"Boğazda bir yemek"ten kıyamet gününe!

Kırk yılda bir olacak muhteşem bir ortam yakalamıştık. Biraz soğuk olmakla birlikte pırıl pırıl bir gün ve deniz kenarında, sevimli bir balık lokantasında 7 kadın... Bu kadınların 4'ü (beni de katarsanız) Türk Ceza Kanunu'nun olumlu yönde değişmesi için yıllarca çalışan isimlerdi

Haberin Devamı

Kırk yılda bir olacak muhteşem bir ortam yakalamıştık. Biraz soğuk olmakla birlikte pırıl pırıl bir gün ve deniz kenarında, sevimli bir balık lokantasında 7 kadın... Bu kadınların 4'ü (beni de katarsanız) Türk Ceza Kanunu'nun olumlu yönde değişmesi için yıllarca çalışan isimlerdi.

Eski Bakan ve Avukat Onay Alpago, Türk Kadınlar Birliği Başkanı Sema Kendirci, önde gelen kadın hakları aktivistlerinden Avukat Hülya Gülbahar, İstanbul Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Aydeniz Alisbah Tuskan... Turkish Daily News yazarı Ayşe Özgün ve Power XL programcısı Deniz Adanalı...

Sema Kendirci'nin Cuma günü yapılan "Yeni Türk Ceza Kanunu'nun getirdikleri" konulu panele başkanlık etmek üzere Ankara'dan iki günlüğüne gelmesini fırsat bilerek toplanmışız. Stresli yaşamlarımızdan kısa süre için de olsa sıyrılmanın verdiği mutlulukla öyle komik olaylar anlatmakta ve öyle gülmekteyiz ki çevre masalardakiler de kahkahalara katılmaktan kendilerini alamıyorlar.

Ve Ayşe bombayı patlatıyor; "Gülün, gülün nasılsa önümüzde 6 yıl kaldı gülecek!"

Amman diyeyim, Ayşe ne oluyoruz, nedir bu 6 yıl hikâyesi? Hepimiz kulak kesildik, onun bir gece önce BBC World kanalından duyduğu haberi dinliyoruz. Bu konuda yazdığı kitap da yakında piyasaya çıkacak olan Japon Profesör Michio Kaku'nun dünyanın geleceği ile ilgili tezini anlatmaya başlıyor:

"Uzayı ısıyla kabaran bir su birikintisi (veya bataklık) olarak düşünecek olursanız dünya ve atmosfer bu birikintideki kabarcıklardan sadece biri. Ve bu ısınma sonucu, kabarcıklar bir süre sonra patlayacak... Einstein da uzayın genişlediğini söylemişti ama bilim adamları bugüne kadar genişlemenin yavaş yavaş oluştuğuna inanmaktaydılar. Oysa Hubble uzay teleskobundan gelen bilgilerin en önemlisi; uzaydaki genişlemenin kontrolden çıkmış şekilde artması... Tahminlerin üstündeki bu hızlı artışla, dünyanın içinde bulunduğu galaksinin patlama tarihi de tahminlerden çok önce olacak.

Bu nedenle 6 yıl içinde uzaya Lisa adında bir uydu grubu gönderilecek ve Lisa'nın kendisi bir patlama yaratarak, dünya ile "güvenli bir başka gezegen" arasında (ki uzayın derinliklerinde başka galaksilerin yer çekimi hissediliyormuş) bir bağlantı kurmaya, dünyayı oraya taşımaya çalışacak." Bu yapılabilirse belki dünyayı oraya taşıyabilmek mümkün olacak.

Anlatılan uzunca haberin kısa özeti böyle... Yani teknolojisi gelişmiş ülkelerin uzay araçlarının ortaklaşa bir patlama yaratacaklarını, kaçabileceğimiz bir gezegen arayacaklarını ve bu gezegenle arada koridor oluşturmaya çalışacaklarını öğreniyoruz.

"Ne alakası var" diyeceksiniz ama haberi duyunca aklıma ilk gelen şey öğrenciler oldu. Türkiye'dekiler tabii.

Tamam yani, "hiç ölmeyecekmiş gibi" çalışmak lâzım da, bizim zavallı çocuklarımız diğer ülkelerdeki gibi normal bir çalışmayla yetinemiyorlar. Kaç seneleri; gözleri dünyayı görmeden, üniversite bilgilerini bile hatmederek geçiyor.

Vallahi ben en çok, milyonlarca çocuğun kaybolan yıllarına üzülürüm ve o koridordan geçerken (eğer bize sıra gelirse) hâlâ eğitim sistemimize söyleniyor olurum.

Başka nelere üzülürüm düşüneceğim. Siz de düşünün bence...

Örneğin; hırslar peşinde, doğanın güzelliklerinin bile farkına varmadan geçen günlere üzülmez misiniz?

Türkiye "aydın"ın tarifini yapmalı (2)
(Perşembe gününden devam...)

Bu isimler "Aydın; vizyon sahibi ve objektif olmalı, gerektiğinde kendi toplumundan tepki alacağını bilse bile gerçeğin anlatımına ve kabulüne katkıda bulunmalı" tanımından yararlanarak ve bu tanımı istismar ederek hemen her ülke sorununda kendi ülkelerinin karşısında yer almayı vazife biliyorlar. Bunu ne kadar çok yaparlarsa basında ve aydın listesi hazırlayanlar katında "aydın" olmaya o kadar kolay hak kazanıyorlar.

Ertuğrul Özkök 19 Nisan Salı günü yazdığı "Biz bu bildiriden imzasını çekenler" başlıklı yazısında, listedeki bazı "aydın"ların sadece "yükselen Türk milliyetçiliği" dendiğinde imza attıklarına, daha sonra "Türk ve Kürt milliyetçiliği" olarak değiştirildiğinde ise imzalarını çektiklerine değinerek bu tavrı eleştiriyor "Sadece ve sadece Türk devleti yerden yere vurulacak. Ben artık bu egoist tavırdan fazlasıyla sıkılmaya başladım" diyordu... Haklıydı.

Ama bu bildiri büyük gazetelerin hemen hepsinde ertesi gün manşet haberi olarak yer almıştı ve hiç kimsenin aklına o aydınlar listesindeki
isimlere dikkat etmek gelmemişti.

Türk toplumu "aydın" tarifini iyice düşünmeli. "Aydınım" diye konuşanların aydınlık derecesini "bu konuşmaları ciddiye almadan önce" incelemeli. En azından Internet'ten "aydın"larının faaliyetlerini izlemeli.

Bu yapılmadığı takdirde Türkiye, her olayda böyle son dakika şokları yaşamaya ve her davasını kaybetmeye devam edecektir.

Alman Parlamentosu'nda yakında oylamaya sunulacak bildiride "Osmanlı'nın 1.5 milyon Ermeni'yi katlettiği" iddiası var. Türkiye "tarihi sorumluluğunu kabul etmeye" ve katledilen Ermenilerin yakınlarından özür dilemeye çağrılıyor (katledilen yüz binlerce Türk ve onların yakınları unutularak...)

Şimdi düşünün lütfen: kendi aydın(!)ınız "1 milyon Ermeni" dedikten sonra Almanlara kızabilir misiniz?

Ve son söz; bu karar Alman Parlamentosu'ndan (ve başkalarından) da geçince o aydınlar ve gelecekte çocukları, torunları ne kazanmış olacaklar? Daha da önemlisi tarihe hizmet etmiş oldukları(!) için mutlu ve huzurlu olacaklar mı?

Çok merak ediyorum inanın!

DİĞER YENİ YAZILAR