‘Malta yargılaması’nı hatırlatmış mıydınız?

Haberin Devamı

Ermeni soykırım iddiası ile ilgili “İnkar Yasası” Fransa Senatosunda oylandı.. Yasa oylanmadan önce onbinlerce Türk, Paris’te yürüyerek büyük tepki gösterdi. Hükümetimiz her türlü tepki ve tehdidi eksiksiz yaptı, gazetelerimiz “Utan Fransa.. Demokrasiyi katlettin” manşetleri attı, Başbakan Erdoğan “Sarkozy bir daha seçilirse Fransa’ya gitmeyeceğini” de söyledi ama bunların hiçbiri sonucu etkilemedi, etkilemeyecek.

Fransa “soykırım yoktur” diyene hapis ve para cezası verilecek bu yasayla elbette “ifade özgürlüğü”ne ağır darbe vurdu, elbette “demokrasiyi katletti” ama bizim de artık milletçe öğrendiğimiz kadarıyla “demokrasi” denen şey zaten bir şekilde “katledilmek üzere” icat edilmiş. Çıkarlar uğruna katledilebiliyor ve “çıkarı olan”lar için de bu sorun olarak görülmüyor.

BİZ DE SORUMLUYUZ

Öte yanda ben en az 15 yıldır Ermeni iddiası ile ilgili sayısız yazı yazmış ve bu nedenle örneğin tarihçi Halil Berktay tarafından hakkında dava açılmış (kaybetmiştir davayı) biri olarak bizim de bu sonuçta en az Fransa kadar sorumluluğumuz olduğuna inanıyorum. Onlar “demokrasiye ülke olarak ihanetleri” nedeniyle, biz ise vurdumduymazlığımız, boşvermişliğimiz, “yumurta kapıya gelmeden” asla harekete geçmememiz nedeniyle..

ONLARI UNUTMAYALIM

Kendi yazar ve akademisyenlerimizin ABD medyası ve üniversitelerinden başlayıp, AB ülkelerinde yıllar boyu Ermeni lobileri desteğiyle devam ettikleri “Türkiye soykırım yapmıştır, tarihiyle yüzleşsin” makalelerini, konferanslarını, ABD’de yaptıkları ve “soykırım yoktur” diyen Türk tarihçilere hakaret ettikleri programları unutmayalım tabii. Bu arkadaşlar arasında bu iddiaları tarihten hiç araştırmamış olup da “ABD’ye gidip de Ermeni teyzelerden hikayelerini dinleyince” birden bire soykırım uzmanı kesilen yazarlar da vardı, konferanslarda “Ben bu konuda bir şey bilmiyorum” diye söze başlayıp “Türkiye mutlaka soykırım yapmıştır” diyen de..

Veya çok ünlü yazar gibi dünyaya “Türkler 1.5 milyon Ermeni’yi öldürmüştür” deyip, “açıkla bakalım hangi belgeye göre söyledin” sorusu sorulunca “Ben şu kişiden duydum, o da bu kişiden duymuş” cevabını utanmadan verebilen de..

KAÇ KEZ ‘KAÇAZNUNİ’ DEDİK?

Sadece ülke ülke dolaşıp Ermeni diasporasıyla kol kola kendi ülkesi aleyhine çalışanlar değil tabii başka şeyler de var.. Türk Tarih Kurumu Yusuf Halaçoğlu’nun başkanlığı döneminde Ermeni tarihçileri ve dünya tarihçilerini belgeleri birlikte incelemek üzere Türkiye’ye davet etti. Tek bir tarihçi gelmedi, bunu dünyaya duyurduk mu, hayır..

Ermenistan’ın ilk Başbakanı Johannes Kaçaznuni’nin “Türkler suçlu değil, bütün olaylar bizim yüzümüzden çıktı, diğer ülkelerin yalanlarına kandık, onları arkadan vurduk. Buna rağmen bize çok alicenap davrandılar, tehcire mecbur kaldılar” şeklindeki açıklaması elimizdeki en önemli kozdu. Yıllar içinde defalarca hatırlatmamıza, ‘şu kitapçığı ülke parlamentolarına dağıtın’ dememize rağmen (yazılarımıza baksınlar kaç kez ‘ihmalcilik yapıyorsunuz, çabuk olun, son dakikada olmaz bu işler’ demişiz ve kimsenin umurunda bile olmamış) bu hükümet de, öncekiler de günlük siyasetle uğraşmayı bırakıp herhangi bir ilgi gösterdiler mi, hayır.. Bunun yerine “siz kendi tarihinize bakın” teranesini tekrarlayıp durduk, işe yaramadı.

