Selahattinler ölmez, VATAN bölünmez...

Bay Selahattin’le Dünya Tavla Şampiyonu Hamza Nar isimli zat, kameraların ışığı ve patlayan flaşlar eşliğinde, şeş beşi 3 dakika düşündükleri oyunlarına nihayet başladılar...

Haberin Devamı

Bay Selahattin’le Dünya Tavla Şampiyonu Hamza Nar isimli zat, kameraların ışığı ve patlayan flaşlar eşliğinde, şeş beşi 3 dakika düşündükleri oyunlarına nihayet başladılar...

Hamza Nar, misal cahar-ı dü (dört iki anlamına geliyor) atıyor, mübalağasız 2 dakika düşünüyor, sonra bildik kapıyı alıyor...

Alırken de bana soruyor, “Kapıyı mı alalım Reha Bey”

Yaklaşık yarım saat geçti... Topu topu iki oyun oynadılar...

Hamza Nar 2-0 önde...

Ben bu kadar zamanda 15 ayrı masada, aynı anda satranç oynayıp 15’ini de kazanan satranç şampiyonları görmüşüm...

Bir kemiğin peşinden, bu kadar ışık, bu kadar kamera, bu kadar beyin, hepsi birden israf olmuş gitmekteler...

Ben bari israf olmayayım dedim, odama geçip, bilgisayarda ATARİ oynamaya başladım...

Saatler sonra Bay Selahattin, alı al moru mor odaya daldı...

Yüzünde, anneminkine benzeyen bir ifade mevcut...

Mona Lisa’nın tablosu gibi...

Onun yüzünün bir tarafı güler, bir tarafı ağlar...

Bay Selahattin’in yüzünün de dışı gülüyor içi ağlıyor...

Mona Lisa, annem, Bay Selahattin durum farketmiyor...

O bakışı biliyorum...

Acı çeken bir gülümseme var yüzün o ifadesinde...

Repliklere de tamamen aşinayım...

“Kardeşim, arka arkaya bi dörtcahar, bi dübeş, bir düsse attı aldı oyunu...”

Bu tavla denilen oyunun ilginç bir etkisi var insanlar üzerinde...

Yenilen, oyunun bir zar yani kemik oyunu olduğunu anlıyor...

Yenen ise anlamıyor... Hikmet kendisinde zannediyor...

Bay Selahattin de önceki gün itibariyle zar hidayetine erenlerden...

Kendi yendiğinde yüzündeki gevrek bir kahkaha efekti beliriyor...

Yenildiğinde ise, anneme benziyor...

Zarın hidayetine eriyor...

Tek sorun, hidayet hemen oluyor nihayet...

Damardaki kan bir süre sonra yeniden bitleniyor ve menkul şahıs yeniden oynayarak kazanacağına inanıyor...

Annemden biliyorum, 30 yıldır elinde tavla peşimde koşturur...

Koşturur, çünkü her seferinde, oyun sonunda tavlayı kapatıp, kolunun altına vermişimdir...

Fakat Bay Selahattin’in deyimiyle, “what fayda...”

Yine gelir, yine aranır...

Neyse, bizimki 9-4 yenilmiş...

Tesellisi de, adam bizimkine “Bundan sonraki turnuvalara seni de götüreyim” demiş, “ikili maçlarda ortağım olursun...”

Belli ki, gazabından korktu, rüşvete yelteniyor...

Bay Selahattin’in yüzündeki acı gülümsemeyi gördüğümden üstüne gitmedim, “Acı var mı acı” diye sormadım...

Ama, nah buraya yazıyorum...

Bu Hamza Nar denilen Dünya Şampiyonu’nu, 3 vakte kadar, evire çevire, anneme benzetmessem bana da Reha Muhtar demesinler...

Kanın yerde kalmayacak, Bay Selahattin...

Selahattin’ler ölmez VATAN bölünmez...

Ayrıca,

Mahir Hüseyin Ulaş,

Kurtuluşa kadar savaş...

Anladın mı Hamza Nar...

Bizde ne ararsan var...

*****

BENİ BEŞİKTAŞ’LI YAPAN ÖĞRETMENİM...
Dün öğlen, bir çalışma yemeğim var... Telefon çaldı...

Açtım ki Saadettin Saran...

İyi tanışmamıza rağmen, pek telefon görüşmesi yapmadığımızdan “Hayırdır” diye düşünüyorum ki, hemen söze girdi...

“Karşımda öğretmenimiz Süheyla Ün oturuyor” dedi, “Senden söz ediyoruz... Bugün öğretmenler günü diye onu yemeğe çağırmıştım... Öğrendim ki sen de onun öğrencisiymişsin...”

Nereden nereye...

Kim derdi ki, Ankara Çankaya İlkokulu’ndaki ikinci annem dediğim Süheyla öğretmen Saadettin Saran’ın da ikinci annesi...

Bütün ailesi koyu Fenerbahçeli olan beni, tek başına Beşiktaşlı yapan öğretmendir Süheyla öğretmen...

Onu o kadar severdim ki, ailemin takımını değil, onun tuttuğu takımı tuttum...

Allah gönlüne göre versin kardeşim Saadettin...

Süheyla öğretmeni bu günde yalnız bırakmayıp, mutlu ettiğin için... Sana artık kardeşim dememde bir sakınca yok...

Öğrendim ki artık, annelerimiz ortak...

DİĞER YENİ YAZILAR