Herkes borcunu ödesin!?

Efendim basına ağır cezalar getirildi biliyorsunuz. Basın terbiye edilecek. Çalana "hırsız" diyen, bilgisize "cahil" diyen, görgüsüze "görgüsüz", örümcek kafalıya "çağdışı" diyen ceza görecek

Haberin Devamı

Efendim basına ağır cezalar getirildi biliyorsunuz. Basın terbiye edilecek. Çalana "hırsız" diyen, bilgisize "cahil" diyen, görgüsüze "görgüsüz", örümcek kafalıya "çağdışı" diyen ceza görecek. Davalar arka arkaya açılacak, basın sindirilecek, yazarların elinde avucunda ne varsa alınacak ki bir daha kimse ağzını açmasın. Toplum bir de böyle yalnızlığa itilecek, dili, gözü, kulağı tıkanacak.

Orta sınıf ve altındaki insanlar aldıkları buzdolabının, televizyonun bir taksidini ödeyemezse evine anında haciz gelecek. (Elimde Balıkesir-Ayvalık'tan Selver Dadaş adlı bir kadın okurdan gelen mektup var. Bu kaçıncı mektup. Mahkemede sinirlenerek "Allah belanızı versin" dediği için 5 ay hapse
mahkûm edilmiş.) Demek ki bir cümle için hapis cezası verilecek.

Ambulansa yol vermek isterken bir minibüsün sıkıştırması sonucu kaza yaparak iki kızını kaybeden anneye (Serpil Erkol) 3.5 milyar ceza kesilecek.

Kısacası YASALAR basına ve normal vatandaşa gayet sıkı şekilde uygulanacak. Amaa... Her türlü sahtekârlığı yapan, belgelerde tahrifattan, onlarca kişinin ölümüne neden olan binalara kadar her suçu işleyenler "dokunulmaz" diye veya "eski siyasetçi" diye ceza görmeyecek. Hesap vermeyecek.

Bu nasıl insan hakkı?

Bu nasıl adalet?

Bu ne AB'ye uyum?

Sormaz ve cevap istemez misiniz?

Nerde koca holdinglerimiz?
3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle çıkan haberler arasında 3 yaşında çocuk felci geçiren, o günden sonra annesinin yardımı ve desteğiyle yaşamını sürdüren Nur Menemencioğlu'nun haberi de vardı.

Anne Hafize Menemencioğlu bütün yaşamını kızına adamış, eşini de kaybetmesine rağmen tek başına kızını her gün okula taşıyarak onun İstanbul Hukuk Fakültesi'ni dereceyle bitirmesini sağlamıştı.

Aslında Nur, babası gibi doktor olmak istiyordu ama tıp fakültesinin o zamanki dekanı "Bu şekilde okula gelirsen öğrencileri kötü etkilersin" sözleriyle buna engel olmuştu (buyrun bu da dekan işte!)

Neyse gelelim Nur ve Hafize Menemencioğlu'nun bugünkü yaşamlarına. Onlar o akıl almaz zorlukları yaşar, morallerini bozmadan (ki ne kadar zor bir çaba ve başarı) üniversitenin bitmesini beklerken ilerde iyi bir iş ve kazançla rahata ereceklerini hayal etmişlerdi şüphesiz.

Oysa yıllar sonra bugün Nur Menemencioğlu hâlâ işsiz. Fakülte'den dereceyle mezun olmasına, yıllarca iş bulmak için çırpınmasına, "Bedenim özürlü olabilir ama beynim sapasağlam, masa başında rahatlıkla çalışabilirim" diye haykırmasına rağmen bir iş bulamadığı için anne-kız yakınlarının yardımıyla yaşıyorlar.

İki hayat, iki cesur kadının ömrü bir hayal peşinde ziyan olmuş durumda.

Benim merak ettiğim şey şu; toplumların iyi örneklere, kahramanlara ihtiyacı vardır. Aynen bu iki kadın gibi kahramanlara. Hiçbir zorluktan yılmadan dürüstçe çalışıp mücadele veren ve başaran insanlara.

Peki böyle olmasına rağmen bizim toplum bu örnekleri neden göz göre göre harcar? Bunca holding, bunca zengin, parasının hesabını bilmeyen iş adamı neden böyle bir haberi duyunca ortaya çıkıp:

"Ben sizi, bu özveriyi ve çalışkanlığı ödüllendireceğim. İşte işin" diyerek ona bir masa başı iş sunmaz?

Sayın Sakıp Sabancı ve Sayın Rahmi Koç başta olmak üzere iş dünyasının bu imkâna sahip insanlarına bir çağrı yapmak istiyorum;

Bu cesur yürekleri ödüllendirin zira böylesi bir ödülü sunmanın vereceği mutluluğa eş değer bir başka duygu yoktur.

Sizlerin de bu gerçeği bildiğinize kuşku olmayacağı gibi!

İmalı konuşmalar!
Sık sık oluyor bu, görünmeyen, bilinmeyen düşmanlara gönderme yapmalar, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen duy" misali imâli açıklamalar... Karşılıklı bir imâlar yarıştırmasıdır gidiyor.

Konuları iyi bilseniz bile anlayamıyorsunuz kim kimi, neyi kastetmiş.

İşte Başbakan Erdoğan'ın son konuşmalarından birinde söylediği cümle:

"Yaşadığımız tecrübeler sadece kendi sesimize kulak
verilmesini isteyerek muradımıza eremeyeceğimizi gösterdi, demokrasi bütünlüğün sesidir."

Hangi tecrübeler ve hangi "kendi sesimiz"?

Hangi sonuç, hangi murat?

Bunu duyunca hiçbir şey anlamıyorum ben...

Liderlerden rica ediyorum imâları bırakıp açık seçik neyi kastettiklerini söyleyebilirler mi acaba?

Demokrasi zira, aslına bakarsanız en çok, şeffaflığın sesidir.

DİĞER YENİ YAZILAR