“Elveda ülkem...” Adieu mon pays...

“(J’ai quittÈ mon pays),

Yurdumdan ayrıldım...

(j’ai quittÈ ma maison)

Evimden ayrıldım...

***

(Ma vie, ma triste vie)

Hayatım, hüzünlü hayatım

(Se traîne sans raison)

Sürünüp gidiyor sebepsiz...

***

(J’ai quittÈ mon soleil),

Güneşimi terkettim...

(j’ai quittÈ ma mer bleue)

Terkettim mavi denizimi...

***

(Leurs souvenirs se reveillent),

Hatıralar canlanıyor...

(Bien aprËs mon adieu)

Elveda dedikten çok sonra ben...

***

(Soleil, soleil de mon pays perdu)

Güneş... Kaybolan ülkemin güneşi...

(Des villes blanches que j’aimais),

Sevdiğim beyaz şehirleri...

***

(Des filles que j’ai jadis connu)

Bir zamanlar tanıdığım kızlar...

(J’ai quittÈ une amie),

Kız arkadaşımı terkettim,

***

(je vois encore ses yeux)

Hala gözlerini görüyorum onun...

(Ses yeus mouillÈs de pluie, de la pluie de l’adieu)

Yağmur ve vedanın çiselemesiyle ıslanmış gözlerini...

***

(Je revois son sourire...)

Gülümsemesini görüyorum yeniden...

(Si prËs de mon visage)

Yüzüme bu kadar yakın...

***

(Il faisait resplendir)

Işıldatırdı...

(Les soirs de mon village)

Köyümün akşamlarını...

Haberin Devamı

***

(Mais du bord du bateau, qui m’Èloignait du quai)

Fakat beni rıhtımdan uzaklaştıran geminin güvertesinde...

(Une chaîne dans l’eau)

Bir zincir...

(a claquÈ comme un fou)

Çılgın gibi şıngırdadı suyun içinde...

***

(J’ai longtemps regardÈ)

Uzun süre bakakaldım...

(Ses yeux bleus qui fouillent)

Gittikçe uzaklaşan mavi gözlerine...

***

(La mer les a noyÈ)

Deniz boğdu gözlerini...

(Dans le flot du regret)

Pişmanlığın ve hüznün dalgasında...”

***

Bugün; üç çocuğumla (Ayşe Nazlı, Mina, Poyraz) Paris’e gidiyorum...

Hayallerimin şehri olarak başlayıp; hayatımın şehri haline gelen o ıslak kente...

Üç çocuğumu Paris’e ilk kez götürüyorum...

Ben de onların yanında Paris’i ilk kez görüyorum...

Anne babamı getirmiştim...

Çocuklarımla ilk Paris seyahati bu...

37 yıl önce babaları yalnız gelmişti bu ıslak kente...

Çiseleyen yağmurda; erken bir Paris sabahında alacakaranlıkta terk ederken ıslak şehri;

“Bir gün sana başka türlü kavuşacağım” diye içinden geçirmişti...

***

O gün bugün mü bilmem...

Ama Paris’e; ıslak şehre üç çocuğumla gitmenin vakti...

Haberin Devamı

Her birinin doğumunun vesilesi olan bir şehir benim hayatımda Paris...

Büyük kızımın doğumuna tanıklık...

Küçük çocuklarımın hayata gelişlerine, işaret fişeği çakan bir şehir orası...

Kazandığım kariyerin, ekmek parasının imzalarının atıldığı...

Yaşadığım en keskin virajların savrulmalarını...

En geniş kavşakları ayıraçlarındaki

Yaşadığım bohem bu ıslak kent...

***

Adieu Mon Pays (Elveda Ülkem) bir

Cezayirli olarak doğan, genç yaşında Paris’e göç eden Enrico Macias’ın kendi hayatını anlattığı şarkısı;

Fransa’ya; oradan da tüm dünyaya damgasını vurdu bu şarkı...

Macias’ın bu şarkısını ilk dinlediğimde 15 yaşındaydım...

Otuz beş yıl önce Paris’e ilk geldiğimde bu parçayı mırıldanıyordum içimden...

***

Hayatın hüzünlü mucizesi ...

Otuz beş yıl sonra üç çocuğumla

Paris’in yolunu tutarken de...

Yine aynı hüzünlü parça, yüreğimde çalıyor...

Adieu Mon Pays...

Elveda ülkem...

Elveda parlayan güneşim...

Elveda mavi denizim...

Bu bir veda değil elbette...

Bir vedanın metaforu sanki...

Haberin Devamı

***

Otuz beş yıl önceki gibi...

Kim bilir belki de yeni başlangıçların bir habercisi, bir istek parçasıdır, şimdi söylenen şarkı...

Çiseliyor yağmur şimdi Islak Kent’te...

Çiselemese bile çiseleyecek birazdan eminim!.. Salut (selam) demek yeterli olacak sanırım Paris’e...

Geride kalan memlekete, şehre, denize, güneşe;

Metaforik bir Elveda (Adieu) demenin ağırlığı;

Ancak “selam” (salut) kelimesi içindeki uçarılığın hafifliğiyle dengelenebiliyor...

***

Memlekete “veda”yı; metaforik olsa bile psikolojik olarak kaldırmak mümkün değil...

Islak Şehir’e gelsek bile durum değişmiyor...

Yine hüzün, yine sürgün...

En kötüsü neresi sürgün o belli değil...

Sürgün Paris’te mi; veda ettiğin kentte mi o müzmin biçimde otuz beş yıldır meçhul...

Biraz George Moustaki, biraz Enrico Macias; elbette Derniere Danse ve İndila...

Hepsi de koloni ülkelerden; Paris’e göç eden sanatçı kuşakların üyeleri...

Biraz melodramik bir filmi andırıyor sanıyorum Paris hepimiz için;

Biraz “Fado” müziğindeki trajediyi...

Biraz Rebetika’daki (Rembetika) ağıtı...

Haberin Devamı

Biraz da Karlı Kayın Ormanı’nı; Yedi Tepeli Şehir’de aradığını bulamamayı...

Ruhumuzun ıslanma zamanı geldi sanırım...

Günaydın Islak Şehir!..

DİĞER YENİ YAZILAR