Kadın yaşlanma derecesini; erkeklerin bedenine gösterdiği ilgiyle ölçer...” (1)

Kadın yaşlanma derecesini; erkeklerin bedenine gösterdiği ilgiyle ölçer...” (1)

“Her kadın yaşlanma derecesini; erkeklerin bedenine gösterdiği ilginin ya da ilgisizliğin derecesiyle ölçer...”

Milan Kundera’nın “Kimlik” romanını okurken, kadın kahramanın ağzından çıkan bu replik; Kundera’nın bütün derin psikolojik vurgularında olduğu gibi beni kendime getiriyor...

***

Oysa “Kimlik” romanını okumaya başladığımda aklımdan; romandan pasajlar çıkartmak, bunları okuyucuyla paylaşmak gibi bir düşünce geçmiyor...

***

Yağmura dönüşeceği belli gri bir İstanbul gününde; Kundera’yla kendimi yağmurun İstanbul’daki romantizmine kaptırmaktan başka bir duygum bulunmuyor...

***

Fakat kitabın içinde “bir kadının; erkeğin bedenine gösterdiği ilgi ve ilgisizliğin hacminden,” kendi yaşlanmasının barometresini çıkardığını görünce, romanı başka bir gözle okumaya başlıyorum...

***

Kitabın o sayfasından itibaren; okuyucuyla paylaşacak notları çıkarmaya başlıyorum...

*****

“AŞKIN YALNIZLIĞI YAŞLANDIRIYOR...” (2)

Kadın yaşlanma derecesini; erkeklerin bedenine gösterdiği ilgiyle ölçer...” (1)

“Erkeğinin aşk dolu bakışı, kadını avutmuyor... Çünkü aşkın bakışı, yalnızlaştıran bir bakış...

Haberin Devamı

Erkeği; başkalarınca fark edilmez oluyor...

Kadın; yaşlı iki varlığın aşk yalnızlığını düşünüyor...

Ölümün habercisi olan hüzünlü bir yalnızlık...

***

Hayır!..

Kadının gerek duyduğu aşk dolu bir bakış değil;

Onun istediği yabancı, bayağı, erotik bakışların, yakınlaşma, seçme, sevgi hatta incelik taşımayan üzerine ister istemez kaçınılmaz olarak dikilen bakışın altında boğulmak...

***

Böylesi bakışlar onu insan topluluğunun içinde tutuyor...

Aşkın bakışı ise onu oradan çekip alıyor...” diyor Kundera’nın kadın kahramanı...

*****

“DOSTLUK ERKEKLERİN ROMANTİZMİDİR...” (3)

Kadın yaşlanma derecesini; erkeklerin bedenine gösterdiği ilgiyle ölçer...” (1)

“Dostluk bir insana yalnızca belleğinin doğru çalışmasını sağlamak için gerekli...

Geçmişini anımsatmak, onu hep sırtında taşımak, belki de insanın kendi ‘Ben’ini koruyabilmesi için tek koşul...

“Ben”in çekip küçülmemesi, hacmini koruması için anıları, bir saksı çiçeğini sular gibi sulamak gerekiyor...

***

Bu sulama işi geçmişin tanıkları ile yani dostlar ile sürekli temas halinde kalmayı zorunlu kılıyor...

Onlar bizim aynamız, belleğimiz...

Haberin Devamı

Onlardan hiçbir şey beklemiyoruz...

Yeter ki zaman zaman o aynayı parlatsınlar...

Parlatsınlar ki yüzümüzde kendimizi görebilelim...

***

İlk gençliğimden hatta çocukluğumdan beri istediğim bambaşka bir şeydi...

Dostluğun değer olarak tüm öteki değerlerin üstünde tutulmasını özlüyordum...

Şunu söylüyordum;

Gerçeklik ile dostluk arasında bir seçim yapmak gerektiğinde ben her zaman dostu seçerim...

Bunu biraz da çevremi kışkırtmak için söylüyordum...

Ama gerçekten öyle düşünüyordum...

