Bırak palavrayı Bush, sadede gel!

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’la Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede Başkan Bush’un söylediklerini ciddiye almamak için çok neden vardı ama bir tanesi bence “en önemli” olandı:...

Yüzünde ve gözlerindeki riyakâr, alaycı ifade... Öyle bir ifadeydi ki bu, en azından bir Akrep burcu kadını olarak benim inanmamı kesinlikle imkânsız kılıyordu.

Bir kere söylediği:

“- Türkiye güçlü bir ortak ve stratejik müttefik...

- PKK terörist örgüttür; ABD, Irak ve Türkiye’nin ortak düşmanıdır...

- Birlikte nasıl çalışacağımıza değindik.

- Katilleri bulabilmek için iyi istihbarata ihtiyacınız var.

- İstihbarat paylaşımı önemli, ancak bundan sonra operasyondan söz edilebilir” gibi sözler, ya daha önce sakız gibi tekrarlandığı, Rice ve kendisi tarafından da söylendiği veya “PKK Irak’ın da düşmanıdır”, “istihbarat paylaşımı” gibi yalanlara dayandığı için bence geyik muhabbetinden öte bir anlam taşımıyordu.

Talabani’nin PKK’yı düşman görmediği, asla ortak bir terörist avına yanaşmayacağı, daha önceki kendi açıklamalarından (kedi bile vermezmiş) belli.

Üç beş gün öncesine kadar “PKK’nın yerini bilmiyoruz, bulamayız” diyen ve bu açıklaması ile yabancı gazetecilerin bile alay konusu olan ABD, madem ki iyi istihbarata sahiptir, bunu paylaşmaya karar vermek için neden Başbakan Erdoğan’ın Bush’un ayağına gitmesi beklenmiştir?

Samimi ise birlikte çalışmayı neden 21 Ekim saldırısından hemen sonra teklif etmemiştir?

Ona sorulması gereken en önemli soru ise sorulmayandı:

Acaba kendi topraklarınıza bir başka ülkeden giren teröristler tek bir saldırıda 12 ABD askerini öldürse siz ne yapardınız?

Hiç bir somut çözüm getirmeyen, oyalamayı sürdüren Bay -riyakâr gözlü- Bush bu soruya ne cevap verirdi, merak ediyorum.

(Not: Dikkatimi çeken detayları da yarın yazarım.)

*****

Türkiye ile Irak Kürdistanı arasında...
Son PKK saldırılarının Türkiye’yi sınır ötesi operasyona zorlama, böylece uluslararası kamuoyunu istenen konuda yönlendirme ve etkileme amacı taşıdığı birçok olayla ortaya çıkıyor. Adeta bir bulmacanın parçalarını bir araya getirdiğinizde şeklin ortaya çıkması gibi...

Tam da Başbakan Erdoğan’la Başkan Bush görüşmesi öncesinde Irak yönetimi ile Barzani’nin yumuşamış, yumuşayıvermiş mesajları, PKK’nın kaçırdığı 8 askerin bırakılması, DTP’nin özel Kürt bölgesi/yönetimi istemesi, PKK’yı ve Apo’yu “Kürtlerin temsilcisi” olarak empoze etmesi...

Askerlerin bırakılmasının Apo posterleri altında yapılması, DTP’nin bu olayda arabuluculuk yapmasının kendileri ve PKK tarafından istenmesi, sonuçta milletvekillerinin teslim sırasında orada hazır bulunması...

Ne tesadüftür ki yine tam bu sırada Papa 16. Benedict’in Pazar ayininde söyledikleri:

“Türkiye ile Irak Kürdistanı arasındaki sorunda barışçıl çözümlere ağırlık verileceğini umut ediyorum.”

Bir Pazar ayininde Papa’nın spesifik bir siyasi olaya değinmesi olağan, çok görülmüş bir durum mudur?

Terör saldırıları nedeniyle yapılacak bir operasyon nasıl olmuşta “Türkiye ile Irak Kürdistanı sorunu” haline gelmiştir ve dünyaya böyle duyurulmaktadır?

Aslında 21 Ekim Dağlıca saldırısı ile ateşlenen olayların etraflı bir projeyle: “PKK’yı siyasallaştırmak, bir kez daha ‘terörist’ değil gerçekten ‘Kürtleri temsil eden bir örgüt’ olarak dünyaya tanıtmak ve DTP ile bağlantısını ortaya koymak, oradan da Türkiye içinde bir ‘Kürt federasyonu’nu tartışmaya geçmek” olduğu artık açıkça anlaşılmıştır.

Barzani’nin veya Talabani’nin bu oyunlara ortak olmasında şaşılacak bir şey yok, bence asıl üzücü olanı Türkiye’nin bir siyasi partisi olan DTP’nin bu olayların içinde yer almasıdır.

Başbakan’ın Bush’la görüşmesinin sonucu ne olursa olsun, bu çok yönlü proje istenen sonuca ulaşıncaya kadar -önemli adımlara vesile olduğu son durumla anlaşılmış bulunan- PKK terörünün ABD’nin yardımıyla (!) biteceğini ben hiç sanmıyorum.

(NOT: Bu yazı, Beyaz Saray’da Bush-Erdoğan görüşmesinden önce yazılmıştır.)

DİĞER YENİ YAZILAR