Atatürk'ün hayatındaki "19"ların sırları...

Haftalık dergisinde Atatürk’ün Hayatındaki “19”ların sırrını okuyorum... 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğdu...

Haberin Devamı

Haftalık dergisinde Atatürk’ün Hayatındaki “19”ların sırrını okuyorum...

19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğdu...

19 yaşında Harbiye’ye girdi... 19 Aralık’ta Yıldız Sarayı’na çağrıldı...

Harp Akademisindeki sicilinin rakamları toplandığında 19 ediyor...

Çanakkale Savaşı’nı kazanılmasında sağlayan, 19. Fırka’yı kuruyor ve komuta ediyor...

19 Mayıs’ta Miralay oluyor...

Çanakkale’de düşmanı 19 Mayıs’a kadar oyalıyor...

Samsun’a 19 Mayıs 1919’da çıkıyor...

Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç tarihi olan bu günde tam 3 tane 19 rakamı var...

Samsun’a çıktığı Bandırma vapurunda ise yine 19 yolcu var...

Meclis’te Milli Mücadeleye fiili olarak başlanmasının tarihi de yine üç tane 19’lu bir tarih...

19 Kasım 1919...

Milletin iradesini Meclis’e devretme kararını 19 Mart’ta alıyor...

Mareşal rütbesinine 19 Eylül’de kavuşuyor...

Mustafa Kemal Atatürk 19 harften oluşuyor...

“Ne mutlu Türküm diyene” sözü de 19 harfli bir söz...

19’un iki katı olan 38 yılında ölüyor...

Öldüğünde yaşı 19’ün üç katı olan 57...

Haftalık dergisinde 19’la ilgili en çok dikkatimi çeken ifade ise şu:

“Türk milletinin kaderine, 1919-1938 arası tam 19 yıl bilfiil hakim oldu...”

İnsan beyni bazı şeyleri nasıl yanlış algılayabiliyor...

Hani sanırsınız ki, Atatürk, bu ülke için yaptığı bunca şeyi 50 yılda falan gerçekleştirdi öyle değil mi?..

Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet, alfabe, kıyafet, hilafet, medeniyet...

Bunların hepsini bu adamacağız 19 yılda mı yaptı?..

19 yıl dediğiniz 3 kez arka arkaya Cumhurbaşkanı seçilmek demek bile değil...

2 kez yapıp, üçüncüsünü bitirmeye bile fırsat bulamadığınız bir süre...

Memleketin kaderini yıllarca elinde tutup, bu adamın yaptıklarının milyonda birini bile yapmayanlar bu işe ne derler bilemiyorum...

Umarım, 19 mucizesini ortaya atan rahmetli Cenk Koray şimdi, mekan-ı cennette

Atatürk’le rakı ve beyaz leblebi eşliğinde, mucizenin sırrını öğrenmektedir...

*****

“DAYAK ATAN ERKEK CİNSEL OLARAK YETERSİZ...”
Benim televizyon haberlerinde nasıl rating aldığımı anlayamayan kazkafalılar, “Yok bu bu adam magazin yapıyor ondan rating alıyor... Yok abartıyor onun için izleniyor...” gibi kazkafalı olduklarını tescilleyen yorumlar yaparlardı...

Ben de güler geçerdim...

Geçen gün, Zeynep Özal’ın Dobra Dobra programında yaptığı açıklamaları okuyorum...

Zeynep demiş ki, “Dayak yemenin para ya da şöhretle ilişkisi yok... Sanatçısı da işkadını da dayak yiyor... Bana vuran insan, eğitimli kültürlü, çok iyi ailede yetişmiş, huzurlu bir ailenin çocuğuydu... Bunu tamamen kendine güvensiz erkek yapıyor... Sorun ekonomik olabilir, cinsel olabilir...”

Sonra da, eşlerini karşılaştırmış...

“Eşlerim arasında” demiş, “En kompleksli olabilecek kişi Asım’dı... Ama onunla dayak olayını yaşamadım... Adnan’la yaşadım... Kıskançlığa sığınıyordu...”

Bir yaşam haberi olarak bundan güzel bir analiz, bundan güzel bir polemik konusu olabilir mi?..

Ne diyor Zeynep?..

“Koca dayağı, kendine güvensiz erkeğin işi... Sorun cinsel olabilir...”

Kız açık açık, cinsel olarak kendine güveni olmayan erkekler, karılarına dayak atarlar... Çünkü kendilerine güvenmezler, kıskançlığa sığınırlar...” diyor, kocası Adnan’ı da örnek gösteriyor...

Peki bizim gazeteler haberi hangi başlıkla vermişler biliyor musunuz?

Zeynep Özal’dan günün itirafı:

Ben de kocamdan dayak yedim...

Zeynep’ın yıllar önce kocasından dayak yediğini sağır sultan duydu...

Kadının esas söylediği şeyi takan yok...

Zeynep diyor ki, “Esas kompleksli olması gereken Asım’dan dayak yemedim, Adnan’dan yedim...”

Şimdi akıllı ve zeki bir gazeteci ne yapar?..

Cinsel yetersizlikle, dayak arasında nasıl bir ilişki var bunu irdeler öyle değil mi?..

Uzmanlara sorar, araştırmalara bakar...

Ama önce bu sözleri büyük puntolarla başlığa çıkartır...

Ama bunu yapmak, akıl, zeka ve vizyon gerektirir...

Bunlardan nasibini almamış olanlar, sallarlar...

Efendim o magazin yapıyor... Onun için daha çok izleniyor...

Haa öyle...

Afferin oğlum Mehmet...

Sen bu yolda devam et...

ÖNEMLİ NOT: Mehmet özellikle yazılmış bir isim değildir...

Kazkafalılar bunu ipucu zannetmemelidir...

DİĞER YENİ YAZILAR