyor. Avukatlar, uzunca bir süredir İstanbul'un belli başlı semtlerinin sokaklarında rahatça dolaşan ve sayılan giderek artan cüppeli, takkeli, beline kadar sakallı adamların bu rahatlığının söz konusu eksiklikten ileri geldiğini söylüyorlar.

Aynı hukukçular, konu açılmışken Çanakkale'de turist gezdiren rehber gruplarının da değiştiğini, çarşaflı kadınların rehberlik yaptığını, bu rehberlerin de yabancı komutanları uzun uzadıya anlatırken Atatürk'ten hiç söz ermediğini; Allah'ın izni ve peygamberin inayetiyle savaşın kazanıldığını söylediklerini de anlattılar.

Elbette "Allah'ın izniyle" kazanıldı ama orada çarpışan askerleri başarıyla yöneten ve alınan sonuçta büyük rolü olan bir kahramanı unutmak Allah'ın da affedeceği bir hata değildir.

Türkiye'nin yüzü nasıl hızla değişiyor görüyor musunuz?

Dehşetengiz bir rapor!
Trafik canavarının son kurbanlarından olan üç turist kadınla ilgili yazımda 'ölen öldüğüyle kalmaz bir de suçlu çıkar' demiştim. O yazıyı yazarken bir sonraki gün karşılaşacağım trafik raporundan haberim yoktu tabiî. Bu kadarına "pes" bile demek mümkün değil.

8 yaşında, bir otobüsün çarpması sonucu ölen çocuk için yazılan bilirkişi raporları Türkiye'de insan hayatının ne ifade ettiğini çok güzel anlatıyor.

Otobüsün sigortasını yapan şirket çocuğunu, canını, ciğerini kaybeden babanın istediği 4.5 milyar TL'lik tazminat vermek istemiyor. Düşünün, bir çocuğun ve ailesinin sönen hayati karşılığı 4.5 milyar lira...

Ve mahkemenin "bilirkişi"
tayin ettiği avukatlar yaptıkları hesap sonunda çocuğun ölümüyle ailenin "bırakın zarara uğramasını kârlı çıktığını", babanın masraftan kurtulduğunu belirtiyorlar.

İki ayrı avukat -hele de biri kadın- yaklaşık aynı sonuçlan çıkarıyor.

Çocuk 20 yaşında askere gidecekmiş, daha sonra çalışarak aileye destek olduğunda şu olacakmış, bu olacakmış.

Her şeyden önce "ne malûm" diye sormak lâzım. Belki askerliğini erteleyecek, belki AKP'nin "kadrolaşma faaliyetleri kapsamında" 2.5 senede bakanlıklara alıverdiği 10 bin kişi gibi süper şanslılardan biri olacak. Belki şans eseri kapağı Meclis'e atanlar gibi (ki ağır suç işleyenler bile atabiliyor icabında) milletvekili olacak, belki hiç evlenmeyecek ve ailesine bakacak. NE MALÛM??

Haydi, bu şartlarda hesaplayın bakalım: genel müdür, milletvekili, bakan ve hatta başbakan olma ihtimaline göre... Bu ülkenin başbakanları nereden nereye geliyor, o niye gelmesin?

Bir ailenin "olabilecek en büyük kayıp' la karşılaştığında, bir çocuğun önünde uzanan gelecek elinden alındığında verilecek tazminat böyle mi hesaplanır?

"Takıntılı" kelimesini kullanan gazeteciye 15 milyar TL tazminata hükmedilen bir ülkede can almaya karşı ödenecek 4.5 milyar TL tartışılabilir mi?

Bizim "adalet hanım" çelişkiler içinde... Hiçbir mantığa sığmayacak çelişkiler... Bu davadan sonuç alınamazsa aile AİHM'ye gidecekmiş.

"Takıntılı kelimesine 15 milyarlık dava da orada sıraya girdiğine göre AİHM'nin hukukçuları Türkiye'nin hukuku hakkında ne düşünecekler merak ediyorum.

Almanya'daki Türkler "rahatsız"!
Bir süre önce Alman Federal Meclisi'nde görüşülen Ermeni soykırım iddiasının bu Meclis'te yeterince taraftar bulduğunu gördük, duyduk. Konu şimdi Komisyon'da görüşülecek, son şeklini aldığında ise tekrar Meclis'e gelecek.

"Soykırım" kelimesini kullanıp kullanmayacaklarını şu anda kestirmek mümkün değil ama en düşük ihtimalle "tek taraflı katliam" yapıldığını kabul edecekleri oldukça aşikar şekilde görünüyor. Zira bu olaylarda Almanya'nın da suçu olduğunu bile aralarında tartıştılar ve kabul ettiler.

SKAO Editörü Ülkü Eryaman'dan gelen mektup Almanya'da yaşayan 5 milyon Türk'ün bu gelişmelerden rahatsızlık duyduğunu anlatıyor.

Eryaman, Ermenilere verilen desteğin "Ermeni ırkçılığının 1980'lerde olduğu gibi yeniden hortlaması ve ASALA, JCAG ve diğer terör örgütlerinin Avrupa'da yeniden yaşam alanı bulması ve iddiaları kamuoyu gündemine taşımak için terörü yeniden araç edinmesi olasılığını" akla getirdiğini söyledikten sonra Nisan ayı içinde Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Berlin Eyalet Teşkilâtı tarafından yapılan ankette "Türklerin vatandaşı oldukları Almanya içinde ortaya çıkan bu durumdan huzursuz olduğunu ve iddialar konusunda tek taraflı tutumun sürdürülmesinin (oy potansiyeli göz önüne alındığında) olumsuz sonuçlar doğurabileceği neticesi çıktığını" hatırlatıyor.

Bakalım Almanya, bırakın gerçeği göz ardı etmeyi "Türk vatandaşlarının" oylarından da vazgeçmeyi göze alacak mı?

DİĞER YENİ YAZILAR