MALTA MAHKEMESİ, TEK KARAR!

İkinci en önemli koz; İngilizler’in 18 Ocak 1919’da Malta Adası ’nda, İngiliz Kraliyet Başsavcısı ile Britanya Yüksek Komiseri’nin de bulunduğu bir mahkeme kurarak 120 Türk’ü “Ermenilere soykırım yapma” suçlamasıyla yargılaması ve sonunda ABD’ye de sormalarına rağmen “Ermenilere toplu kıyım yapıldığı konusunda delil bulamayarak” hepsine beraat kararı vermesiydi. Ki bu iddia ile ilgili tek “uluslar arası mahkeme kararı” budur ve çok üzgünüm ama Türkiye bunu bile dünyaya hatırlatmakta aciz kalmıştır.

Bundan sonra da zahmet edeceğimizi pek sanmıyorum ben, herşey olup bittikten sonra mağdur rolü, öfkeli tehditler her zaman daha kolay geliyor bize!

*****


Demirtaş yanılıyor!

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “Türkiye’de Ermenilerin yaşadığı trajediyi korkusuz şekilde tartışabiliyor muyuz” diye sormuş, daha doğrusu “tartışamadığımızı” iddia etmiş. Yanılıyor, en az son on beş yıldır gazete ve TV’lerde, üniversiteler ve her yerde yapılan açık oturumlarda sık sık tartışıldı. Ama son birkaç yıl “terör, Ergenekon” gibi konulardan ona fırsat kalmadı ve zaten ilgilenen pek az kişi vardı. Demirtaş’ın da Fransa’nın kararından önce değindiğini hiç hatırlamıyorum.

Bu “Türkiye tartışmıyor, biz bugüne kadar tehcir ve 1915 olaylarıyla ilgili hiç bilgilendirilmedik” benzeri şikayetler yukarda söz ettiğim akademisyen ve yazarlar tarafından da Batı ülkelerine hep söylendi. Oysa; “tarih kitaplarında detaylı bilgi verilmediği” doğrudur ama tartışılmadığı doğru değildir. Kafadan suçlama da yapmayalım kendimize lütfen!

*****


Ayşe Paşalı davası, nihayet!

Yargıtay nihayet sonunda Ayşe Paşalı cinayeti davasında kararı verdi ve 3 çocuk annesi kadıncağıza yıllarca şiddet uyguladıktan sonra onu öldüren eski kocaya “ömür boyu hapis” cezası oybirliğiyle onandı. Bu karar “kesinlikle değişmeyecek, affa uğramayacak şekilde” uygulanmalı..

Bildiğim kadarıyla bunun için “ağırlaştırılmış müebbet” kararı verilmesi gerekiyor, neden bu yapılmadı acaba? Umalım da sonunda yine bir afla filan indirime uğramasın!

SAĞLAM RAPORU!!

Diğer tarafta “İzmir’de karakolda iki polis tarafından feci şekilde dövülen kadın”la ilgili haber dehşet verici.. “Dayak” çok hafif kalır, iki polisin tekme tokat saldırısı, işkencesi sonunda kadının yüzünün ne hale geldiğinin fotoğrafları yayınlandı, herkes bunu ve internetteki korkunç saldırıyı izledi. Ama meğer yine de “kadın sağlam”mış!!

İki gün önce Mehmet Y. Yılmaz “dayak yiyen kadına SAĞLAM RAPORU verildiğini ve bu raporu veren doktor hakkında da hiçbir işlem yapılmadığını” yazmış, “bugün yarın diğer tüm suçluların da yakayı kurtardığını görürüz” demişti. Buna hiç şüphe yok, öyle olacağı zaten savcının “dayak yiyen kadını suçlu çıkarıp, polislerin hapissiz kurtulmasını sağlayan dava istemi”nden belliydi. Ve bu olaylarda verilen bu kararlar aynı zamanda bundan sonra benzer durumlarda suçlulara cesaret de verecek.

Yine aynı noktaya geliyoruz; Kadın Bakanlığı ve STK ’lar bu haksızlıklara sessiz kaldıkça hiçbir şey de-ğiş-me-yecek ! Sussunlar bakalım!

DİĞER YENİ YAZILAR