***

Bu Patroklos’un dostu Akhilleus’un...

Alexander Dumas’ın “silahşörleri”nin...

Aralarındaki tüm anlaşmazlıklara karşın “usta”sının gerçek dostu olan Sancho’nun yaşadığı dönemler için geçerli olabilir...

***

Bizler için öyle değil...

Bu konudaki kötümserliğimi öyle ileri götürüyorum ki bugün; “gerçekliği, dostluğa yeğ tutmaya hazırım...”

***

Dostluk benim gözümde yaşamda ideolojiden, dinden, ulustan daha güçlü bir şeylerin var olduğunun kanıtıydı...

Dumas’ın romanında dört arkadaş kendilerini çoğu kez karşıt kamplarda bulur, birbirleriyle dövüşmek zorunda kalırlar...

Haberin Devamı

Ama bu aralarındaki dostluğu hiç bozmaz...

***

Birbirlerine gizliden gizliye hileye başvurarak ve adına savaştıkları tarafın gerçekleriyle alay ederek, yardım etmekten geri durmazlar...

Dostluklarını gerçeğin, davanın, üstlerinden aldıkları buyrukların, kralın, kraliçenin her şeyin üstünde bir yere koymuşlardır...”

***

Romanın bu yerinde; Dumas’ın silahşörlerinin hayatıma kattıkları kültürel değerin, vazgeçemediğim önyargılarının hayatım boyunca süren nostaljisini yapmaya koyuluyorum...

O anda kadın kahramanın elektro şok etkisindeki sözleriyle kendime geliyorum:

Şöyle diyor kadın kahraman;

-“Dostluk erkeklerin sorunudur... Onların romantizmidir... Bizim değil...”

*****

DOSTLARI SINAMANIN YOLU... (4)

“Suçlanmışsan, günah keçisine dönmüşsen, seni tanıyan kişilerden iki farklı tepki bekleyebilirsin...

***

İçlerinden bazıları, post kapma peşinde koşanlara katılacak, ötekiler de sana sezdirmeden, hiçbir şey bilmiyormuş, hiçbir şey duymamış gibi davranacaklar...

Haberin Devamı

Öyle ki onlarla görüşmeyi, konuşmayı sürdürebilirsin...

***

Bir şey sezdirmeyen, incelik gösteren o ikinci kategoriye giren insanlar senin dostlarındır...”

*****

DAHİLER ÖLDÜĞÜNDE NELER GELDİ ‘BAŞ’LARINA?.. (5)

Haydn’ın ‘baş’ına gelenleri biliyor musun?.. Ölüsü daha soğumadan başını bedeninden ayırdılar...

Kaçık mı kaçık bir bilgin, beynini çıkartıp müzikteki “dahiyane yeteneğinin” beynin ne tarafında yer aldığını saptamaya çalıştı!..

***

Einstein vasiyetini titizlikle yazarak öldükten sonra kendisini yakmalarını istemişti... Bu isteğini yerine getirdiler...

Ne var ki ona yürekten bağlı, fedakar çömezi, “usta”sının bakışlarını üstünde hissetmeden yaşamaya katlanamayacağını düşündü... Yakılmadan önce cesedin gözlerini çıkararak alkol dolu bir şişenin içine koydu... Böylelikle kendisi ölünceye kadar “usta”sının ona “bakması”nı sağladı!..”

*****

ÇOCUK VE NEFRET... (6)

“İnsanın hem bir çocuğunun olması, hem de içinde yaşadığı dünyadan nefret etmesi olanaksız...

Çünkü onu dünyaya getiren biziz...

***

O çocuk yüzünden dünyaya bağlanıyoruz... Onun geleceğini düşünüyoruz... Gürültüsüne, patırtısına, davranışlarına isteyerek katlanıyoruz...”

***

Yazıları alıntılıyorum...

Gazeteye gönderiyorum...

Kundera’nın dünyasında sayfaların arasında sörf yapmaya devam ediyorum...

DİĞER YENİ YAZILAR