Bakan da lütfen ‘şu soruyu’ cevaplasın!

Haberin Devamı


Eğitim sistemini kökünden değiştirecek ve “8 yıllık kesintisiz eğitim”i 12 yıla çıkarıyor-muş gibi- göstererek “4’er yıllık 3 bölüme” ayıracak değişikliği getiren yasanın TBMM gündeminde olması günün (ve geleceğin) en önemli olaylarından biri.. Dün TÜSİAD’ın bu konudaki açıklaması konusunda Sanayi Bakanı Ergün’ün “tepkiye benzer” konuşmasından söz etmiştim. Gelen mesajlarda, yazımın altındaki yorumlarda bu konuşmanın “haklı bir yoruma aba altından sopa göstermek” olduğunu belirtenler var ki gerçekten de “TÜSİAD referandum sürecindeki çekingenliğini atmış görünüyor, eskiden ‘bu konularda biz tarafsız kalırız’ diyorlardı, bakın demek ki görüş bildirilebiliyormuş” dediği konuşmada TÜSİAD’ın açıklaması pek de hoşa gitmemiş ve referandum sürecindeki “konuşamamazlık” durumu hatırlatıyormuş gibi bir hava vardı.

Ben o yazıda “demokratik ülkelerde bir anayasa değişikliği veya önemli bir yasanın çıkması sürecinde mutlaka sivil toplum kuruluşlarının görüşünün alındığını, bunun ‘olmazsa olmaz’ bir şart olduğunu” hatırlatmıştım. Nitekim daha 4+4+4 girişimi duyulur duyulmaz sivil toplum kuruluşlarından bildiriler yağmaya başladı. Özellikle kadın kuruluşları, örneğin içinde ülkenin en önemli kadın örgütlerini barındıran “Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu” aynen TÜSİAD’ın vurguladığı “kız çocukların eğitime katılım ve okula devamı açısından sakınca yaratması” noktasında yoğunlaşmış.

ASLINDA 4 YILA İNİYOR

Bu kadın kuruluşları “ilk 4 yıllık kademe”nin ardından kız çocukların rahatça okuldan alınabileceği, ya açık öğretim bahanesiyle evde oturtulup ya da küçük yaşta evlendirilebilecekleri ihtimalini sorguluyor. Şu anda 8 yıl olan kesintisiz eğitimin 4 yıllık 3 bölüme ayrılmasının “zorunlu eğitimi 4 yıla indirmek”le kalmayıp eğitim bütünlüğünü de ortadan kaldıracağını.. “1 yıllık okul öncesi eğitimi” de içermediğini.. İlk 4 yıllık eğitim diliminden sonra “çıraklık” adı altında mesleki eğitime yönlendirme yapılacağını ve bu programa da Bakanlar Kurulu’nun karar vereceğini.. “Yürütme’nin Yasama’nın önüne geçerek” böyle bir inisiyatif kullanmasının hukuken kabul edilemeyeceğini.. Çıraklık yaşının 11’e düşürülmesiyle çocuğun bu yaşta çalışabileceğinin kabul edilmesinin uluslararası belirlenmiş kriterlere de aykırı olduğunu anlatıyorlar.

HER ŞEYE ‘İDEOLOJİK’ DAMGASI VURULAMAZ!

Ahmet Hakan dün yazısında “12 yıllık zorunlu eğitimin kademeli olmasını savunanlar ‘imam hatiplerin orta kısmını’ yeniden hayata geçirmek istiyorlar” demişti ki bu “kesintisiz zorunlu eğitim”in önemi konusunda bugüne kadar en çok gündeme gelen nokta da “çocukların aileler tarafından (kendisi karar veremeyecek kadar) küçük yaşta imam hatiplere yönlendirilmesi” olmuştur. Şimdi yapılan değişiklik öncelikle tekrar buna fırsat yaratmak mıdır bilmiyorum ama Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in söyledikleri de bunu düşündürüyor, “4+4+4”le ilgili konuşmasında şöyle diyor:

“Kamuoyundan gelen tereddütler var. Bunların bazıları ‘ideolojik’ tereddütler.. Eğitim sistemiyle ilgili teknik olarak gelen tereddütler varsa bunları dikkate alacağız.. Eğitim sistemini kademeleştirmek sistemi esnekleştirir”..

