Her şeyin bırakılıp gidilesi bir yer burası nihayet!..

Dün bir çocukluk arkadaşıyla oturan eski bir arkadaşımı görüyorum; cafe’de...

-“Gelsene otursana...” diyor;

-“İki satır laf edelim; çocuklarla ilgili...”

Büyük kızımla aynı okulda okuyor ikisinin de çocukları...

Birininki lise 1’de...

Diğerinki lise 2’de...

Benim büyük kızım da lise 1’de...

***

Çocuk yetiştirmenin, baba olarak bize verdiği sorumlukları; hayatın çocuklarla ilgili getirdiklerini konuşuyoruz bir süre... Okul yıllarında her ikisinin de; liselerinin muteber öğrencilerinden olmadıklarını öğreniyorum...

Çift dikiş giden, sınıfta kalmamak için okul değiştiren öğrenciler olduklarını anlatıyorlar...

Bugün artık birer “baba” onlar;

Çocuklarını kollamaya çalışıyorlar...

***

Laf dönüyor dolaşıyor;

Miami’ye mi göç etsek; Londra’ya mı, Los Angeles’a mı noktasına gelip dayanıyor... Herkes çocuklarını alıp, bir yerlere götürmenin hesaplarını yapıyor...

Buralardan uzayıp gitmenin, olası planlarını gözden geçiriyor...

-“Çocuklar burada ne yapacak?..”

Herkes bunu düşünüyor...

***

Kendi 15 yaşım gözümün önüne geliyor...

Haberin Devamı

Umut dolu olduğum, aklıma Türkiye’yi değiştirmenin ilk düştüğü günler gözümün önünden geçiyor...

Kırk yıl boyunca, kendi mütevazı ölçülerimde “Türkiye’yi kurtarmaya çalıştığımı” fark ediyorum...

1975’den 2015’e geçen kırk yılda; Kırk’larca kez bu buğurda kullanıldığımı...

Vatan, ülke, insanlık, eşitlik, gazetecilik, yazarlık, özgürlük adını tepe tepe üzerimden silindir gibi geçtiklerini anlıyorum... Ben o kelimeleri sevdikçe, onlar o kelimeleri üzerimde “malzeme” yapıyorlar...

***

Her şeyin bırakılıp gidilesi bir yer burası nihayet..

Ömrümün tam kırk yılının;

Ülkeyi gençlik hareketi yoluyla kurtarmak...

Ülkeyi gazetecilik mesleğiyle özgürlüğe kavuşturmak...

Ülkeyi televizyonculuk yaparak insanileştirmek...

Ülkeyi yazarlık yaparak edebileştirmek ve ebedileştirmek istediğimi hissediyorum...

***

Sonuç edebi ve ebedi olmuyor!..

Tecavüz edilmeye çalışılan yirmi yaşında genç kızların hunharca katledildiği...

Kar topu oynayan gazetecilerin bağırlarına saplanan bıçakla yok edildiği...

Bir ülkede “geçen kırk yılda hiç bir şeyin kurtarılamadığını” anlıyorum...

Haberin Devamı

***

-“Burası bir üçüncü dünya ülkesi...” diyor masadakiler...

-“Burası bir nevi Suriye... Burası Ortadoğu’da sıradan bir ülke... İçinde yaşarken göremesek de; dışarıdan görenler, fark ediyor; ürküyor...” diyorlar...

***

Masanın cevabı bulunamayan sorusu şu; Kırk yılın sonunda; çocuklara nasıl bir ‘hayat’ bırakacağız?..

Siyaset yaparak mı yaşayacaklar?..

Genç kızlara yapılan tecavüze maruz kalan bir ülkede mi mutluluk arayacaklar?..

Kar topu yüzünden işlenen gazeteci cinayetlerini mi protesto ederek demokratik haklarını kullanacaklar?..

Bunlar hangi mesleği, nasıl yapacaklar?..

***

Son beş yılda; 2010 yılından, 2015’in başına kadar; çocuklarım, annem, babam ve benim başıma gelenleri, bize yapılanları gözümün önüne getiriyorum...

Bu nasıl bir ülke?..

Bu nasıl bir hayat?..

Bu nasıl bir intikam?..

Bu nasıl gözü dönmüş bir kıyım?..

Bu nasıl bir vahşet?..

Bu nasıl “insanlıktan çıkmış” bir canilik?..

***

-“Bir varmış bir yokmuş... Bir Özge varmış... Bir yokmuş...” diyor zavallı babası kızın...

Masalların trajedi olduğu bir ülke burası...

Haberin Devamı

Babasız, annesiz,; hülasa öksüz kalanların derin çukurlarda, yengeç sepeti misali birbirlerini yiyerek öksüzlüklerini giderdikleri bir ülke burası...

Masalların trajedi haline geldiği bir memleket; Cinayetin cesaret zannedildiği bir sefalet;

Tacizin flört;

Tecavüz nedeninin “tahrik” zannedildiği bir “kıyamet” burası...

Her şeyin bırakılıp gidilesi bir yer burası nihayet!..

DİĞER YENİ YAZILAR