Binlerce soruyla gelen Bayram!

Haberin Devamı

O kadar çok sorun üst üste yığılmış halde ki Bayram gününe denk gelen Her Açıdan’ı aksatmamaya karar verdim.

Kürt açılımı açılamadı ama süreç devam ediyor, Başbakan AB’ye “çok iyi bir noktadayız” derken, DTP’den gelen tepkiler “tarihî saldırılara tarihî direniş, öncümüze saygı duyacaksınız, sokakta mücadelemizi sürdürürüz” çizgisinde...

Komşularımızla ne mükemmel ilişkiler içinde olduğumuz manşetlerden veriliyor. Bir yanda “PKK’nın içindeki Suriyeli, Iraklı, İranlı teröristlerin çokluğundan” söz edilirken “Suriye ile karşılıklı vizesiz geçiş” kararı alındığı mutlulukla bize bildiriliyor. Türkiye’nin İran’dan sonra Suriye ile böyle bir isteği vardı da haberimiz mi yoktu? Bu çok iyi haberse neden hiç bir Avrupa ülkesi Türkiye gibi Batılı sayılabilecek bir ülke için bile bu rahatlığı gösteremiyor?

Okullardan “yangın alarmları”nın maliyeti nedeniyle kaldırıldığı açıklanırken, sel bölgesine daha önceden harcanmış olsa 31 vatandaşımızın ölmeyeceği bilinen paralar da zaten şu ana kadar ki israflar nedeniyle tüketilmişken, depreme karşı binaların güçlendirilmesi yapılamazken ve de bize anlattıklarına göre komşularla böylesine “vizesiz geçişli” harika ilişkiler kurulmuşken, ekonomik açıdan büyük sıkıntıda olan Türkiye’nin Patriot füzelerine 8 milyar dolara yakın para verileceği öğreniliyor.

Ve öte yanda memur maaşlarına “yüzde 8 zam”mın çok görüldüğü ama elektrikten doğalgaza, akaryakıta hatta üniversite harçlarına kadarher ihtiyaca azami zam-ların görüldüğü bir tablo var ortada...

ABD’nin “Ortadoğu Projesi” kapsamında, onun keyfine uymak için milyarlarca doları şu kriz anında harcayabiliyorsak o zaman vatandaşlar neden “kriz, kriz” diye üç kuruş maaş artışlarıyla bunaltılıyor, “yüzde 5-yüzde 8” pazarlıkları yapılıyor? Neden işsizliğe çözüm olacak yatırımlar şimdiye kadar yapılmadı da devamlı erteleniyor? Neden her gün yeni bir zamla karşılaşıyoruz?

Binlerce soru ve sorun var kafamızda... Hepsinin de cevabını istiyoruz! Malum, bazı aileler Bayram’a “yaslı” giriyor, çoğunun ise cebinde çocuklarına bir kutu şeker alacak, beş lira harçlık verecek parası yok!

*****

“Satılmış medya”... Ağır tahrik!

Her ne kadar “Aman böylesine kritik bir dönemde birbirinizi eleştirmeyin” şeklinde endişelere neden olmuşsa da özgürlüğü ve tabii; bir gazeteci olarak gerektiği zaman herkesi aynı şekilde eleştirebilme özgürlüğümü korumadığım takdirde “ben olamayacağım” için bu son iki soruyu da sormam gerekiyor Emin Çölaşan’a...

Hâlâ “Ayrılalı 2 yıldan fazla oldu, neden kovulduğumu bilmiyorum” diyor. Acaba sadece sürekli “i. Melih” yazdığı için gazetesinin 150 bin TL’ye yakın bir tazminat ödediğini nasıl unutuyor?.. Mesela bu bir neden olamaz mıydı?

Tüm uyarılara rağmen eleştiri adı altında hakarete devam ediyorsa nasıl bir başka çözüm bulunabilirdi? (Ki bundan 2 gün önceki yazımda da söz etmiştim.)

Ayrıca “Yıllarca yazılarımı sansürlediler, sansürlenmeyen tek bir yazar tanımıyorum” derken, acaba “diğer tüm yazarlardan daha ilkeli, onurlu ve dürüst” olduğuna inanan biri neden daha ilk yılda istifa edip “sansürsüz bir gazete” aramamıştı? Eğer tüm o yıllar için söylediği doğru olsaydı orada kalabilir miydi?

Emin Bey’in, daha Hürriyet’te olduğu yıllarda “neredeyse yalnızca kendisini dışında tutarak” tüm medya için “satılmış medya, kokuşmuş medya” benzeri hakaretler yazılarında sık sık yer alırdı. Bu muhakkak ki “satılmış olmayan” bütün gazetecilere, kendi grubundakilere de ağır geliyordu ama ona kimse tepki vermedi.

Ben sadece bundan sonra; susuldukça giderek dozunu arttıran bu alışkanlığına son vermesi, meslektaşları için, medya için kesinlikle daha düzgün bir üslup kullanması gerektiğine inanıyorum.

Şu anda “aslında yalnızca bir GRUP için değil, Türkiye’de demokrasi adına, ülkenin geleceği adına çok ciddi bir tehlike” olan medya cezalarına “Beni ilgilendirmez, ben anlamam, beni kovarken ‘basın özgürlüğü’ neredeydi” gibi bir yaklaşım gösterebiliyorsa kendi yanlışlarını da iyi bilmesi lazım.

“Yazılarımı sansürlediler” dediği uzun yıllar boyunca susup oturduktan, yazmayı sürdürdükten sonra en kritik günde bunu söylemesi hiç de dürüst ve inandırıcı gelmiyor çünkü!

Ama ayrıldığı grubun tüm yazarlarına attığı çamurlar giderek daha da ağır geliyor.

Not: Yandaş medyanın bazı gazetelerinde (Sabah’ın birkaç yazarı da dahil) kızdıkları kişi ve kurumlara en ağır hakaretler yer alır. Diğer medya kesiminde ise genellikle buna rastlamazsınız, çok nadirdir. Bu nedenle Emin Çölaşan’a da yakışmıyor!

DİĞER YENİ YAZILAR