Bunun arkasından da “TÜSİAD dünyada kesintisiz eğitimi uygulayan kaç tane ülke var sorusuna cevap versin”.. Öncelikle bütün toplumu, herkesin çocuğunu ilgilendiren bu kadar önemli, bir konudaki tepkilerin neden “ideolojik olması gerektiği”ni düşünüyor Bakan, onu sormak lazım.. İnsanlar ve sivil toplum kuruluşları bir hükümetin atacağı adımları tartışırken olaylara mutlaka ideolojik mi bakar, samimi olarak çocuklar için endişe duymaları mümkün değil midir? Sonra “eğitim sistemini kademeleştirmek” nasıl bir esneklik yaratır?

DEDELERLE EVLENDİRİLEN ÇOCUKLAR!

Kaldı ki burada da TÜSİAD olsun, diğer sivil toplum kuruluşları olsun hepsi de öncelikle “kız çocukların eğitimine ilk 4 yıldan sonra son verilmesi ve eğitim yerine çocuk yaşta evlendirilmeleri” ihtimali üzerinde duruyorlar ve bu nedenle eğitimin “kesintisiz 12 yıla” çıkarılmasını istiyorlar. Dün TV’de Almanya’da kesintisiz eğitimle ilgili bir haber izledim, Alman hükümeti “Aileler mecburi eğitimi inançları veya bir başka nedenle reddedemezler” diyordu.

Şimdi Bakan Dinçer’in TÜSİAD’a sorusuna gelelim, o soruya karşılık kendisinin de şu soruyu cevaplaması iyi olur: “Dünyada kız çocukların birçok bölgesinde okula gönderilmediği, onun yerine 10-11 yaşında çocukların dedesi yaşında adamlara başlık parasıyla satıldığı, o yaşta çocukların doğurmasına bile izin verilen kaç ülke var?”

Eğer medeni ülkelerde, hele de AB’ye girmek isteyen ülkelerde böyle bir durum varsa o zaman TÜSİAD da gerçekten Bakan’ın sorusunu cevaplamalıdır. Bu sorunun yanına “Dünyada ‘okullarında din dersi verilmesine rağmen’ hükümetleri; çocukların din okullarına gönderilmesi gerektiğini, dindar gençlik yetiştirmek istediğini söyleyen kaç ülke var?”

SALIYA ALT KOMİSYONDA..

Türkiye’nin durumu başka ülkelerle karşılaştırmaya imkan olmayacak kadar “özel”, onun için sivil toplum kuruluşları tartışmakta, tepkide haklıdır ve susturulacaklarına kulak verilmelidir. Salı günü Meclis Alt Komisyonu’nda görüşmeler başladığında kadın kuruluşlarının üyeleri de Meclis’te olacaklar!

Ama benim düşüncemi soracak olursanız iktidar partisi bu tasarıyı yasalaştırmak için yine kendi çoğunluğunu kullanacak ve kimseyi dinlemeyecektir. Umarım yanılıyorumdur!

*****


Müslüman.. Mütedeyyin..

Medyada en çok takıldığım meselelerden biri “O parti Müslüman” veya “Bu kişi mütedeyyin bir aileden geliyor” gibi tanımlamalar.. Oldum olası bu din-inanç ayırımcılığı beni rahatsız etmiş, kişilerin dindarlığına “başka kişiler tarafından” puan verilmesi(!) dini açıdan da, etik açısından da son derece yanlış gelmiştir.

Türkiye’de uzun bir süre; sanki laik insanlar, yani “devletin her din ve inanca eşit mesafede durması, ayrıcalık tanımaması gerektiğine inanan insanlar” dindar olamazmış gibi dindarlar-laikler şeklinde yanlış bir karşılaştırma kullanıldı, o kadar çok tekrarlandı ki dünya basını da aynı yanlış karşılaştırmayı bizden aldı. Son zamanlarda bu bırakılmış gibi görünüyor ama yukarıdaki tanımlar hâlâ kullanılıyor. Mesela “AKP’nin Müslüman olması..” gibi bir cümle kullanıldığını görünce insanın aklına “diğer partiler ne, onlar başka bir dinden mi” sorusu geliyor. “Bu kişi mütedeyyin bir aileden” sözünü duyduğunuzda “insanların çoğu mütedeyyin aileden olabilir, size ne” duygusu geliyor. İnsanların veya siyasi partilerin din üzerinden değerlendirilmesi, ayırıma tabi tutulması olacak şey değil, vazgeçelim bu popülist yaklaşımlardan artık!

DİĞER YENİ YAZILAR