Tophane saldırısı, türban, namaz ve herşey!

Haberin Devamı

Tam bir ‘problemli toplum’ görüntüsündeyiz. Bin tane çözülmemiş sorunu bir kenarda ‘sahipsiz’ beklerken kafayı dine takmış, sabit fikir gibi ondan başka bir konudan söz edemeyen toplum...

Birileri başkalarına “dindarlık, ibadet” taşlaması yaparak aklınca okuruna ya da seçmenine “Biz dini daha iyi biliriz” mesajı vermekle... Birileri “o mahalle- bu mahalle” karşılaştırmaları yaparak veya Türkleri ‘renklere ayırarak’ yıllar öncesi yine siyasi nedenle başlatılan bölme, kutuplaştırma gayretlerinin devamını getirmekle meşgul. Ama sonuçta önemli olan; iki konuşmadan birinin din-iman ekseninde dönüp durması.

Sanki Türkiye bugünlere kadar ‘dinini-inancını- ibadetini’ bilmiyordu da alfabesinden başlayarak kavgalarla, tartışmalarla yeni öğreniyor. Sanki bu toplumun Müslüman çoğunluğu inancın, ibadetin Allah’la kul arasında kalması gerektiğini, bunun şovunun yapılamayacağını, siyasete alet edilemeyeceğini, gerçek bir dindarın asla başkalarının ibadetine, inancına karışmayacağını bilmiyordu da şimdi siyasi konuşma veya köşe yazısı kisvesi altında yapılan baskıları izliyor ve susuyor.

Organize, planlı bir şiddet eylemi olan Tophane saldırısı sanata- çağdaşlığa gösterilen tepkinin sonucu olduğu kadar “içki içmenin günah olduğu ve bunun cezalandırılacağı” dersini vermeye kalkan, “Burada sanat yapılamaz, sanatı gidip Şişli’de yapsınlar” sözlerinin manşetlere çıktığı bir olaydı. Açık şekilde “bir kesimi belli sınırlar, semtler içinde yaşamaya zorlama” amacı içeren...

Ki o gün alkol servisi yapılmadığını, bir meyve kokteyli verildiğini, yerli- yabancı davetlilerin ellerinde bardaklarıyla sigara içmek üzere kapı önüne çıktığını orada bulunanlar anlattılar.

DEVLET NEREDE?

Ama bu bile onların coplarla, kırık şişelerle hastanelik edilmesine yetti... Devamlı “demokratik olduğundan” söz edilen Türkiye’de eğer gerçekten demokrasi ve insan haklarının kırıntısı varsa bu vahşi saldırının “mahalle baskısı” ile veya bir başka nedenle açıklanması, kabul edilmesi mümkün değildir. Ama olay bu çerçeveye sokuldu ve saldırganlar serbest bırakıldı.

Bu serbest bırakmayı anlayabilen var mı, hesabını soran var mı? Bundan sonra benzer eylemler planlayanlara nasıl bir mesaj verilmiş oldu böylece? Aynı olayın tekrar yaşanmasını önleyecek ne gibi bir güvence var? Devlet vatandaşlarını nasıl koruyacak? Devletin görevi bunları halka açıklamak değil midir?

NAMAZ KAVGASI

Haydi organize gruplar toplumu din- ibadet üzerinden (artık taşlı sopalı saldırılarla) bölmeyi, kışkırtmayı yükseltme gayretindeler... Ya siyasetçilere ne demeli?

Devlet Bakanı Egemen Bağış kendisine sorulan “MHP lideri Bahçeli ile bir grup MHP’linin Kars’taki Ani harabelerinde Cuma namazı kılması” ile ilgili soruya; “MHP yönetiminin namaz kılması, dua etmesi iyi bir başlangıç” cevabını vermiş. Bir de Maun Suresi’ni okumalarını önermiş.
Oysa Kuran’da insanların dinini, ibadetini sadece Allah’ın değerlendireceği de yazıyor. Bu hak Hz. Peygamber’e bile verilmemiş, sadece dini tebliğ etmesi istenmiş (daha kaç kez yazılacak bakalım)... O zaman bu sözler ‘O’na şirk koşmak’ değil midir, bu da en büyük günah değil midir?
Sayın Bağış başkalarının namaza, duaya yeni başladığını nasıl bilebilir ve söyleyebilir?

Ve en önemlisi; o ‘rol model’ bir kişi olarak bunu yaparsa başkaları neler yapmaz?

TÜRBAN TARTIŞMASI

Şu sıralarda Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu arasında da “türban mı denecek başörtüsü mü” tartışması var. Kılıçdaroğlu “başörtüsü geleneksel bir örtüdür, saçın tek teli görünmeyecek diye bir kaygısı yoktur” demiş.

Başbakan Erdoğan ise türban yerine ‘başörtüsü’ denmesini istiyor. Her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun haklı olduğu, bu konuda yazılan kitaplarda bazı isimlerin ( hatta türban bağlamasını ilk ortaya çıkaran ismin) kadınlara özellikle türban şeklinde bağlamayı öğrettiği, bunu da ‘dini bir misyon’ olarak gördüğünün anlatılmış olmasıyla... Başörtüsü değil, türban bağlamasının İslami yönetime sahip ülkelerde “siyasi İslam’ın simgesi” yapılmasıyla açıkça görülse de...

Madem ki “üniversitelerde türban” konusunda anlaşmaya karar vermişlerdir, bu tartışma da bitirilmelidir artık.(Sıra devlet dairelerinde türbana gelince tekrar başlarlar.)
Din- ibadet tartışmalarıyla bölünen ve düşmanlaştırılan toplumlarda sonucun ne olduğunu görmek yetmiyor mu?

Başka pembe gözlük var mı?

Türkiye’de “hak ve özgürllükler” den, “demokratik
değerler”den, hele de “evrensel değerlere ullaşan
Türkiye”den söz edenler var. Bunları ağız dolusunca,
ballandıra ballandıra anlatabildikleri için onları kutluyorum. Hala dünyaya pembe gözlüklerle bakmayı başarabilmek büyük bir yetenek ve optimizm gerektiriyor çünkü...

Bu yetenek de herkeste yok. Artık bırakın telefonla konu
şmayı, elektronik posta göndermeye, arkadaşlarıyla
konuşmaya korkar hale gelmiş bir toplumla, “tek ses”
dışında bir sesin duyulmadığı ve buna tepki bile gösterilemeyen ve hatta “sansür isteriz sansür” diyebilenlerin çıktığı bir medya ile, aynı durumdaki sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve iş dünyası ile, halk tepkilerinin hatta oylarının soruşturulduğu bir ortamda hak ve özgürlüklerden, demokratik değerlerden, evrensel değerlerden söz edebilmek bambaşka bir yetenek gerektirmiyorsa nedir yani?

Bu nedenle kutlanmayı hak ediyorlar... Sahi,o gözlüklerden
başka var mı acaba?

DİĞER YENİ YAZILAR