Sinirlenmeyin Sayın Başbakan, demokrasi var!

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan mayınlı arazinin temizlenmesi konusunda “kendi istediğini kesinlikle yapacağını” ortaya koydu ve daha önce kendi partisi içinde aleyhte oy kullanan veya oylamaya katılmayan milletvekillerini okul öğrencisi gibi azarlayarak (katlanmak zorundalaaar, Siyasi Partiler Yasası onun için değişmiyor, gelecekleri -aynen hakimlerle Adalet Bakanı ilişkisi gibi- onun iki dudağı arasında) AKP’nin dün fire vermemesini sağladı.

Zaten iki madde kalmış, onları da çoğunluklarıyla geçirirler bu iş de biter. Ülke için böylesine önemli bir konuda muhalefet partileri, toplum, medya tepki göstermiş, iyice anlaşılsın, bu sınıra yakın ve stratejik önemdeki araziyi Türkiye temizletsin istemiş ne gam... Memlekette demokrasi (!) var; herkes konuşur, kararı Erdoğan tek başına verir.

Süregiden korkunç hukuksuzluklar, adaletin işlemeyişi, içte ve dışta yapılan fahiş hatalar konusunda da öyle değil mi zaten; herkesin itiraz hakkı, öğrenme ve adalet isteme hakkı var, iktidar ise susma hakkını (!) kullanıyor. Örneğin; hastanede yangın çıkıp ihmallerle 8 hasta mı yanıyor, ört gitsin. Sonra da sus... İnsanlar neyle suçlandığını bilmeden “hukuk yollu terör” le hapse mi tıkılıyor, ortada yargı kararı filân olmadan hukukçu Başbakan Yardımcısı Arınç çıkıp “Milletin kanını emenleri hakladık” desin, bitsin. Kimse de ‘hangi kesin kanıt veya kararla konuşuyorsun’ diyemesin (Arınç bunu seçim öncesi TSK’ya da yaptı, sonra uysal uysal geri aldı, bitti. Ne güzel!!!)

“Taburunu da al git”

İşte bu müthiş demokrasi anlayışının bir tezahürü olarak Başbakan Erdoğan -yazılarımı ve TV programımı da izlediğini anlatacak şekilde- önce “Mayınları ben döşedim, ben temizleyebilirim, zor değil” diyen (haberini yazılarımda ve Her Açıdan’da verdiğim) emekli Albay Kemal Güner’e fena halde sinirlenmiş.

“Bakıyorsunuz bir emekli yarbay çıkıyor (yarbay değil albay) ve ’bana iki tabur asker versinler çözerim’ diyor. Sen bir defa haddini bil, artık emekli oldun git kenarda otur... Sana ne oluyor ya, otur oturduğun yerde. Bunlar da emekli olduktan sonra konuşmaya başlıyorlar... Bu işi çok iyi biliyorsa özel bir firmada danışmanlık alır, iki tabur askeri de dışardan bulur.”

Şimdi bu durumda herkes kendini “gazetecinin yerine” koysun ve düşünsün... Hangi başbakan söylemiş olursa olsun bunlara tepkisiz kalması mümkün müdür gazetecinin? Ve bu yapılanın çiftçiye “Ananı da al git” hakaretinden farkı var mıdır? Ayrıca tüm emeklilere hakaret değil midir?

Orduda görev yapan askerler, komutanlar (ki onları da kastediyor) etik olarak ve kurallar nedeniyle aktif görevdeyken TSK ile ilgili bağımsız açıklama yapmazlar. Emekli olduklarında ise sivil bir vatandaş olarak hiç kimse onların özgürce konuşma hakkına müdahale edemez, başbakanlar, cumhurbaşkanları bile!

Türkiye bir baskı rejimiyle değil demokrasi ile yönetiliyor, Başbakan’a bunu sık sık hatırlatmak gerekiyor sanıyorum. Emekli Albay Kemal Güner bütün iyi niyetiyle yardımcı olmak ve bir öneride bulunmak üzere, bir vatandaş olarak konuşmuştu. Başbakan “vatandaşları hakaretle susturma hakkına” sahip olduklarını mı zannediyor?

Bir de “Koyun, eşek sürüsüyle mayınları temizleyelim diyenler var” demiş. Koyunu, eşeği bilmem ama ben israrla “fareler” den söz ediyorum. Mayın tespiti için yetiştirilmiş fareler kullanan örgütün başı “Biz yaparız” diyor, bunda kızacak ne var? Kızacağınıza değerlendirin.

Başbakan’ın sinirleri başka şeylere bozuluyor ve patlayacak yer arıyor gibi... Ama hoş değil konuşmaları, bunu görmeli!


***



Akman’ın sözü neden açıklanmadı?

Dün Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak beni aradı ve “Şehit askerler ile mayın dedektörü” konusunda yazdıklarımla ve TV programımda yapılan konuşmalarla ilgili bir açıklama yaptı.

Bu açıklamaya göre son mayın şehitleri “araç içinde” değillermiş. Patlama sınıra çok yakın bir noktada arazide operasyon sırasında olmuş ve çok güçlü bir patlayıcının sonucu imiş. Bu ilgilerinden dolayı Genelkurmay’a teşekkür ediyorum. Ama Tuğgeneral Gürak’a “mayınlı arazileri neden TSK’nın temizlemediğini ve Kandil’in neden teröristlerden temizlenemediğini” de sordum. Umarım bu konularda da Genelkurmay’dan açıklama duyarız.

Hep “milletin gerçekleri öğrenme hakkı”ndan söz ediyorum, Deniz Feneri davası da bu hakkın içinde... Meclis Başkanı Köksal Toptan RTÜK Başkanı Zahid Akman’a istifayı ima etti, bu görmezden gelindi. Cemil Çiçek “istemediğimizi nereden biliyorsunuz?” dedi, demek ki istifası istenmiş. Bülent Arınç açıkça “istifa etmelisin” dedi... Sonuç ne; Zahid Akman “Başbakan arkamda, neden istifa edecekmişim?” cevabını verdi ve istifa etmedi.

Ama Başbakan da bu çok önemli söze bir açıklık getirmedi. Halktan gelen çok sayıda mesaj “Acaba Zahid Akman hükümeti bir şekilde tehdit mi ediyor? Çekindikleri bir şey mi var?” sorusunu içeriyor. Bu ciddi endişeleri gidermek de Başbakan Erdoğan’a düşüyor.

Zahid Akman kendisini seçen Meclisin (RTÜK üyelerini Meclis, başkanı da üyeler seçiyor) onu bağlamadığını ortaya koyabiliyorsa gerçekten de Başbakan’a mı güveniyor?

Bu sorunun kesinlikle açıklanması gerekir.

Kemal Kılıçdaroğlu çok haklı, bu durumda Akman’ın bağlı olduğu bakanın, yani Arınç’ın da istifası gerekir. Bürokratının ciddiye almadığı bakan olur mu?

DİĞER YENİ YAZILAR